İ. Bülent Çelik
Özdağ Suriye’ye Nasıl Gitmeliydi?
Ümit Özdağ’ Suriye’ye gidecekti.
Ama olmadı.
Çünkü tura katılacağı seyahat acentası tarafından onaylatılan Suriye’ye giriş vizesi Suriye resmi makamları tarafından iptal edildi.
…
Neden?
…
Bir süre önce aynı şekilde Suriye’ye gitmiş, Demokrat Parti Göç ve Sosyal Politikalar Başkanı İlay Aksoy diyor ki; "Suriye Ümit Özdağ'ın Suriye vizesini turistik amaçlı alındığı, ancak siyasi amaçla kullanılacağı gerekçesiyle iptal etti."
…
Peki, Ümit Özdağ Suriye’ye gidip ne yapacaktı?
…
Biraz Şam’ı dolaşacak, biraz Suriye’de, ‘sokaktaki insan’ ile sohbet edecek, belki bir yolunu bulabilirse siyasi temaslarda bulunmaya çalışacaktı.
…
Bizim basında çıkan “Özdağ Suriye’de yetkililerle görüşecekmiş” türünden yorumlar, tam da yeni Dışişleri Bakanımız ile ara düzeyde görüşmelerin konuşulduğu bir süreçte Suriye yönetimini rahatsız etti ki, vizeyi iptal ettiler.
…
Bence Ümit Özdağ yanlış yaptı!
Seyahat acentası neymiş?
Vize de neyin nesiymiş kardeşim!
Sen Suriye’ye mi gitmek istiyorsun?
Tak başına poşuyu, sınırın istediğin yerinden yürüyerek git gel!
Sana “nereye gidiyorsun?” diye soran mı var?
…
Soran olsa, senin bugün Suriye’ye gitmek istemenin bir mesneti olur muydu?
Kız okulları?
Yeni Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin “Gerekirse kız okulları açabiliriz!” diyor..
Bu düşüncesini de, ”Böylece kız çocuklarını okula göndermek istemeyenler için bir seçenek oluşur” şeklinde gerekçelendiriyor..
…
Peki sayın yeni Bakanımız ‘Mevcut Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre kız, erkek bütün çocukların ilköğretim okullarına gönderilmesinin yasal zorunluluk olduğunu, bu zorunluluğu yerine getirmeyen velilerin cezalı duruma düştüklerini bilmiyor mu?
…
Misal, sayın yeni Bakanımızın “222 sayılı ‘İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nu bilmiyor olma ihtimali var mı?
…
Bu yasanın 2. Maddesini: “İlköğretim, ilköğrenim kurumlarında verilir; öğrenim çağında bulunan kız ve erkek çocuklar için mecburi, Devlet okullarında parasızdır.” ibaresini hiç okumamış olabilir mi?
…
Bu yasaya göre, ülkenin herhangi bir yöresinde, sekiz yıllık ilköğretim okullarına gönderilmeyen çocukların, ilgili muhtarlık, kaymakamlık hatta Bakanlık tarafından takip edilmesi; varsa engellerin ortadan kaldırılması; gerekirse kolluk kuvvetlerinin zorlaması ile okullara gitmelerinin sağlanmasının devletin asli görevi olduğunu bilmiyor olabilir mi?
…
“Çocuklarını okula göndermek istemeyenlere seçenek!” ne demek!
Bu ülkedeki insanların, çocuklarını cahil bırakmak gibi bir özgürlüğü mü var?
…
Peki nedir sayın yeni Bakanın muradı?
Bir bakan olarak bakanlığının temel yasasını okumadığını düşünemeyeceğimize göre, bu çıkışı ne anlama geliyor?
…
Söyleyelim!..
Aynı söyleşide "Keşke şeriatı övecek kadar bir bilgim" olsa yakınması, sayın yeni Bakanın muradını yeterince açıklıyor!
…
Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım!
Şekil a’da görüldüğü üzere muhalefetin ‘Değişim’ vaveylası ile vakit kaybetmesi çok şeye mal olabilir.
İlla da değişilecek ise şimdilik ‘altı ok’ta, doğru düzgün hizalanacak kadar değişmek yeterli.
…
Yapılacak şeyler belli.
Geçmiş seçimlerde hatalar, eksikler yeterince ortaya çıktı.
…
Yok illa da ‘heyecan’ verecek bir ses arıyorsanız sayın yeni Bakanın açıklamalarını izlemeye devam edin!
Yeni Başlayanlar için NATO meselesi
Bildiğiniz gibi NATO, en son Finlandiya’nın katılımıyla üye sayısı 30’a ulaşan bir savunma ittifakı.
Hesapta, “Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için!” mealinde bir mottoya sahip!
…
Her üye ülke, NATO yönetimine bir yönetici (Delegasyon) veriyor, bir anlamda aidatını ödüyor (ki Trump bazı ülkeleri beleşçilikle suçlamıştı)
…
Ve en önemlisi tek bir üye bile onaylamazsa birliğe yeni bir üye ülke katılamıyor!
…
Buradan bakınca böyle masum bir savunma örgütü olarak görülüyor olsa da kazın ayağı pek öyle değil!
Bu ayrı bir konu.
…
Bizim cenahtan bakınca NATO’ya katılmak için 900 vatandaşımızı Kore Şehidi yapan Menderes’in Demokrat Partisi hariç, sözde gelmiş geçmiş bütün iktidarlar NATO’ya karşı.
Ama hiçbiri de devri iktidarlarında “çıkış!” düğmesine basamıyor!.
Bu da ayrı bir konu!
…
Gelelim bu günkü meseleye:
Rusya’nın, Ukrayna harekatına kadar “beyin ölümü” gerçekleştiği yolunda yakıştırmalar yapılan ittifak bu harekatla birlikte yeniden can buldu.
NATO’yu canlandırmak için bir operasyon planlansa bu kadar olurdu!
…
Ukrayna’nın başına gelenlerden ürken kuzey ülkeleri Finlandiya ve İsveç, NATO’ya üyelik talebinde bulundu.
Onlar bu arayışa girince konu tam da seçim öncesi bizim gündemimizin ön sıralarına çıktı.
Aranan kan bulunmuştu!.
…
Kurallara göre biz istemezsek Finlandiya da, İsveç de NATO’ya giremezdi.
Aha da Avrupa ve NATO kucağımıza düşmüştü.
…
Reyiz fırsatı kaçırır mı, hemen devreye girip, “Bu iki ülke PKK ve YPG teröristlerine destek veriyor” diyerek, NATO’ya girişlerine onay vermeyeceğini beyan etti.
…
Sonra biri de bir bini de bir mantığıyla, hakkaniyetli de görünmek için, “Finlandiya o kadar değil!” diyerek Finlere yeşil ışık yaktı ve bu yılın Nisan ayında Finlandiya NATO’ya katıldı.
…
Ardından Reyiz’in, “İsveç’in NATO’ya girişine zinhar onay vermem” diye restini çekmesiyle uluslararası diplomatik misyon derin bir nefes aldı.
Hele hele “Terör örgütü mensupları ve İslam düşmanlarını bu kadar seviyorlarsa, ülkelerinin savunmalarını da onlara havale etmeleri tavsiyesinde bulunuyoruz” beyanatıyla anlaşıldı ki kısa bir süre sonra İsveç de NATO’ya elini kolunu sallayarak girecek!
…
Nihayet Türkiye’de seçimler bitti, beklenen oldu ve Reyiz’den İsveç’in NATO’ya girişine de onay çıktı.
Ortada, ne İsveç’in PKK, YPG destekçiliği kaldı, ne de meydanlarında Kuran yakma özgürlüğü!
…
“Ne oldu da ne oldu?” diye soranlara, “Bizim Avrupa Birliğine giriş sürecinde, İsveç’ten destek sözü aldık!” yanıtı verildi.
…
Yani sonuç şu ki; on milyon nüfuslu İsveç destek verecek;
On bir milyon kaçak göçmen bulunduran Türkiye’yi AB’ye alacaklar!
Bugün turist vizelerinin bile yarısını geri çeviren AB, kapılarını Türkiye’den gelenlere sonuna kadar açacak!..
Biz de bu ‘vaade itimaden’ İsveç’in NATO’ya girmesine vetomuzu kaldıracağız!
…
Gümrükte, valizi açılınca lebaleb saat pili dolu olduğu görülen Temel’e gümrük memuru sorar: “Hani lan kuş yemi var demiştin!.. Bunlar ne?”
Temel düşünmeden cevaplar: “Valla, ben korum önlerine… Yerlerse!”
Babalar ve Oğulları
Kara burunlu gemilerin çocukları gibidir yunuslar!
Denizlerin gülen yüzlü, zeki, afacan oyunbazları.
Açık denizi yararak gelip geçen devasa gemilerin yavruları sanırlar kendilerini.
...
Yunus, geminin geldiğini uzaktan gördüğünde balıklarla oynaşmayı hemen bırakır.
Var gücüyle geminin pruvasına doğru sokulur.
Gemi üzerine doğru gelirken,
çarşıdan gelen babasını görmüş çocuk gibi önünde hoplayıp zıplamaya başlar.
Bir burnunu vurur suya, bir kuyruğunu..
Sonra koca gemi yanı başından kayıp giderken onunla yarışmaya koyulur.
Babasını geçerse kanıtlayacaktır kendini denizlere.
Baba, kimi zaman doksan bin grostonluk bir devdir..
Kaptan, bu ölüm yarışından habersiz,
yüz sekiz bin beygirlik motoru homurdata homurdata yarar suları.
Yunus, gücü tükenene kadar yüzer.
Gemiyi bir geçebilse dönüp gidecektir geldiği sulara övünçle.
...
Sonra yorulur.
Gücü tükenir.
Takatsiz kalır.
Kuyruğunu oynatamaz olur.
Bırakır yarışı…
Ama yarış onu bırakmaz.
…
Geminin baş akıntısı sürükler kendini salmış güçsüz yunusu pervaneye doğru.
...
Bu hoyrat yarışı bilen kaptanlar yol keserler.
Güreşte oğluna mahsuscuktan yenilen bir baba gibi,
Gemiyi yavaşlatıp yunusun başarmasına izin verirler.
…
Yoksa sanıldığı gibi yarışı kazanamayınca intihar etmez yunus.
Babasını geçmeye çalışırken gücü tükenir de düşer pervanelere..
Babası; farkına bile varmaz.
—