İ. Bülent Çelik
Ne oldu Fransa’yı boykot?
Üzerinden bir ay bile geçmedi.
Şimdi nedenini bile çoğu kimse hatırlamaz.
Fırtına geçti. Gündem değişti.
• • •
Ortalık sakinleşti.
Hatta, Avrupa ile yine yeniden flört moduna geçtik..
Şuraya yazıyorum!..
Bu kafa, bu iktidar değişmediği sürece, bu boykot işleri, özellikle de bir seçime yaklaştığımızda yeniden gündeme gelecek!
Şimdi hazır ateşkes yapılmış ve ortalık sütlimanken soğukkanlı olarak bir değerlendirme yapalım.
Yapalım ki bundan böyle adımlarımızı hesap ederek atalım..
• • •
Fransa, ticarette kar ettiğimiz az sayıda ülkeden biri.
2020’yi henüz bilmiyoruz. Ama 2019 rakamları aşağıda.
Fransa’ya 2019 ihracatımız 7,9 milyar dolar.
2019 ithalatımız 6,8 milyar dolar.
Fazlamız, yani karımız 1.1 milyar dolar.
Oysa Almanya ile ticaretimizde 7,5 milyar dolar zarardayız!
Rusya ile ticaretimiz ise 13 milyar dolar zarar gösteriyor.
• • •
Ayrıca, Fransa ile ticaretimizde, Reno Türkiye gibi yatırımları, onların çevresindeki yan sanayi, istihdam, vergi gibi artıları da hesaba katarsak ilişkinin katma değeri yükseliyor..
• • •
Başka bir şey daha var.
Ülkelerin ihracatının kilo başına değeri, ihraç ettiği ürüne kattığı ‘bilgi’ ile yükselir.
Şeker pancarı satarsanız ortalama kilo değeriniz düşer. Microchip satarsanız ortalama kilo değeriniz yükselir.
• • •
Bizim ortalama ihracatımızın kilo başına değeri 1.27 dolar.
Fransa’ya ihracatımızın değeri ise 3 dolar!
Yani ortalamanın iki katının üzerinde..
• • •
Öncelerde, Fransa’nın Türkiye’de 13 Milyar dolarlık yatırımı vardı.
Çoğu kaçtı. 5,3 milyar dolarlık yatırımı kaldı.
Her bir milyar dolarlık yatırımın 24 bin çalışanın istihdamı anlamına geldiğini hatırlatmak sanırım yatırımın kaçışının ne anlama geldiğini anlatmaya yeter!
7.7 milyar dolarlık bu kaçış 184.800 çalışanın işsiz kalmış olması demek!.
İşsiz kalan kişinin eşi, çoluk çocuğu, annesi, babası, umutları, hayalleri…
Varın çarpan etkisini hesaplayın, kaybın gerçek boyutunu bulursunuz!
• • •
İşinin uzmanı, hesap kitap bilir ekonomistler diyor ki:
“Türkiye aklını yitirmiş değilse Fransa’ya karşı bir boykota girişmez.
Bundan ciddi oranda, hatta Fransa’nın gördüğünün dört katı fazla zarar görür.”
• • •
Komşu ya da uzak ülkelerle onyıllardan, yüzyıllardan gelen birikimlerin ilmek ilmek oluşturduğu ticari ilişkiler hiç bir yöneticinin babasının malı değil!
Ama asıl çözüm vatandaşın bilgilenmesi.
Vatandaş bilgilenip; bu birikimleri, yönetenlerin siyasi kalelerinin çürük duvarlarını pekiştirmeleri amacıyla böyle hoyratça yok etmelerine izin vermemeli.
• • •
Öyle; “Carfoursa’dan Napolyon kirazı almayalım!” düzeyinde bir bilgi ile olmuyor bu işler!
Arto’dan müzik felsefesi
Mahir Mircan K, Youtube kanalı ‘Canal Pi Arte’de, Amerika’da yaşayan önemli müzisyenlerimizden, Arto Tunçboyacıyan ile müzik üzerine bir söyleşi yaptı.
Ben, Onno Tunç’un da kardeşi olan Arto’yu, Sezen Aksu’dan dinlediğimiz, Kemal Burkay’ın o müthiş şiirinin üzerine giydirdiği nefis müzikten tanıyorum.
“Gülümse”..
Hani şu “bir kedim bile yok, anlıyor musun..” diye giden ezgi..
• • •
Arto’nun müziğini dinlemiştim ama konuşmasını hiç dinlememiştim.
Bu öğretici ve -Mircan K’nın yaptığı söyleşilerin ortak özelliği olan- samimi söyleşiden bazı paylaşılası cümleleri not ettim.
Müzik dünyasında kendini bulmaya çalışan genç müzisyenlere Arto’dan gelsin:
• • •
-Sanatçı yaşlandıkça sanatı gençleşir.
-Esas olan insandır. Din ve ırk onun sosudur!
-Başkası gibi olarak unik (tekil) olamazsın!
-Türk Sony’si, Türk Toyotası, ya da Türk Mercedesi diye bir şey var mı? O zaman nasıl Turkjazz, Ermeni Rock, ya da Arjantin Jazz oluyor? Birini taklit ederek global pazara giremezsin.
-Milletini seven nasıl zehirli tarım ilacı kullanır? Milletini seven, global pazara ürün üretir.
-Türkiye’de müzisyenlere yönelik en iyi iltifat, “Vay be! Adam aynı Miles Davis gibi çalıyor!”
Amerika’da müzisyenler arasında en kötü söz “Vab be! Adam aynı Miles Davis gibi çalıyor!”
-Kurufasulyeye mayonez katınca Batılı olduk sanıyoruz!
-Müziği kirletebilecek tek şey müzisyenlerdir!
-Teknoloji değişiyor diye domates kalitesiz olmak zorunda değil. Bugün teknolojinin verdiği olanakları, performansını ve hayal gücünü zenginleştirmek için kullanmak lazım.
Kahininiz diyor ki!
Dikkat edin!
3 Kasım’da iktidara gelişini kutlayan ‘Ak Parti iktidarının burcu Akrep.
Buradan A’yı alalım. Yükseleni Başak. Buradan da B’yi alalım.
Ak Parti için bu ayın önemli harfleri A ve B..
Bu ay boyunca Başak’ın yörüngesinde Ay vardı!
Özetle bu astral yolculuğu A ve B olarak kodluyoruz.
Şu halde, Kasım ayında istifası alınarak astral yolculuğa çıkarılan iki isme dikkatinizi çekiyorum!
Berat Albayrak ve Bülent Arınç!
İkisin de ortak noktası nedir?
İsim ve soyisimleri B ve A ile başlıyor.
• • •
Cumhur İttifakı’nın doğum tarihi 22 Şubat 2018.
Yani Cumhur ittifakının burcu Balık.
Önümüzdeki günlerde Dolunay Balık burcuna giriyor.
Yeni astral yolculuk için D ve B’ye dikkatinizi çekiyorum.
Kimler mi bunlar?
Onu da siz bulun!
Her şeyi kahinden beklemeyin!
Aşı gelecek dertler bitecek!
Almanya, BioNTech’den Uğur hocamız şu kadar verecek.
Rusya Sputnik aşısını boca edecek.
Çin’den Sinovac şu kadar milyon aşıyı bizde deneyecek..
• • •
İyi de, aşı vatandaşa nasıl uygulanacak?
Duyduğumuza göre 10 kademeli bir öncelik sırası belirlenecek ve aşı bu öncelik kademelerine göre yettiği kadar aşı sırayla yapılacak.
Bu öncelik sırasını kim belirleyecek?
Sakın yine her şeyi belirleyen ‘yüce belirleyici’ belirleyecek olmasın!
Öyle olacak ise ört ki ölem!
17.4 milyon dolarlık göktaşı!
Nasa bir kötü haber bir de iyi haber açıklamış.
Kötü haber; gökdelen büyüklüğünde (822 metre) bir göktaşı dünyamıza doğru hızla yaklaşıyormuş.
Ama iyi haber; 29 Kasım’da, çarpmadan, dünyayı teğet geçip gidecekmiş.
Sosyal medyada, “2020 bitmeden yetişmeye çalışıyor!” mealinde paylaşımlar gırla..
2020’den nasıl bir tırsmışsak!..
• • •
Haberde bir de detay var!
Bu asteroidin üzerinde 17.4 milyon dolar değerinde mineral varmış.
• • •
Bunu okuyunca bir an kalbim heyecan ve korkuyla “varank varank” diye taşikardi yaptı!
Allaha şükür dedim, ara sıra “uzaya peyk gönderdik!” şeklinde açıklamalarımız oluyorsa da, iyi ki uzay teknolojimiz, bir asteroidi yolundan çevirip Gökova’ya, Kaz Dağlarına filan çarptıracak düzeyde gelişmiş değil.
Yoksa bizde bu “maden seviciliği” varken, bir avuç mineral uğruna kendi kendimizi dinozorlar gibi silip süpürürdük yer yüzünden..
Sonra “Varank da beni kandırdı.. Allah affetsin!” demeye bile fırsatımız olmazdı.
Şükürler olsun!