İ. Bülent Çelik
Nankör bunlar..
Sevgili günlük!
Bi süredir yazamadım.. Şu oyuncak hırsızları ile başlayayım!
Şu işsizliğin ayyuka çıktığı, insanların, “iş, iş!” diye inim inim inlediği güzelim memlekette, koskoca Saray’da iş bulmuşsun, Reyiz’inin oyuncaklarını çalıyorsun! Yani yüce rabbim inandırsın ‘şaşırma olayının’ dibinin dibini yaşıyorum.
(Şimdi çayları da saydırıyorum!)
● ● ●
Hayır, ne istediniz de vermedik?
Madem böyle böyle hususiyetleriniz, maharetleriniz var, gelin bir konuşun diy’mi?
Bir bakalım, edelim! Önümüz seçim süreci.
Olmadı uygun bi yerde değerlendirelim.
Sadece nankör de değil, beyinsiz bunlar!
Biden’ın bisiklet vakası
Biden bisikletten düştü. Gayri ihtiyari bir an güldük!
Lakin biz şimdi Biden’e oradan yürüyecek degiliz.
Hatta arayıp bir “geçmis olsun” da deriz. Ama adam telefonunu açmıyor bilader!
Ben de vaktiyle attan düşmüştüm.
Büyük devlet adamlarının hususiyeti budur. Bisikletten düşer, attan düşer, merdivenden düşer…
Haddizatında bunlar mühim şeyler değil.
Yeter ki yüce rabbim iktidardan düşürmesin.. Amin!
Kendi maaşıma kendim zam yaptım!
Hayat pahalı!..
Tamam!
Ama allaha bin şükür, şahsım olarak markete gitmek gibi bir mesaim yok.
Hani o sepeti abur cubur doldurduğum ve o zaman bin küsür lira tutan bir seferlik şey dışında başka gitmişliğim de yok!
Ama benim maaşın da zamanlanması lazım.
Nasıl olacak? Şimdi yeniden gidip o aynı abur cuburu almak durumu hasıl olsa kimbilir kaç bin tutacak!..
Geçtim masanın karşısına. “Böyle böyle, benim halen 100 bin küsür TL olan maaşımın yüzde 40 arttırmak suretiyle 140 bin küsüre yükseltilmesini, yüce makamınızdan arz ederim.”
Verdim dilekçeyi!
Geçtim masamın kendi oturduğum tarafına. Çaktım imzayı, bastım ‘olur’ mührünü. Bitti gitti!
● ● ●
İşte örnek olarak söylüyorum. Bize özgü yeni Cumhurbaşkanlığı sisteminde her şey bu kadar pratik.
Eski sistem olsa bekle de bekle!
Yok parlamento komisyonu kurulacak, yok meclis onaylayacak, yok parlamento hesap komisyonu itiraz edecek.. Yahu alt tarafı 40 bin lira zam!
Yok öyle şey!
Yangını da ben mi söndüreyim!
Marmaris yine yanıyor!
Alışkanlık haline geldi!
Gittim yukarıdan tespit yaptım..
Pilota tembih ettim.. Fazla alçalma, Rüzgar sert mazallah bu rüzgar yangını bize bile sıçratır!.. Şöyle bir uzaktan görelim yeter!.
Ardından uydu televizyonu açtım..
Bay Kemal de bölgeye gitmiş saçmalıyor! “Yangının söndürülememesinin sebebi benmişim ama kabahati rüzgara atacakmışım!”
● ● ●
Direk pilottan huylandım!
Bu nasıl bişey arkadaş yaa!
Notumu aldım.. Havaalanına iner inmez kovuyoruz bunu!
Altay Tankı
Geçen Hafta bu köşede, “Yerli milli Altay Tankı ne oldu?
2019 yılı sonunda sahaya çıkacak yerli milli tankımız neden 2023 sonrasına kaldı?” diye sormuştuk!
● ● ●
TBMM, KİT Komisyonu Üyesi, Milli savunma Bakan Yardımcısı Muhsin Dere konuyla ilgili bir açıklama yaptı ki evlere şenlik!
Muhsin Dere diyor ki: “Almanlar prototip için verdikleri motorlu güç grubu ve transmisyon sistemini, seri üretime geçme aşamasına geldiğimizde vermediler! Vermeyince n’apacaksın? Kendimiz yapmak için çalışma başlattık!.. Savunma Sanayi Başkanımız da Kore’den motorlu güç grubu ve transmisyon sistemi almak için uğraşıyor! Dolayısıyla elimizde motor ve transmisyon yok şu anda.. ‘Tank niye yok’un cevabı budur!”
● ● ●
Buyrun buradan yakın!
Muhsin kardeş! Hani bu tanklar “yerli ve milli” değil miydi?
Motor grubunda ve transmisyon sisteminde dışa bağımlıyız, palet fabrikasını da Katarlılara sattık!..
Çok pardon ama bu durumda tankın sadece adını ‘Altay’ koyup, kaportasını yaparak yerli milli tank mı üretmiş oluyoruz?
Sadece kaporta üretiyorsak, bu kadar tantana neyin nesiydi?
● ● ●
Az bi koltuk çıksanız, Gülsan Sanayide, tank gibi vosvoslar yapan bizim vosvoscu Ümit Usta, çok daha ehven maliyetlerle hallederdi bu işi!..
Vatandaş isyan etmiş!
Çanakkale köprüsünden geçen ambulanslardan bile para alınıyormuş.
Bu nedenle ambulanslar hastasıyla beraber köprüden 8 dakika sürecek yolu feribot ile 35 dakikada geçmek zorunda kalıyorlarmış.
Vatandaş “Yazıklar olsun bize! Ambulanstan para alınır mı?” diye feryat ediyor!
● ● ●
Daha bu ne ki?
AKP’yi iktidara bir dönem daha getirelim, köprünün üzerinden geçerken arkadan esen rüzgarın parasını bile bilete eklemezlerse ben bi şey bilmiyorum!
Doğum günü üzerine..
Yaşıyor olmaktan memnunsanız, sağlığınız çok iyi ya da biraz daha az iyi, "herşeye rağmen, nefes almak çok güzel!" diyebiliyorsanız, yani yaşamakla ilgili bir sorununuz yoksa 'hayata karşı çok şanslısınız' demektir.
● ● ●
Evrim, gidenlere karşın var olmaya: "Hayatta kalma başarısı" der…
Yani hayattaysanız, başarılısınız..
Gerisini boşverin!
● ● ●
Maradona ile aynı günlerde dünyaya geldik!
Michael Jackson ile de, dünyanın ayrı yarım kürelerinde, yine aynı günlerde annelerimizin memelerine saldırmaya başladık!
● ● ●
Her ikisini de birkaç metre mesafeden canlı canlı görmek büyük ayrıcalıktı.
Hele, Michael Jackson'ı, onunla aynı yaşta bir çocukken, "Jackson Five Brothers" isimli kardeşler grubunun en küçüğü olarak, Sinop Amerikan üssünde, -babamın Üs'de yönetici olmasını istismar eden fırlamalık avantajı ile- bir masa öteden dinlediğimde, bu küçük dev henüz Amerika'da yeni yeni tanınıyordu.
O kadar şanslı, ünlü ve başarılı olacağını elbette ben dahil o 'snackbar'daki kimse tahmin edemezdi..
● ● ●
Uzatmayayım,
Bu benimle aynı günlerde dünyaya gelmiş iki devin biri 3 yıldır, diğeri 13 yıldır aramızda değil.
Oysa ben, en azından bu gün burada, karşınızdayım ve hala en sevdiğim işi yapıyorum! Yazıyorum, çiziyorum!
● ● ●
Bu iki yaşdaşım, benden daha mutlu oldular mı bilemem!
Kuşkusuz benden çok daha zengin, çok daha zirvelerde yaşadılar. Ama, bu günden bakarsak benden çok daha şanssız oldukları kesin.
● ● ●
Eminim, bir imkan olsaydı, bugün benimle yer değiştirmek için bütün servetlerini ve şöhretlerini, "Hayatta kalma başarısını" göstererek kürsüye çıkan, ben kulunuza tereddütsüz verirlerdi. Hem de sıfırdan başlamayı göze alarak!
● ● ●
Yaşınızın önemi yok!
Yaşıyor olmanın değerini bilin!