Bahattin Yücel
Mayıs biterken
Mayıs kuzey yarımkürede baharın coştuğu aydır. Türkiye’de ise genelde hüznün, acıların ve bayramların, önemli yıldönümlerinin zamanıdır.
Yıllar sonra Kurtuluş Savaşımızın başladığı tarih olarak belirlenen, Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı 19 Mayıs, Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950 yılının 14 Mayıs’ı, on yıl sonra askeri darbe ile devrildiği 27 Mayıs, Fatih’in İstanbul’u fethettiği 29 Mayıs bizler için bir aya sığmış önemli günlerdir. Siyasal hesaplaşma sonunda; Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam edildikleri, 6 Mayıs salt Hıdırellez’in değil acıların da yaşandığı tarihtir.
Bizde yıldönümlerinin siyasallaştırılması hayli eskilere dayanır. Bu yaklaşımın güncellenmiş Hurufiliği andıran yanları da yok değildir. Tarihte yaşananları dönemin koşullarını gözetmeden yorumlayarak siyasal amaçla kullanmaktan hoşlanırız.
Son örnek; yürürlükteki seçim yasalarına ve bazı anayasa hukukçularına göre anayasaya aykırı alınan kararla, erken seçimin 14 Mayıs’ta yapılması. Günümüzden 73 yıl önce uzun süren tek başına CHP iktidarına son veren, DP’nin kazandığı 1950 seçimlerinin yıldönümüne rastlatılması.
AKP önderliğinde oluşturulan Cumhur İttifakı’nın muhalefetin beklentilerinin aksine, 14 Mayıs’ta önce TBMM’de çoğunluğu sağlaması ve 28 Mayıs günü Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması da ileride bir yıldönümü olarak kutlanacak mı, şimdiden kestirmek zor.
Ancak Millet İttifakı’nın öncü partileri CHP ve İYİ Parti yönetimlerinin, biraz ileri gidersek bu partilerin geleceklerini belirleyecek önemli bir yıldönümü olmaya aday 28 Mayıs.
Şimdilik kutlama sırası son seçimlerin kazananı AKP ve Cumhur İttifakı’nın üyelerinde.
Oysa işleri hiç kolay değil. Önlerinde çözüm bekleyen iki temel sorun var. Başarısız ekonomi politikalarının sonucu ortaya çıkan, hızlı yoksullaşmaya bağlı ağır bir kriz ve keskin çizgilerle ayrışma eğilimindeki toplumsal dokumuz.
CHP’nin önderlik ettiği Millet İttifakı için ise durum daha farklı.
Bir araya gelen farklı görüşlerdeki 6 siyasal partinin, ilk düğmesi yanlış iliklenen bir gömleği andıran konumlanmalarının iki turda da başarıyı getiremediği ortada.
14 Mayıs’tan bu yana ortaya koydukları; hile ve yabancı seçmen etkisini yenilginin tek ve temel nedeni olarak görmekteki ısrarları, çözüme ulaşmalarının önündeki en büyük engel.
Hatayı salt kişilerde arayarak, onları eleştirerek kişiselleştirmek kolaycı görünse de bu süreç uzadıkça başarı şansı da azalacaktır.
Özellikle CHP’deki kişiler ve baskı grupları üzerinden yürütülecek bireysel çıkışlarla çözüm arayışlarının, 21. Yüzyıl Türkiyesinde iktidar olma şansı yok denecek kadar azdır.
Önce sağlıklı bir özeleştiri sürecinin başlatılması, ardından yeni bir paradigmanın oluşturulması ve kitlelerle paylaşılması uzun ve yorucu bulunabilir. Oysa 21. yüzyılda iktidara gelmenin başka bir yolu da yoktur.
CHP’liler yüzyıl öncesine sığınmak yerine, hızla değişen dünya koşullarını da dikkate alan bir değişim sürecini başlatamazlarsa Türkiye’nin geleceğini yönetemeyeceklerini görmeliler.
Üstelik hala geç kalmış değiller.