Serhat Güvenç
“MAL SAHİBİ, MÜLK SAHİBİ, HANİ BUNUN İLK SAHİBİ”
Devletlerarası silah alışverişini ele alan bir yazıya, Yunus Emre’den alıntı bir başlık koymak pek uygun düşmüyor. Biliyorum. Ancak yazımın ana fikrini bu denli çarpıcı ifade etmenin başka yolunu bulamadım. Barış ve sevgi dili kullanan, büyük bir hümanistin adını savaş ve çatışma bağlamında andığım için umarım okurlar beni bağışlar.
Gelelim asıl amacıma. Malum, Rusya’nın Ukrayna’da neyin peşinde olduğunu çözmeye kafa yoruyoruz günlerdir. Sosyal medya da hareketli. Birkaç gün önce, twitter hesabıma bir bildirim düştü. 2019 yılında yaptığım bir paylaşım alıntılanmıştı. Yazdıklarım 1990’larda Türkiye’nin Rusya’dan aldığı silah ve araç gereçle ilgiliydi. Türkiye, Soğuk Savaş sonrası Rusya’dan silah alan ilk NATO üyesi olmuştu. Mi-17 Hip nakliye helikopterleri, BTR-80 tekerlekli zırhlı personel taşıyıcıların da aralarında bulunduğu bir hayli malzeme Rusya ile dış ticarette Türkiye’nin lehine oluşan farka mahsuben temin edildi. Aslında TSK, Sovyet yapımı/menşeli askeri teçhizatla bu alımdan biraz daha önce tanışmıştı. 1991 yılında Batı Almanya ve Doğu Almanya birleşince, Bonn elinde eski Doğu Alman ordusundan kalan onca askeri malzemeyi “ihtiyaç sahibi” müttefiklerine adeta “yıkmıştı.” Fırsattan istifadeyle, hurdaya ayrılması gerekenleri de göndermişti. Mersin Limanı’nda uzun süre bekletilen Ural marka askeri kamyonlar aklıma gelen ilk örnek. TSK’nin istemediği bu kamyonlar iki ülke arasında uzun müzakerelere konu oldu. Sonuç ne oldu bilmiyorum. Eski Doğu Alman ordusunda çıkma malzemeler arasında çelik başlıklar, AK-47 Kalaşnikof’lar ve BTR-60 zırhlı personel taşıyıcılar gibi işe yarayacağı düşünülenler de vardı. Bunların önemli bölümü Jandarma Genel Komutanlığı’na tahsis edildi.
Daha sonra BTR-60’ların Güneydoğu’daki iç güvenlik harekatlarında kullanıldığı ortaya çıkınca, Türkiye’nin Almanya ile başı fena derde girdi. Konu Alman iç siyasetinde hararetle tartışıldı. Türkiye, zaten insan hakları ihlal iddiaları ile sürekli bu ülkenin gündemindeydi. Bu arada tekerlekli zırhlı personel taşıyıcıların, iç güvenlik harekatlarına paletli zırhlı araçlardan daha uygun olduğu anlaşılmıştı. Bu yüzden Rusya’dan BTR-60’ların gelişmiş modeli olan BTR-80’ler alındı. Böylece Almanya ile bir daha benzer baş ağrısı yaşanmadı. Benim tweetimi alıntılayan hesap, tam da bu konuda yazdıklarımı Almanca’ya çevirip paylaşmıştı. Meraklandım. Paylaşımın yer aldığı zincirin en başındaki tweet’i okuyunca, bambaşka bir meselenin tartışıldığını gördüm. ABD, Kanada ve İngiltere, Ukrayna’ya savunmasını güçlendirmek üzere silah sevkiyatı yapıyorlar.
Ayrıca ABD ve İngiltere, Estonya ve Polonya gibi NATO üyelerine verdikleri Javelin tanksavar ve Stinger uçaksavar füzelerinin Ukrayna’ya aktarılmasına da izin verdiler. Bu silahların bir bölümü taşındı bile. Bu arada Almanya’nın Rusya’yı karşısına almamaya özen gösteren tutumu eleştiriliyor. Örneğin, İngiltere’den Ukrayna’ya silah taşıyan İngiliz Hava Kuvvetleri’ne ait C-17A Globemaster nakliye uçaklarına Almanya hava sahasından geçiş izni verilmedi. Bu yüzden uçaklar, Danimarka ve Polonya hava sahalarını kullanarak Ukrayna’ya vardı. Daha sonra bir başka haber düştü. Almanya, Estonya’ya verdiği silahların Ukrayna’ya gönderilmesine izin vermiyordu. Önce Javelin ya da Stinger ayarında modern bir silah olabileceğini düşündürdü bu haber. İşin aslı yukarıda sözünü ettiğim tweet zincirindeydi. Meğerse Estonya, Almanya ve Finlandiya’dan devir aldığı D-30 modeli 122 mm’lik sahra toplarını Ukrayna’ya transfer izni talep etmiş. Almanya’nın onayını bekleyenler eski Doğu Alman ordusundan Estonya’ya aktarılan obüsler. Alman yetkililer talebi değerlendiriyorlarmış. Bu satırlar yazılırken, Almanya ve Finlandiya henüz bir karar vermiş değillerdi. Soğuk Savaş’tan kalma bu obüslerin, 21. Yüzyılın melez savaşlarında etkinliği görece sınırlı olacak; Bayraktar TB2 SİHA ya da Javelin tanksavar füzelerinin gölgesinde kalacaktır. Ama Sovyet tasarımı silahların, mirasçısı Rusya’ya karşı kullanılma olasılığı, Almanya ve Finlandiya’yı ciddi bir açmazla karşı karşıya bırakıyor. Verecekleri kararın askeri duruma etkisi sınırlı olsa da Rusya ile ilişkilerinin geleceğine siyasi etkisi ağır olacaktır. Almanya ve Finlandiya bu talebi değerlendire dursun, biz kıssadan hisseye gelelim.
Dünya silah ticaretinde “Ben silahı veririm, gerisine karışmam” demek mümkün değil. Her silah satışı ve transferi aslında bir siyasi irade ve niyet beyanıdır. Bu yüzden silah alırken de satarken de ince eleyip sık dokumak gerekir. Yoksa hükümetlerin altından kalkması güç siyasi ve ekonomik maliyetlerle karşılaşması işten bile değildir.