Serhat Güvenç
KOMEDYENİN ATEŞLE İMTİHANI
Ekranda kaygılı yüzüyle bir insan duruyor karşımda. Bir adam. Üzerindeki uzun kollu tişörtün rengi dışında işgale direnen bir ülkenin lideri olduğunu yansıtan bir işaret yok. Belki de komedyen olmasının etkisiyle beden dilini ve yüz ifadesini kontrol etmede pek çok siyasetçiden daha yetkin. Abartılı mimiklere başvurmadan konuşuyor. İktidar zehirlenmesi yaşayan siyasetçilerden alışkın olduğumuzun aksine, bağırıp çağırmadan, sesini yükseltmeden düşüncesini paylaşıyor. İçinde bulunduğu durum yeterince dramatik. Bağırıp çağırarak dramatize etmeye gerek yok ki!
Durum vahim. “Yalnızız” diyor. Koskoca Rusya’ya karşı, yapayalnız bir ülke. Ülkesinin başkentinde, Rusların gelişini bekliyor. Rusların kendisini hedef aldığını biliyor. Ailesini de. İşgale karşı direneceğini duyuruyor. Ukraynalılar da boğuşuyorlar. Artık ellerinden ne kadarı geliyorsa o kadar direnmeye çalışıyorlar. Yaşanan büyük bilgi kirliliğine rağmen, bu kadarını anlıyoruz.
Rusya, “Kosova’nın rövanşını alıyor” diyor kimi yorumcular. İşgali yürütme biçimi ABD önderliğindeki NATO harekatını andırıyormuş. Seçtikleri hedefler ve bu hedeflere yönelttikleri silahlar açısından bakıldığında. “Gerçek” savaşın ilk kurbanı olur her zaman. Zamanla anlayacağız olup biteni. Siz ekranlarda, sosyal medya hesaplarında savaşın şifrelerini paylaşmayı vaat edenleri izlerken ihtiyat payı bırakın derim. “Savaş sisi” diye bir şey var.
Ruslar daha işin başında bu sisi iyice kesifleştirmek için her şeyi yaptılar. Öte yandan işgal ya da savaş sözcüğünü ağızlarına almıyorlar. Ukrayna’yı “Nazilerden arındırmak” ve “silahsızlandırmak” için müdahale etmişler. Arada “teröristler ile mücadele ediyoruz” diyenler de duyuluyor Rus tarafından. Bütün bunlar 11 Eylül sonrası, ABD yönetimleri tarafından içi boşaltılan, yozlaştırılan kavramlar. Bir tek “Nazilerden arındırma” başka çağa ait bir ahlaki kaygının esintisini taşıyor.
Rusya da madem rövanşa soyundu, bu kavramları tepe tepe kullanacak bağımsız bir ülkeyi gözümüzün önünde işgal ederken. “Putin’i de çok sıkıştırdılar, kışkırttılar” gibi yorumlar bu işgali mazur görmek isteyenlerin imdadına yetişiyor. Uluslararası hukuktaki “orantılılık” ölçütünün yerini “ağır tahrik indirimi” alıversin oldu olacak. Sosyal medyada Ukraynalı kadınları hedef alan paylaşımlara girmek bile istemiyorum. O da savaşın bir başka karanlık yüzü.
Bakıyorum, çevremde güce tapma eğilimi yüksek. Üzülüyorum. Sonra kaygılı yüzlü bir adam beliriyor gözümün önünde. “Yalnızız” diyor. Hani bu ülke batının piyonuydu, maşasıydı? Kimse kılını kıpırdatmıyor. Biden bile Rusya’yı yaralayacak yaptırımlar ilan etmiş değil. Almanya ve İtalya, Rusya’nın Swift’den çıkartılmasına rıza göstermemiş. Öyleyse “Batı kaybetti” “Güçlünün hukuku galebe çaldı” diye düşünenler haklı mı?
Üzerinde sade bir asker tişörtü bulunan adam, yurttaşlarını direnmeye çağırıyor. Gözümüzün önünde, bir ülke “kukla” ya da “piyon” değil de “özne” olduğunu ağır bedeller ödeyerek kanıtlamaya çabalıyor. İşgal girişimi nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, Ukrayna halkı bağımsızlığı ve egemenliği için tek başına mücadele eden bir ulus olarak tarihe geçecek. Bu hikayenin bize yakın gelen yönleri yok mu? Güce tapma ayini bitince ya da savaş sisi dağılınca daha iyi anlarız belki.
Ukrayna’nın 44 yaşındaki Cumhurbaşkanı Zelensky’nin zor zamanlarda siyasi lider olarak performansı komedyenlik geçmişini gölgede bırakacak gibi. Bakalım onun hakkındaki nihai hüküm kazananların tarihinde mi yoksa kaybedenlerinkinde mi verilecek?