İ. Bülent Çelik
Kaymakam ve olayın gerçekliği
Hani Artvin, Kemalpaşa ilçesinin 30 yaşındaki genç kaymakamı Mehmet Faruk Saygın, ziyaret ettiği okulda kendisine hoşgeldiniz diyerek elini uzatan 25 yaşındaki genç öğretmeni “Haddini bil! diyerek dışarı kovmuş ya!
Hani sonra vatandaştan gelen yoğun tepkiler üzerine, hem Milli Eğitim Bakanının hem de içişleri Bakanının öğretmenden yana tavır alması sonucu ertesi gün tekrar okula gidip, o öğretmene bir buket çiçek vererek özür dilemiş ya!
Mesele kapanmış öyle mi?
Hayır!
· · ·
Mesele o kadar basit değil ki!
Kaymakamın özür dilemek için çiçekle okula gelmesi üzerine öğretmen,
olayın bu noktaya gelmesinden üzüntü duyduğunu ve kamuoyuna yansıtılan içeriğin olayın gerçekliği ile bağdaşmadığını belirtiyor…
· · ·
Yani Kaymakam çiçekle özür dilemeye geldiği halde, kamuoyuna yansıtılan şey olayın gerçekliği ile bağdaşmıyormuş!
E, olayın gerçekliği başkaysa, bize yansıtılan gibi değilse, anladığımız gibi değilse Kaymakam ne diye özür diliyor?
· · ·
Ben öğretmeni anlıyorum…
Aslında demek istiyor ki, “tepkiler biter, siz olayı unutursunuz ama kaymakam ve ben bu top sahası kadar ilçede, bir aradayız! Kaymakam da benim amirim, Milli Eğitim Bakanı da benim amirim, İçişleri Bakanı da benim amirim!”
· · ·
Kaymakam olayı aynen anlatıyor. Çiçek getiriyor, özür diliyor..
Ama öğretmen hala,
“yok öyle değil!” diyor..
“Gerçeklik başka!” diyor..
Canım öğretmenim yaa!
Seni bu hale getirenler utansın!
Bile bile lades
Ali Erbaş: “Bugün özellikle de islam coğrafyasında din üzerinden yaşanan kavga ve karmaşanın Türkiye’de yaşanmamasında, Diyanet İşleri Başkanlığının rolü büyüktür!” diyor ve bazı art niyetli çevrelerin kendilerine yönelik bir algı yönetimi ve itibar suikasti yapmaya çalıştığından söz ediyor.
· · ·
Halifeliği kaldırdıktan sonra 1924 yılında bizzat Atatürk tarafından kurulan Diyanet’ten bahsediyorsak, elhak, doğrudur! Tabi ki Diyanetin eşgüdüm halinde çalıştığı dinsel özgürlükleri garanti eden ‘Laiklik’ prensibinin 1924’te anayasaya girmesi 1937’de de değiştirilemez maddelerden biri olması yakın zamanlara kadar Ali Erbaş’ın sözünü ettiği kaos ortamına izin vermemiştir.
· · ·
Ali Erbaş bunu anlamış ise:
-Hutbelerinde, kurucu atalara dua ederken Atatürk adını fellik fellik gizlemeyecek,
-Erdoğan’ı halife, kendisini de şeyhülislam yerine koymayacak,
-Kaos’un ilacı, inancın güvencesi olan ‘laiklik’ prensibini öcü gibi görmeyecek,
-Yani “İstiyorlar ki inanç adalete, yargıya yansımasın!” cümlesini kurmayacak,
-Elinde kılıçla minbere çıkmayacak,
-Usulsüz ihalelerle, üstü kapatılan ödemelerle Sayıştay raporlarında yer almayacak,
-Ve ‘algı yönetimi ve itibar suikastı’ gibi din adamından ziyade mafyöz siyasetçilerin ağzına yakışan bir jargonun ifadelerini kullanmayacak!
· · ·
Sözlerimizle, din kaosu yaşayan ülkeleri ibretle anarken, icraatımızla onlara benzemeye çalışırsak o kaos kısa zamanda bize de gelir!
Sahtekarlık geni
İnsan Genetiği hocamız “kazıklamak, kandırmak ve bundan zevk almak ile ilgili bir ‘genetik anomali’ yani bozukluktan söz etmişti.
Yani öyle bir gen arızası ki, kişinin başka her şeyi normal.
İyi bir aile babası, iyi bir yönetici, iyi bir siyasetçi…
Aklı, zekası, yetenekleri, her şeyi yolunda ve düzgün!
Ama gel gör ki insan kandırıp, kazıklamaktan, rakiplerini batırmaktan zevk alıyor!
Ruhunu besleyen en güçlü kaynak bu!
· · ·
İnsan genomunda toplam 18- 22 bin arasında gen bulunuyor.
Bir mutasyon sonucu bunlardan birinin sıralaması değişiyor, bu değişiklik genomda farklı dizilimde bir gen yaratıyor…
Yapısı değişik olan bu gen öyle bir protein üretiyor ki, ürettiği bu hormon ya da enzim o kişiyi; ‘kandırmaktan, kazıklamaktan, rakiplerini batırmaktan zevk alan’ birine dönüştürüyor!
· · ·
O zaman anlamıştım kazanmaya doyamayanları!
“Adamın derdi başka. Kazanmak yan ürün. Ne yapsın!” demiştim.
· · ·
Cinayet suçu işleyen bireylerle ilgili yapılan bir genetik araştırmada, eşem kromozomları ‘XYY üçlemesi, yani anneden XY babadan Y kromozomu alarak doğan bireylerin yoğun olması, XYY genotipini damgalamıştı.
Onlar da cinayeti kromozomlarındaki bu fazlalık yüzünden işliyorlardı. Hatta sorumlu genin anneden gelen X’te bulunduğu saptanmıştı.
· · ·
Daha sonraları yapılan başka suç genetiği çalışmalarında, suç işlemeye eğilimli bireylerde ‘monoamine oxidase A’ (MAOA)’ adlı enzimi gereğinden az salgılanmasına yol açan bir genetik bozukluğun bulunduğunu da öğrenmiştik.
· · ·
Elbette bu genetik arızalardan birini taşıyor olması o kişinin mutlaka suç işleyeceğini göstermiyor.
Biz de birilerini damgalamayalım!
Araştırmalarda, anomaliyi taşıyan bireyin, hayatının herhangi bir döneminde, özellikle çocukluk yaşlarında fiziksel ya da psikolojik şiddet görmesi, suç işleme eğilimini arttırdığı, yani uyuyan geni uyandırdığı belirtiliyor.
O halde birinci önerme: Çocuklara (ya da büyüklere) asla fiziksel ve psikolojik şiddet uygulamayın.
· · ·
Genetiğin, genomun, kromozomun, genin bilinmediği zamanlarda atalarımız bu teşhisi koymuş. Sahtekarlık yapan ve bundan zevk alanlara, “kanı bozuk!” demişler.
Aslında ‘geni bozuk’ demek istemişler ama o yıllarda henüz gen keşfedilmediği için öyle ifade edebilmişler..
· · ·
İkinci önerme: Çevrenizde “her şey çok güzel gidiyor!” diyen ama eylemleri ile sürekli size kazık atan, elini cebinizden çıkarmayan birileri varsa bir yolunu bulup doktora götürün. Genlerini kontrol ettirin…
AK Parti giderse ne olacak?
AKP cenahında, ‘Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgur…’ tartışması sürüyor!
Bir Ak Parti milletvekili, “Ak Parti giderse kül oluruz!” diyor.
Başka bir yandaş yazar “Bulgur kurtlu da olsa yemeye devam!” diyor.
Başka birisi ”Erdoğan giderse yargılanırız!” diyor.
Bir diğeri “tümden yanarız” diyor!
· · ·
Siz Cumhuriyet tarihinde böyle bir şey işittiniz mi?
Neden hükümet değişiminden bu kadar korkan bir iktidarla karşı karşıyayız?
Acaba kendi aralarında bizim bilmediğimiz bir şeyler mi biliyorlar?