Burak Soyer
“Her şarkıda aslında ismi cismi olan başka bir insanın imzası var”
Şarkılarında anlattığı hikayelerle dinleyiciyi kendi dünyasına davet edip oradan farklı dünyalara yollayan Merve Durceylan, son teklisi Alışık Değilim ile dinleyici karşısında. Fonda İstanbul’un olduğu şarkı bir ayrılığı anlatsa da baharla gelen, ‘güzel günlerin anahtarı’ umudu da içinde taşıyor.
Merve Durceylan ortaokuldan itibaren kendi bestelerini yapmaya başlamış. Ada Müzik Akademisi’nde Bülent Ortaçgil’den beste yazımı eğitimi almış. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi bölümünde okurken içinde yer aldığı müzik gruplarıyla sahnenin de terini, tuzunu, tozunu yutmuş. Çeşitli sosyal medya platformlarda kendi şarkılarını yayınlayarak solo kariyerine adım atmış. Durceylan’la dinleyici olarak ilk karşılaştığımız Kendi Cenazem şarkısından itibaren onun dünyasına adım attığımızı, bizi kendine çektiğine çektiğini söylemek mümkün. Bunda da kuşkusuz ‘hikayeciliğinin’ payı büyük. Zira onun şarkılarında anlattığı hikayeler bir şekilde bin bir çeşit insana bin bir farklı şekilde ulaşıp bir o kadar da farklı biçimde dokunuyor. Merve Durceylan, yine tanıklıklarından yola çıkarak yazdığı son şarkısı Alışık Değilim ile bir kez daha dinleyici karşısında. İstanbul’u fona aldığı Alışık Değilim bir ayrılığı anlatsa da içinde bir tutam umudu da eksik etmiyor. Sanatçıyla hem kendi hikayesini hem de Alışık Değilim’i konuştuk.
Bana gelen basın bülteninde, “Bağımsız müziğin hikâye anlatıcısı,” yazıyor senin için. Ne tür hikayelerin var? Nereden çıkıyor bunlar? Sen de öyle olduğunu düşünüyor musun?
Şarkılarımın neredeyse tamamı ya yaşadığım ya da tanıklık ettiğim gerçek insan hikayelerini anlatıyor. Her şarkıda aslında ismi cismi olan başka bir insanın imzası var. Tanıdığım tanımadığım her insanın hikayesinden besleniyorum; çünkü mutluluk, hüzün, her duygu orada. Tüm bu duygular silsilesinin içinde kendimi en rahat ifade edebildiğim yer şarkılarım. Toplum olarak o kadar kabuğumuza çekildik ki, birbirimizi gerçekten dinlemeyi unuttuk, nasıl dinlenir unuttuk; bu da benim kalp ağrım. İnsan hikayelerini anlattığımda o kişi de hikayesiyle birlikte ölümsüzleşiyor gibi hissediyorum. Önyargılarımızdan kurtulup birbirimizi dinlemeye başladığımızda, dünya çok daha yaşanır bir yer haline gelecek. Ve oradan daha nice eserler çıkacak diye düşünüyorum.
90’lar dönemine hayranmışsın. Nereden geliyor bu hayranlık?
Sanırım o yıllarda doğmuş olmaktan. Doksanlar dönemini pek hatırlamıyorum ama o yılların şarkılarına hayranlık duyduğum doğru. Müziğin hiç susmadığı bir evde büyüdüm. O yılların müziği de bana hem enstrümantal hem de içerik olarak daha naif, gerçek ve duygulu geliyor.
İlk şarkın 2013’te yayınladığın Kendi Cenazem. Aradan 10 yıla yakın bir zaman geçmiş ama çok üretken olduğunu söylemek zor. Avukatlık mı ağır bastı?
Aslında beni yakından takip edenler bilirler. Çok küçük yaşlardan beri sürekli üretim ve paylaşım halindeyim. Bu bazen kendi şarkılarımı paylaşmak bazen de çeşitli grupların yaratıcı ekiplerinde yer almak şeklinde gelişti; ama bir şekilde müzik üretiminin içinde bulundum. İlk şarkılarımı SoundCloud, YouTube, Facebook gibi mecralarda paylaştım. Spotify gibi daha kapsamlı müzik platformlarıyla maceram ise 2019’da başladı. Kendi Cenazem (Akustik)’i de bu platformda 2019’da yayınladık. Ama nedense bazı yerlerde şarkının yayın yılı 2013 olarak görünüyor. Sanırım teknik bir sorun. Yine 2019 ve 2020’de akustik projeler ve cover’lar yayınladım. 2021 yılının Mayıs ayında ise ilk profesyonel stüdyo çalışmam olan İki Küçük Balık bir plak şirketi tarafından yayınlandı. 2021 ve 2022’nin ilk çeyreğinde bağımsız olarak beş single daha yayınladım ve yeni şarkılarımla da yoluma devam ediyorum. Hatta birkaç tekli daha yayınladıktan sonra bir akustik EP projemiz var. Şimdilerde bunun üzerinde çalışıyoruz. Bir yandan hukukçu kimliğimi sürdürürken bir yandan da ara vermeden müziğimi yapıyorum. Artık sektörün belli standartları var. O standartları sağlayabilmek için müzisyeninden tasarımcısına, ses mühendisinden sanatçı PR’ına kadar çok sayıda insan ve emek veren bir ekiple aylar süren çalışmalar yapmak zorundasınız. Bu da özellikle bağımsız müzisyenler için zaman ve maliyet demek. Benim gibi sürekli yazan, çalan, üreten her müzisyenin sandığında yüzlerce çalışması olur. Keşke şartlar el verse de, sanatçıların her eserini duyabilsek. Ama çoğunlukla ekonomik sebeplerden müzisyenler eserlerini “duyulabilir” hale getirip dinleyiciyle paylaşamıyor.
Son teklin Alışık Değilim yayınlandı. Senin tarafında ne anlatıyor şarkı? Hikayesi nedir?
Alışık Değilim, temelinde İstanbul’da geçen bir ayrılık hikayesi. Biraz da İstanbul’un hikayesi. Şarkı “bu şehir neler neler anlatır her gün” diye başlıyor. Bence dünyanın en güzel ama en nazlı şehirlerinden biri İstanbul. 16 milyon kişinin yaşadığı bir metropolden bahsediyoruz. Herkesin yaşam telaşı ve koşturması içinde olduğu, biricik ama biraz da yorgun bir şehir. İşte şarkı da hem İstanbul’a kulak veriyor hem de onun gözünden iki sevgilinin ayrılık hikayesini anlatıyor bize.
İstanbul’u epey bir turluyorsun şarkıda. Ayrıca “Bu şarkı, yaşadığım şehrin tanıklık ettiği gerçek bir ayrılık hikayesine dayanıyor. Şarkıyı yazarken en çok İstanbul’un hüzünlü sularındaki yolculuklardan, melankolik sokaklarından, Kadıköy’den Beyoğlu’na her karesinde yaşadığım anılardan ve cesaret veren insan hikayelerinden ilham aldım,” diyorsun. Bazı sanatçıların şehirlerle ilgili takıntılı bir ilişkisi vardır. Seninki de öyle mi?
Aslen Eskişehirliyim. Üniversite eğitimim için İstanbul’a yerleşmem hayatımda bir dönüm noktası oldu. Burada hem kendi ayaklarımın üzerinde durmayı öğrendim, hem de insana dair birçok duyguyu tattım diyebilirim. Bu tecrübelerin sonunda İstanbul ile aramızda kopması zor bir bağ oluştu. Takıntılı bir ilişki mi bilmiyorum, ama ilham veren bir aşk hikayesi olduğu kesin.
Alışık Değilim’in “gerçek bir ayrılık hikayesine” dayandığını söylüyorsun. Ama bir yandan da şarkıda yaklaşan bir “bahar” var. O neyi temsil ediyor?
Umudu. Sadece giden sevgiliye değil, hayata ve biz gençler olarak geleceğimize dair de umudu. Yaşadığımız toplumsal travmaların, her gün maruz kaldığımız sorunların, gittikçe bozulan normların eninde sonunda son bulacağına dair saf bir umudu temsil ediyor.