Derya Kömürcü
Gerilim siyaseti yeniden kazandırır mı?
Muhalif seçmenlerin zihninde sürekli dönüp dolaşıp kendini tüm pozitif duyguların üstüne çıkaran bir kaygı var. Görünen tablo iktidar açısından ne kadar olumsuz olursa olsun, Erdoğan’ın bir şey yaparak tabloyu tersine çevirmesinden, şapkadan tavşan çıkarmasından, kendisini desteklemekten vazgeçen seçmenleri yeniden ikna etmesinden korkuluyor. Gözlerinin önünde hep 7 Haziran 2015 gecesinin coşkusundan 1 Kasım 2015 gecesindeki hüsrana uzanan gerilim ve şiddet dolu günlerin görüntüleri var.
15 Temmuz 2016 sonrasında olağan hale gelen olağanüstü yönetim anlayışının baskıcı ve güvenlikçi politikalarının seçim öncesinde yoğunlaşması, ülke içinde ve/veya dışında çeşitli gerginliklerin tırmandırılması suretiyle seçmenlerin yeniden istikrarın ve güçlü liderin arkasında sıralanmasının sağlanabileceğini düşünenlerin sayısı hiç de az değil.
Ben bunun, iktidarın oy oranını artırabilecek ama seçimi kazanmasına yetmeyecek bir strateji olduğunu düşünüyorum. AKP’nin 1 Kasım 2015 zaferinin de esas olarak, 7 Haziran sonrasında içine girilen şiddet sarmalı ve güvenlikçi politikalara destekten ziyade, HDP’nin yüzde 13 oy alarak Meclis’e girmesinin ardından Devlet Bahçeli’nin süratle pozisyon değiştirmesi ve Erdoğan’ın yanında yer almasından kaynaklandığı kanaatindeyim.
Daha doğru bir anlatımla, Bahçeli’nin Erdoğan’ı destekleyen bir pozisyona geçmesiyle birlikte devlet içinde AKP ve MHP’yi de kapsayan ama bu siyasal partileri aşan yeni bir koalisyon kuruldu. 7 Haziran seçimlerinin hemen ardından oluşan bu koalisyonun varoluş nedeni ve meşruiyet kaynağı ise 1 Kasım’a kadar olan süreçteki şiddet sarmalı ve güvenlik siyasetiydi.
7 Haziran’ın hemen ardından başlayan bu yeni koalisyon süreci zaten 1 Kasım 2015’teki seçim zaferiyle de tamamlanmış olmadı. Yeni koalisyonun yapıtaşlarının yerine oturması için 15 Temmuz 2016’daki gibi “Allah’ın lütfu” bir darbe girişimi gerekiyordu.
Günümüze geldiğimizde halk desteğini yitirmekte olan sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP-MHP iktidarı değil, 15 Temmuz’da tahkim edilen yeni güvenlikçi koalisyon. Bu koalisyonun siyasi ayağı bugün artık azınlıkta.
20 yıllık iktidarı boyunca Erdoğan’ın gücü hep çoğunluk olmasından, kurduğu koalisyonlara kitle desteği sağlamasından kaynaklanmıştı. Bu 20 yıl içinde ne zaman çoğunluğu yitirme noktasına gelse, hep yeni bir siyasi mühendislik hamlesiyle halk desteğine yeni ilaveler yaparak çoğunluğu elde tutmayı başarmıştı. 2008’de “teğet geçen” ekonomik krizin ardından 2009 yerel seçimlerinde AKP’nin oy oranı yüzde 46,6’dan (2007) yüzde 38,4’e gerileyince Erdoğan, MHP dışındaki tüm sağ siyaseti kendi partisi içinde konsolide etme yoluna gitti. 2009’da yüzde 5’in üzerinde oy alan Saadet Partisi’nin daha sonra ayrılıp HAS Parti’yi kuran Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, yüzde 4’e yakın oy olan Demokrat Parti’nin Genel Başkanı Süleyman Soylu 2012’de AKP’ye katıldı. 2015’e geldiğimizde ise Erdoğan’a taze kan sağlayan bu kez MHP’ydi. Böylelikle AKP oyları artmasa bile yeni ortaklar bularak çoğunlukta kalmayı başardı.
Son dönemde Meral Akşener’e yapılan “evine dön”, “safımıza gel” çağrılarını da Saadet Partisi’ni Oğuzhan Asiltürk üzerinden saf değiştirmeye ikna etme çabalarını da aynı stratejinin ürünü olarak görmek gerekir.
Ancak sonuçta muhalefeti bölüp kendi saflarını güçlendirme, kaybettiği çoğunluğu siyasi mühendislik yoluyla geri kazanma stratejisi başarısız olduğu gibi, DEVA ve Gelecek partilerinin AKP’den ayrılması ya da Sedat Peker gibi 15 Temmuz koalisyonunun bileşenlerinden birinin kopuşu, Türkiye’yi yöneten iktidarın giderek daha küçük bir azınlık haline gelmesini sağladı.
Muhalefetin doğru hamleleri, azınlık iktidarının daha fazla küçülmesini ve buradan desteğini çekenlerin en azından bir kısmının muhalefet tarafında konumlanmasını beraberinde getirdi. An itibariyle tercihleri net görünen seçmenlerin yüzde 30-35 iktidarı, yüzde 55-60 muhalefeti desteklediği tablo bu şekilde oluştu.
Sonuç olarak 1 Kasım 2015’te gerilim siyasetinin işe yaramasının ya da yaramış görünmesinin nedeni, zaten çoğunlukta olan iktidarın (7 Haziran’da AKP ve MHP oyları toplandığında yüzde 57’i buluyordu) kendi kitlesini yeniden ikna edebilmesiydi. Oysa bugün çoğunlukta olan iktidar değil, muhalefet.