Erdoğan’ın Tercihi

Muhalefetin cumhurbaşkanı adayının kim olacağı malum epey bir zamandır muhalefetten çok iktidarı meşgul ediyordu. Ancak son günlerde meşguliyetin de ötesine giden bir durum ortaya çıktı. Tabanlarının ve kendilerine yakın kalem erbabının eleştirilerine rağmen ısrarla aday konuşmaya başlamadıklarını, 2023 sonrasının ortak programı üzerine çalıştıklarını belirten muhalefet liderleri, daha çok da Kılıçdaroğlu, Erdoğan ve destekleyenlerince adaylarını açıklamaya neredeyse zorlanmaya başladı. Öyle ki, seçimlerin zamanında, 2023 Haziran’ında yapılacağını duyuran Erdoğan, eğer Demirtaş’ın dikkat çektiği türden daha derin hesapların peşinde değilse, kadrolarındaki ve devletteki şüphe bulutlarını dağıtmak için olsa gerek, şimdiden adaylığını ilan etti ve Kılıçdaroğlu’nu da adaylığını ya da muhalefetin adayını açıklamaya davet etti.

Erdoğan’ın ve iktidar kalemşorlarının giderek kuvvetlenen ‘teşviklerinin’ ardındaki muhtemel sebepler şunlar olsa gerek: Muhalefeti ortak program çalışmasından uzaklaştırmak, müstakbel adayla girilecek polemiklerle muhalefetin dengesini bozmaya çalışmak, seçimlerin kendisiyle ‘CHP zihniyeti’ arasında olacağı intibaını vermek vs. Seçimleri sonbaharda yapmaya karar vermiş olma ihtimalini de unutmamak lazım tabii ki. Bütün bu kuvvetli teşvikin esas sebebi Erdoğan’ın seçim kampanyasını başlatmış olması da olabilir.

Akşener olmayacağını açıkladığından muhalefetin cumhurbaşkanlığı adaylığı için ismi geçen üç aday malum Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ve Yavaş. Söylenenlere ve söylenmeyenlere, yapılanlara ve yapılmayanlara birlikte bakıldığında da görünen manzara şu: Erdoğan ve çevresi bu üç adaya dair sırasıyla yeneriz, engelleriz, uzlaşırız havasında ya da duygusunda. Erdoğan Kılıçdaroğlu’nu yeneceğini, İmamoğlu’nu engelleyebileceğini, Yavaş’la ise uzlaşabileceğini düşünüyor.

Yenerim
Erdoğan ve kalemşorlarının bir taraftan “aday olmaya cesareti yok”, beri yanda da “tehdit eden varsa merak etme koruruz” kibriyle aday olmaya teşvik etmelerinin ardında Kılıçdaroğlu’nu yenebileceklerine dair hesapları var. Kılıçdaroğlu aday olursa işler nereye varır, seçimlere kadar köprülerin altından hangi sular akar bilinmez, ancak söz konusu hesap hepten temelsiz değil. Birkaç sebepten ötürü. İlk sebep çıplak olarak sayısal: Kamuoyu yoklamaları Erdoğan karşısında adı geçen üç adaydan en az destek bulanın Kılıçdaroğlu olduğunu gösteriyor. Daha siyasal görünen diğer sebeplerin başındaysa Kılıçdaroğlu’nun adaylığı durumunda, seçimleri Erdoğan ve ‘CHP zihniyeti’ arasında bir seçim olarak kodlamak fırsatının doğacak olması geliyor. Erdoğan muhtemelen kendisiyle Kılıçdaroğlu arasında geçecek bir seçimi bir biçimde kültür savaşlarına, “dindarlar ve milliyetçiler koalisyonuna karşı CHP” karşıtlığına çevirebileceğine güveniyor. Bu olursa, Cumhur İttifakı’nı terk etme eğilimindeki kararsız muhafazakâr seçmenin yeniden saflara dönebileceği hesap ediliyordur. Seçim Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasında olursa, Kılıçdaroğlu’ndan olmasa bile CHP saflarından işe yarayacak malzemenin geleceği, gelmezse bile yaratılabileceğine ayrıca güveniliyordur.
Kılıçdaroğlu’yla Erdoğan arasında yürüyecek bir seçim yarışından muhalefet saflarında sarsıntı yaratabilecek jest ya da sözler çıkacağına dönük güven de diğer bir siyasi sebep olsa gerek. Erdoğan-Kılıçdaroğlu yarışından muhalefet cephesindeki milliyetçilerin ve muhafazakârların CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun arkasında durma hevesini kıracak malzeme çıkartılabileceği düşünülüyordur muhtemelen. Aynı şekilde, muhafazakârları başta olmak üzere Kürtleri muhalefetten uzaklaştırmaya matuf motiflere yol vereceği de hesap ediliyordur Erdoğan-Kılıçdaroğlu yarışının.
Hülasa, hem sayısal hem de siyasal mülahazalarla olsa gerek, Erdoğan Kılıçdaroğlu’nu yeneceğini düşünüyor. Muhalefete yönelik adayınızı açıklayın kampanyasında söylenenlerden ve söylenmeyenlerden anlaşılan ilk şey bu.

Engellerim
Erdoğan’ın ve iktidar çevrelerinin İmamoğlu söz konusu olduğunda söylediklerini ve yaptıklarını ise “itibarsızlaştırma, olmadı kriminalizasyon” olarak özetlemek mümkün. İktidar, öncesi neyse ama neredeyse İstanbul seçimlerini kazandığı ilk günden beridir İmamoğlu’nu itibarsızlaştırmaya, olmadı kriminalize etmeye çalışıyor. Bu durum, Erdoğan’ın İmamoğlu’yla yarışmaya gönlünün olmadığını gösteriyor.
Erdoğan’ın bu gönülsüzlüğünün de hem sayısal hem de siyasi sebepleri var. Sayısal sebep malum: Kamuoyu yoklamaları, seçmen desteği bir süredir azalma eğiliminde olmakla beraber İmamoğlu’nun Erdoğan’ı yenebileceğini gösteriyor. Erdoğan ilk olarak bu sayısal gerçekten ötürü İmamoğlu’yla yarışmak istemiyor olsa gerek. Siyasi sebeplere gelince… İlk sebep Kılıçdaroğlu karşısında çalışması muhtemel Erdoğan enstrümanlarının İmamoğlu karşısında çalışma ihtimalinin zayıf oluşu. İstanbul adayı olduğu ilk zamandan beri muhafazakâr çevrelerden gördüğü muhabbet İmamoğlu’na karşı kültür savaşları kartını çekmenin, cumhurbaşkanlığı seçimlerini ‘biz ve onlar’ ayrımına yaslamanın işe yaramayabileceğini gösteriyor. Keza, kendi yatkınlıkları ayrı bahis, Karadeniz’de gördüğü ilgi ve Akşener’in gösterdiği muhabbet İmamoğlu’na karşı “milli değil” kartını kullanmanın da işe yaramayabileceğine işaret ediyor. İstanbul seçimlerinde aldığı destek ve bölgeyi ziyaretlerinde gördüğü ilgi İmamoğlu’nun muhafazakâr ve HDP’li Kürtlerin de desteğini alabileceğini, İmamoğlu aday olursa Kürtleri muhalefetten koparma girişimlerinin de işe yaramayabileceğini gösteriyor. Son sebep de İmamoğlu’nun bir açıdan Erdoğan’a benzemesi olabilir. Henüz kuvvetle test edilmemiş olmakla beraber şimdiye kadarki performansı İmamoğlu’nun seçim meydanlarında ‘karizmatik, güçlü lider’ imajı verebileceğini gösteriyor. İmamoğlu bu özelliğiyle, Erdoğan’ın seçim kampanyasında kullanması muhtemel “Türkiye zor dönemden geçiyor, benim gibi güçlü bir lidere ihtiyacı var” tezini de boşa çıkarabilir.
Erdoğan ve çevresinin İmamoğlu’yla alakalarının şimdiye kadar itibarsızlaştırma dairesinde gerçekleşmiş olmasının ardındaki sebepler kabaca bunlar. Öte yandan, Erdoğan ve iktidar sadece itibarsızlaştırmaya çalışarak İmamoğlu’yla alakadar olmuyor. Hem çok işe yaramamış oluşu hem de bütün bu kampanyaya ve başka karşıt faktörlere rağmen adaylığının gündemden kesinkes düşmemiş oluşu Erdoğan’ı İmamoğlu’yla başka formlarla da alakadar olmaya sevk ediyor. Belediye faaliyetlerinin sürekli teftiş edilmesi, İBB için açılan terör soruşturmaları, emniyet güçlerince takip ediliyor oluşu, açılan davalar hepsi birden şunu gösteriyor: İtibarsızlaştırma işe yaramadığından İmamoğlu’yla alakadar olmanın esas formu adaylığını engellemek olabilir. Altılı Masa’dan aday çıkma ihtimali zayıfladığı için ya da belki kendisi aday olmaktan cayar denerek şimdilerde gündemden çıkarılmış görünse de, gidişat İmamoğlu’na karşı adaylığını engelleme kartının kullanılabileceğini gösteriyor. Özellikle de yönetilebileceğine emin olunursa.
Hülasa, söylenenler ve yapılanlar Erdoğan’ın İmamoğlu’yla yarışmak istemediğini, yarışmamak için de İmamoğlu’nu itibarsızlaştırmaya çalıştığını, olmadı adaylığını engelleyebileceğini gösteriyor.

Uzlaşırım
Mansur Yavaş söz konusu olduğundaysa Erdoğan ve iktidar çevrelerinin ağırlıklı tutumunun biraz göz ucuyla izleme, biraz da kayıtsızlık olduğu söylenebilir. Kamuoyu yoklamalarında Erdoğan karşısında en fazla oyu alıyor görünmesine rağmen Yavaş’la ilgili olarak ne Erdoğan’ın ne de iktidar medyasının itibarsızlaştırma kartını en azından kuvveti bir biçimde kullanmadığı açık. Ankara’daki belediye seçimlerinde havada uçuşan iddialar, yerel seçimlerde Yavaş’a karşı devreye alınan itibarsızlaştırma araçları kullanılmaktan imtina ediliyor.
Erdoğan’ın ve iktidar medyasının Yavaş’ı iki anlamıyla da kollamasının ardında birden çok sebep var görünüyor. İlk sebep, adaylık için adı geçenler arasında en çok oyu alabilecek görünmesine rağmen, adaylık ihtimali en az konuşulan ve en az hevesli görünenin Yavaş olması. İkinci sebep daha siyasi. Erdoğan, Yavaş aday olsa bile Kürt seçmenden destek alamayacağını, dolayısıyla Yavaş karşısında seçimleri kazanmanın daha kolay olacağını hesap ediyor olabilir. Bütün bu kollamanın ardındaki daha önemli sebepse, kazansa bile Yavaş’la uzlaşılabileceğine duyulan inanç olsa gerek. Yavaş’ın MHP’li geçmişi ve şimdiye kadar çizdiği profil, Erdoğan’a ve iktidarın diğer paydaşlarına şunu düşündürüyor olabilir: Yavaş’ın seçilmesi durumunda Cumhur İttifakı’nca inşa edilen yerli ve milli rejimi sürdürmenin yeni imkânları oluşabilir. Yavaş’ın iktidar tarafından itibarsızlaştırmaktansa iki anlamıyla kollanmasının ardında bu öngörü olsa gerek.
İktidar çevrelerinin muhalefetin muhtemel adayları karşısındaki tutumlarından çıkarabildiklerim bunlar. Peki, Erdoğan’ın ve iktidar çevrelerinin bu tutumları, bu tutumların işaret ettiği tercihler muhalefet için ne ifade ediyor? Herhalde “Erdoğan kimi tercih etmiyorsa onu aday yapalım” sığlığına çekilmeyi ya da “adayın önemi yok Erdoğan karşısında kim olsa kazanıyor” rahatlığına gömülmeyi değil. 2023 sonrasındaki vaziyetin her ne yapılmak isteniyorsa onu yapmaya müsait olabilmesini temin edebilmek, Erdoğan karşısında kazanabilir bir aday göstermek ya da Erdoğan’ın karşısındaki adayı kazanabilir kılmak kadar önemli şüphesiz. Her ikisini birden sağlamanın yolları üzerine düşünmek içinse az da olsa daha zaman var. Ancak iki yol şimdiden belli sanırım: 1. Seçimlerin Erdoğan ve CHP arasında bir seçim olarak kodlanmasının önüne geçmek, 2. Kürtler nasılsa bize oy verir rahatlığından sıyrılmak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mesut Yeğen Arşivi