Öner Günçavdı
Ek Gelir Sağlama Sistemi (EGS)
Ekonomide yaşanan gelişmelere yetişmek mümkün değil. Son zamanlarda bunlardan en dikkat çekeni EYT düzenlemesi oldu. Belki de en önemlisiydi. Çünkü ülkemizin emeklilik sistemini değişime zorladı. Kritik bir seçim öncesinde iktidar da hiç direnemedi doğrusu.
Tam yeni yıla girerken, iktidar beklenen hamleyi yaptı ve pratikte ülkemizin emeklilik sistemini tasfiye edecek olan bu düzenlemeyi kabul etti.
Kastım, elbette EYT’lilerin kazanılmış haklarını almalarına muhalefet yapmak değil. Bunu yapabilmem doğru da olmaz zaten.
Ama bu şekilde emeklilik sisteminin bütününü düşünmeden yapılan kısmi bir düzenleme, sistemin bir bütün olarak sürdürülebilirliğini tehlikeye atmıştır. Ortaya atılan taleplere bakarak, EYT’nin sıradan bir emeklilik hakkından öte bir anlam taşıdığının kamuoyunun dikkatine sunulması gerekmektedir.
Bu tarz yapılacak bir sorgulama, bugün EYT kapsamına girip emeklilik hakkı elde edenlerin gelecekteki refahlarının sürdürülebilirliği açısından da gereklidir.
Daha önce başka vesilelerle ifade ettiğim gibi, artık bir emeklilik sistemimizin olduğunu iddia etmek çok zor. Kanımca emeklilik sistemi olarak bildiğimiz yapının asli fonksiyonu vatandaşa Ek Gelir Sağlamak (EGS) oldu.
Çünkü EYT taleplerinin de gösterdiği gibi, vatandaşın arayışı ek gelir elde edebilecek bir fırsat yakalayabilmektir. Yoksa genç yaşta emekli olup, kenara çekilmek değil. Zira hali hazırdaki emeklilik gelirlerinin de insanlara bu şekilde belli bir hayat standartı sunmadığı aşikâr. Amaç çalışırken ek gelir elde edip, bir de sosyal güvence kapsamındaki yerini garantileyebilmektir.
Oysa emeklilik sisteminin olması gereken amacı belli bir yaşa gelip, çalışabilecek ne gücü ne de imkânı olmayan vatandaşa yaşlılığında belli refah düzeyini garanti edebilmektir. Bizdeki emeklilik sisteminin artık böyle bir amacı kalmamıştır. En son EYT’lilerin de sisteme dâhil edilmesiyle sistem emeklilik sisteminden, ek gelir sağlama sistemine evrilmiştir.
Siyasilerin kontrolünde yaşadığımız bu gelişmeler maalesef sosyal güvenlik sistemimizin tekrar ele alınmasını ve gerçek manada bir sosyal güvenlik sistemine dönüştürülmesini zorunlu kılmaktadır. Zira bu şekliyle emeklilere yapılacak gelir transferlerinin, onlara çalışmadan alışık oldukları refah düzeyini sağlamaktan uzak olduğu çok açık.
Bu da EYT gibi taleplerin arkasındaki asıl sebebin, ülkemizde kırk yılı aşkın bir süredir devam eden “düşük ücret” politikası olduğu söylenebilir. Bırakın ekonomiye yarar sağlamayı, aksine bu ücret politikası iktisadi sistemimizin kurumlarını tahrip etmeye başlamıştır.
Şüpheniz olmasın. Bugün açıklanan enflasyon oranlarının ardından, emeklilerin gelirlerine yapılacak zamlar hiçbir emekliyi memnun etmeyecektir. Bugün EYT kapsamında olan kesimlerin de kendilerine yapılan emeklilik ödemelerinden memnuniyetsizliklerini dile getirmeye başlamaları yakındır. Ama sosyal güvenlik kurumumuzun hazine desteği almadan ayakta kalması ve bu ödemeleri yapması da mümkün değildir. Hazine üzerindeki diğer yükler dikkate alındığında, emeklilerin refahında daha çok uzun bir süre iyileşme olması mümkün görülmemektedir.
EYT’lilere göre emeklilik hakları 1999 yılında yapılan düzenleme ile gasp edilmişti. Bu iddia kendi içinde tutarlı bir iddiadır.
Ama emeklilerimizin (hem de çalışma imkânı olmayanların) aldıkları emeklilik aylıklarıyla daha iyi bir hayat sürmek istemeleri hak değil midir?
Ya da prim süresi, çalışma yılı itibariyle emeklilik olmanın minimum koşullarını sağlamalarına rağmen, sistem içinde kalıp, çok daha fazla pirim ödeyen ve uzun süre çalışanlarla EYT’lilerin aynı emeklilik aylığını almaları hak mıdır?
Bu durumda farklı statülerin gelirleri arasında intibak yapmadan, mevcut sistemin devam etmesini sağlamak doğru mudur?
Sanırım bu sorulara bugün cevap vermek mümkün değil. Özellikle içinde bulunduğumuz siyasi ortamda.
Ama ilerleyen günlerde emeklilik sisteminin karşı karşıya kaldığı finansal sorunlar görünür hale geldikçe, umarım kamuoyu bu sorunların çözümü yönünde yapılacak önerilere daha sorumlu bir duruş sergileyecektir. Tabi burada en önemli sorumluluk siyasilere düşmektedir. Ülkemizin parçalanmış siyasi yapısıyla onların da kamuoyu tarafından çok kolay yönlendirilmeleri mümkündür. Bu yönlendirmelere direnecek “liderlik” kabiliyetini göstermeleri siyasilerimizden beklentilerimizin başında gelmektedir.
Özellikle enflasyonun hayatımıza girdiği ve büyük bir ihtimalle uzun bir süre bizimle birlikte olacağı bir dönemde, emeklilerimizin aldıkları gelirden memnun olma olasılığı da son derecede düşük kalacaktır. Bu haliyle emeklik sistemimizin daha uzun bir süre emekli vatandaşlarımızın arzuladıkları yaşam koşullarını onlara temin edemeyeceği açıktır.
Önümüzdeki seçimin sonuçları ne olursa olsun, yeni dönemin yeni iktidarının öncelikle ele alması gereken sorunların başında emeklilik sistemimizin bir bütün olarak yeniden ele alınması ve kendine yeter hale gelmesini sağlayacak reformların yapılması gelmektedir.