Alaaddin Dinçer
Eğitimde Yıllardır Değişmeyen Trajedi: Sınavlar
Eğitim öğretim yılının ikinci dönemi her yıl sınavlara hazırlıkların finali gibi görülmekte. Milyonlarca öğrenci ve ebeveyn ortaokulda 8 yılın sonunda "Sınavla Öğrenci Alacak Ortaöğretim Kurumlarına İlişkin Merkezi Sınav", diğer adıyla LGS’ye ve Yükseköğretim Kurumlarına Giriş Sınavı olarak bilinen YKS’ye yoğunlaşarak sonuçlara odaklanmakta. 2023’te yapılan LGS’de yıllardır eğitimde yaşanmakta olan ve sınavlarda gün yüzüne çıkan eşitsizlik ve adaletsizliklerin bu LGS’de de oluşan sonuçlarıyla yeniden görülmemizi sağlamakta.
4 Haziran 2023 tarihinde LGS kapsamında yapılan sınava girmek için başvuran 1 milyon 246 bin 465 öğrenciden, 1 milyon 30 bin 195'inin sınava girmesiyle sonuçlandı. Sınav başvurusu yapmasına rağmen 216 bin 450 öğrencinin LGS’ye girmedi. Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) sınava katılım oranını yüzde 82 olarak açıkladı. 562 öğrenci tüm soruları doğru yanıtlayarak 500 tam puan aldı. 562 sayısı son 5 yılın ulaşılan en yüksek sayısı. Türkiye genelinde bu yıl 2 bin 492 liseye merkezi sınav puanına göre öğrenci alınacak. Bu okullara toplam 206 bin 414 öğrenci yerleştirileceği açıklanırken, deprem bölgesinden sınava giren öğrenciler için ise ek olarak 13 bin 889 kontenjan ayrıldı.
MEB her ne kadar ortalama net sayılarında bu yıl artış yaşandığını açıklasa da bu durum okulların yarısından fazlasının yarı başarıyı bile gösteremediği gerçeğini değiştirmemekte. Ayrıca bu göreceli başarıda deprem nedeniyle soruların sadece birinci dönem okunan konulardan çıkmış olma gerçeği göz ardı edilemez. Bu sınavlar, eğitimde var olan eşitsizlikler ve adaletsizlikler ile bölgeler, sosyo-ekonomik gelir grupları ve okullar arasında oluşmuş uçurumun büyümekte olduğunu göstermekte. Bir anlamda avantajlılar ve dezavantajlılar diyebileceğimiz tablo ile karşı karşıya bulunmaktayız.
Avantajlı ya da dezavantajlı olmayı etkileyen faktörler
-Ebeveynlerin gelir ve eğitim durumları,
-Çocuğun ve gencin sağlıklı beslenme, barınma, çevre ve çok yönlü gelişme olanaklarına sahip olması,
-Çocuğun başta okul ortamlarında olmak üzere; evde ve çevrede, teknolojiye, bilgiye, belgeye ve her türlü yazılı, görsel ve kurumsal kaynağa erişim olanaklarının niteliği ve çokluğu,(özel okul, özel ders, kurs merkezleri vb gibi)
- Ebeveyn tutumları, kardeş sayısı ve kardeş tutumları, anne babanın yokluğu, arkadaşlık ilişkileri, bunlara bağlı olarak gelişen; duygusal tutumlar, motivasyon, benlik algısı, zihinsel faktörler, ders çalışma yöntemleri vb gibi,
MEB, Okullar Arasında Ayrımcılık Yapamaz, Yapmamalıdır
Bu yılki LGS’de Anadolu Liselerine 71 bin 22, Fen Liselerine 40 bin 470, Sosyal Bilimler Liselerine 10 bin 740, AİHL’ye 42 bin 356, MTOÖ kurumlarına 41 bin 826 kontenjan ayrıldı. MEB’in okullar arasındaki ayrımcı politikası devam etmekte. İllerde Anadolu Liselerinin kontenjanları ya aynı kalmakta ya da azaltılmakta. Buna karşılık yeterli talep olmamasına rağmen, toplam öğrenci ve okul sayısı ile tezat oluşturacak şekilde adımlar atılmakta. Örneğin ortaokullarda okuyan öğrenci sayısının %12’sini oluşturan İHO’lara %20,54 kontenjan ayrılırken, yüzde 88’i oluşturan Genel Ortaokullara 79,46 kontenjan ayrılmakta. MEB’in temel eğitimden ortaöğretime geçiş sürecinde uzun süredir MTOÖ ve AİHL temelli olarak yürüttüğü okullaşma politikası, öğrencilerin öncelikle bu okullara gideceği veya gitmesi gerektiği üzerinden şekillendirilmekte. Siyasal iktidarın tercihlerini bu yönde önceliklemesi siyasaldır, ideolojiktir.
Sonuç olarak
Eğitim politikalarını iktidarın siyasal ideolojik önceliklerine göre değil, öğrencilerin ilgilerini, yetenek ve gereksinimlerini, tercih ve akademik başarılarını dikkate alarak düzenlemek gerekmekte. Mevcut okular alt yapı, donanım, öğretmen niteliği, ebeveynlerin sosyo ekonomik kültürel durumları ve çevre koşulları asgari ölçütlerde düzelterek ve farklı geçiş alternatiflerini içeren düzenlemelere odaklanarak, çocukların eğitime erişim hakkı ve adalet duygusunu örselemeyecek, milyonların büyük trajedi yaşamasını engelleyecek bir modelle ilerlemek gerekmekte.