Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

“Doğru adamlara" doğru uyarılar

Geçen hafta, Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Dr. Zühtü Aslan, doğru zamanda “doğru adamlara” çok doğru sözler söyledi. Yunus Emre’yi şeriat adına sıgaya çeken Molla Kasım edasıyla, nezaketle hatırlatmalarda bulundu.

Bazı köşe yazarları bu konuşmanın içeriğini çok değerli ve önemli buldular.

Zaman, Anayasa Mahkemesi’nin kuruluşunun 61. yıldönümü olmakla beraber tesadüf ya 14 Mayıs seçimleri öncesi… 50+1 OY sistemi ile seçimi kazanabilmek için şeytanla bile işbirliği yapmak durumunda kalan ve bu anlamda iki ittifak grubunda cepheleşen ve birbirilerine savaş ilan eden siyaset kurumunun liderlerine ve mensuplarına “malumu ilam” etti:

“Türkiye’nin geleceği, Türk Milleti’nin huzuru ve refahı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Anayasada tanımlanan nitelikleri ve tüm bunların teminatı olan hukuk devleti/hukukun üstünlüğü ilkesi sizin doğrularınızdan ve kazanma hırsınızdan çok daha önemlidir.”

Böyle bir açıklamaya çok ihtiyaç vardı; tam zamanında doğru adam tarafından yapıldı.

Seçim sürecinin doğal gerginliğinin ötesinde birbirine selam vermeyen iktidar ve muhalefet sahiplerine Millet adına hukuk devleti, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda Anayasa’yı hatırlatan Sayın Aslan tarihi bir görev yaptı.

Sayın Cumhurbaşkanım ve Değerli Konuk(lar) diye söze başladı; ülkeyi iktidar ve muhalefet olarak yönetmeye talip olan ve salonda ön sırada tam karşısında oturan cumhurbaşkanı adayları Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na (doğru adamlar) Anayasa’nın hukuk devleti ilkesini hemen tüm sorunların çözüm adresi olarak işaret etti. “Türkiye Cumhuriyeti, millî egemenliğe, kuvvetler ayrılığına, adalete ve insan haklarına dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” tanımlanmasını hatırlattı. Anayasa’nın başlangıç ve 2. maddesinde tanımlanan bu temel değerlere samimiyetle bağlı kalmaları gerektiğini ve bu konuda ortak sorumluluklarının olduğunu nezaketle ifade etti. Dövüşerek değil uzlaşarak yarışmalarını ihsas etti: bu konuda söylediğini çok önemsiyorum. Sayın Aslan, Anayasal dayanaklarını da işaret ederek Sayın liderlere, “Öncelikle toplumsal düzeyde bizim gibi olmayanlarla, bizden farklı düşünen ve yaşayanlarla sağlıklı bir ilişki kurmak durumundayız. “Öteki” olarak gördüklerimizin ontolojik varlığını kabul etmedikçe bu sağlıklı ilişkiyi kurma imkânı da yoktur. Kendimize hak gördüğümüzü “öteki”ne de hak görerek, adaleti ve özgürlüğü sadece kendimiz için değil başkaları için de isteyerek, farklılıklarımızla birarada yaşamanın iklimini hep birlikte oluşturmak zorundayız” dedi.

Milli Birliğin/birlikte yaşama iradesinin stratejik değerini sofistike ifade etti.

Halbuki seçim sathında her gün duyduklarımız içimizi karartıyor; “14 Mayıs seçimleri Türkiye’yi satanlarla büyütenlerin hesaplaşma seçimi olacaktır”, “ya hizmet ya yıkım kazanacak, “Ya şampanya patlatıp bunu sabaha kadar kutlayanlar kazanacak ya da temiz alnını şükür için secdeye koyup Rabb’ine hamd edenler kazanacak ya Kandil sevinecek ya Şanlıurfa’nın asil insanları sevinecek. Ya FETÖ sevinecek ya bu milletin temiz evlatları sevinecek. "Bu seçim, işgalcilere karşı istiklal mücadelesi seçimidir", “Kemal Kılıçdaroğlu 1937’de ayaklanan Seyit Rıza’nın güncel versiyonudur, bugünkü görevi budur.” “14 Mayıs Türkiye’yi tasfiye etmeye yönelik siyasi bir darbe girişimidir” isim koymadan bazılarını aldığım bu beyanlar siyasetçilere aittir. Sanki savaşa gidiyoruz!

Liderlere, Anayasa’nın 5. maddesi uyarınca kişilerin/vatandaşların refah ve mutluluğunu sağlamaya yönelik olarak sosyal devletin, herkes için insan haysiyetine yaraşır asgari bir hayat düzeyini gerçekleştirmesi gerektiğini, bunun “Devlet Görevi” olduğunu hatırlattı. Bu görevi yerine getirirken “egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ancak egemenliği millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi veya kuruluşun hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeninin dışına çıkamayacağını” ifade etti.

Hukuk düzeni ve adaletin temin edilmesi görevinin yargının üzerinde olduğunu belirterek hakim teminatına saygı duyulmadığını, yargının bağımsız ve tarafsızlığına özen gösterilmediğine Anayasa’nın 138’nci maddesini hatırlatarak “Ben Anayasa mahkemesinin kararlarına saygı duymuyorum, bu karara da uymayacağım” diyenlere üzüntülerini iletti.

VE konuşmasını “Yarın Hünkârın da, benim de huzuruna çıkacağımız bir hâkim vardır ki, yalnız ondan korkarım!” diyen bir Osmanlı yargıcının sözleri ile bitirdi.

BENCE

Bu konuşma metni bir hukuk menifestosudur.

Sayın Zühtü Aslan, birçok ekonomik, siyasi ve sosyal sorunlarla boğuştuğumuz bir süreçte ülkeyi yönetmek iddiasında olanlara, bunun için seçimlerde yarışanlara Türk Milleti adına tarihi bir uyarıda bulunmuş ve seçimden sonra daha da ağırlaşacak olan bunalımdan çıkış yolunu göstermiştir.

Ümit ederim ki,

“Doğru Adamlar” doğru adamların doğru uyarılarını dikkate alır; Hukuk Devleti/hukukun üstünlüğü ilkesine ve Cumhuriyetin kurtuluş felsefesine bağlı kalırlar.

Çünkü, başka Türkiye yok!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi