Haldun Solmaztürk
“Cumhuriyet felakete yol açar; asla doğru değildir!”
Mustafa Kemal, Samsun’a çıktığında yanında Ali Fuat, Kazım Karabekir, Rauf Orbay ve Refet Bele de vardı. Mücadeleyi birlikte yürüttüler ama bu sancılı bir birliktelikti.
Hilafet, saltanat ve ‘benlik’ her aşamada işbirliğini güçleştirdi, engelledi.
Ali Fuat Paşa Ekim 1920’de Batı Cephesi komutanıydı. Ordu yeni toparlanmaya çalışıyordu. Birlikler çekirdek kadrolardan ibaret; teçhizat, silah ve mühimmat durumu çok zayıftı.
Ali Fuat Paşa, Atatürk’ün ve Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa’nın karşı çıkmasına rağmen Meclis’teki ‘muhalefeti’ arkasına alarak, Gediz’deki bir Yunan tümenine taarruzda ısrar etti. Atatürk “Dalgalı, disiplinsiz, emir komutasız bazı hareketlerden sonra Gediz’de yenildik” der.
Ağır zayiat verildi…!
Ali Fuat Paşa ‘komutan’ olarak bırakılamazdı. Görevden alınıp Moskova’ya elçi gönderildi.
Gediz’den sonra, Refet Paşa komutasında Güney Cephesi oluşturulmuştu. Üç ay sonra, İnönü ve Aslıhanlar muharebeleri sırasında Güney Cephesi harekatı iyi yönetilemedi, ağır zayiat verildi.
Refet Paşa da ‘komutanlıktan’ alındı!
Atatürk yine de kendisine Milli Savunma Bakanlığını teklif etti ama o ‘Genelkurmay Başkanı’ olmak istedi. “Siz daha Türk ordusuna başkomutan olacak vasıfları kazanmış değilsiniz” denince de Refet Paşa izin alarak Kastamonu’ya dinlenmeye (!) gitmişti—Kurtuluş Savaşının ortasında!
Rauf Bey, Osmanlı’nın felaketini getiren Mondros mütarekesinin imzacısıdır. İstanbul’un işgalinde İngilizler tarafından tutuklanmıştı. Mübadele ile Kasım 1921’de—Sakarya’dan hemen sonra—Malta’dan dönünce hükümete alındı ama muhalefetin başını çekmeye başladı.
Sudan bir sebeple iki ay sonra istifa etti. Onunla birlikte—dinlendikten (!) sonra Milli Savunma Bakanı yapılan—Refet Paşa da istifa etmişti. Hala Genelkurmay Başkanlığını istiyordu.
O arada, Türk tarihinin en kritik bir döneminde, Afyon bölgesinde asıl taarruzu yapacak 1. Ordu’nun komutanı Ali İhsan Paşa—Malta’dan dönenlerden—ciddi bir sorun haline gelir. Paşa’nın ordusunun disiplin ve moralini bozacak, güven ve dayanışmayı yok edecek ‘entrikacı’ bir yönetim tarzı vardır. 18 Haziran 1922 günü—Büyük taarruza iki ay kala—görevden alınır!
1. Ordu Komutanlığı, önce Fuat Paşa’ya sonra da Refet Paşa’ya teklif edilir ama ikisi de kabul etmez. Nurettin Paşa komutan atanmak zorunda kalınır. (Büyük Taarruzda sakıncaları görülür.)
Rauf Bey’in liderliğinde Meclis’teki muhalefet giderek şiddetlenir ve 8 Temmuz 1922’de—Büyük Taarruz’a bir ay kala—muhalifler ‘bakanlar kurulu başkanı ve bakanların Meclis tarafından ve gizli oyla seçilmesi’ için kanun geçirirler ve Rauf Bey Başbakan olur.
Zaferden sonra Rauf Bey, Ali Fuat ve Refet paşaların ‘zafer’ dolayısıyla—ordu komutanlığını reddeden onlar değilmiş gibi—terfi ettirilip uygun görevler verilmesini isteyecektir. Ali Fuat zaten Meclis II. Başkanı’dır. Refet Paşa’ya da bir süre sonra Trakya’yı teslim alma görevi verilir.
Kazım Karabekir’e gelince…
Teşkilatı Esasiye Kanunu (1921 Anayasası) 20 Ocak 1921’de kabul edilir; “Md.1 Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Yönetim şekli halkın mukadderatını bizzat ve fiili olarak yönetmesi ilkesine dayanır” der—ne Padişahtan ne de Halife’den bahis yoktur.
Erzurum’da Hoca Raif’in ‘Muhafaza-i Mukaddesat’ Cemiyeti, “Halifelik ve padişahlık haklarını korumak, Cumhuriyet idaresinden kesinlikle sakınmak” istemektedir. Kazım Karabekir Paşa bunları aktarırken, “Böyle tarihi değişiklik teşebbüslerinde askeri ve sivil devlet adamlarından [benden de] gereği gibi görüş alınmalı” der, ‘demokratik’ Anayasa kararını sorgular.
Rauf Bey, Ali Fuat Paşa ve Refet Paşa da Atatürk’ü toplantıya davet eder, Hoca Raif gibi, “Saltanat ve hilafet makamı yerine başka bir makam getirmek asla doğru değildir” derler.
Saltanat 1 Kasım 1922’de kaldırılır…!
O sıralarda Refet Paşa, İstanbul’da ‘Allah’ın gölgesi ve Peygamber’in vekili’ Halife Abdülmecit Efendi Hazretlerine hediye ettiği hayvanın (at) beğenilmesini ‘Allah’ın bir lütfu’ saymaktadır.
Rauf Bey, Lozan’dan dönen İnönü’yü tebrik etmeyi içine sindiremez Başbakanlıktan istifa eder.
29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet ilan edilir: “Türkiye Devleti'nin şekl-i hükûmeti, cumhuriyettir.”
3 Mart 1924’te Halifelik de kaldırılır…!
Eski ‘dava’ arkadaşları da Mustafa Kemal’e kazan kaldırır, askerlikten istifa eder ve 17 Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kurarlar. Parti, Haziran 1925’te kapatılacaktır.
Demokrat Parti’ye katılan Ali Fuat (Cebesoy) 1950’de Cumhurbaşkanı olmak ister—ama o makama Celal Bayar oturunca küser. Ali İhsan (Sabis) de Demokrat Parti’den milletvekili olur.
Zaferi ve demokratik Cumhuriyeti mümkün kılan, esas olarak Atatürk’ün iradesidir…!
Yoksa, ne Birinci Meclis’ten Terakkiperver Fırka’ya, Demokrat Parti’den AKP’ye uzanan ‘saltanat ve hilafet’ damarı ne de ilkel ve sorumsuz ‘ben’ kültürü bugün de aşılamamıştır.