İ. Bülent Çelik
Biz şirinler yenildik!
Televizyonun ‘siyah-beyaz’dan renkli yayına geçtiği 1980’lerin ilk yıllarında ilk renkli çizgi filmler de ekranlarda yer almaya başladı.
· · ·
Bizim kuşağın ilk gençlik dönemine denk gelen bu -darboğaz geçişli- yıllarda yayınlanan çizgi filmlerden biri de “Şirinler” isimli seriydi.
Artık üniversite öğrencisiydik ama Şirinler’i ailecek severek izlediğimizi hatırlıyorum.
· · ·
Belçikalı çizer Pierre Culliford’un ta 1950’li yıllarda üretmeye başladığı bu eğlenceli seri, sonradan çeşitli dedikodularla bir çok pimpirikli ülkede yayından kaldırılmıştı.
· · ·
Neymiş; Şirin baba, beyaz sakalı ve kırmızı kukuletası ile Karl Marx’ı temsil ediyormuş.
Şirinler’i eritip altın yapmak için Şirinler köyüne saldırı üzerine saldırı düzenleyen Gargamel, vahşi kapitalizmi temsil ediyormuş.
Gözlüklü şirin fazla kitap okuyormuş. Şirinlerin köyünde para olmadığından ve herkes ürettiğini değiş tokuş ettiği için bir komün yaşamı hüküm sürmekteymiş.
Dahası bu mavi şirinler komünistmiş ve çocukların bilinç altına komünizmi enjekte ediyorlarmış!
· · ·
Yahu,
Culliford’un başlargıçta çizgi roman olarak tasarladığı, sonradan 400 civarında yaklaşık yirmişer dakikalık çizgi filmler haline getirilen bu karakter serisi sonuçta bir masal!
· · ·
Hangi masal, insanların sevgiyle yaşadığı, ezenin ezilenin olmadığı, ortalıkta aç açık kimsenin kalmadığı, sömürünün, eziyetin, kuluğun, köleliğin yok edildiği elele, birlikte güzel ve mutlu sonlara öykünmez ki?
Sosyalizm ve komünizm ile idealize edilen de bu!
Elbette benzeyecek!
Sonuçta her ikisinde de bir gelecek hayali kuruyoruz!
· · ·
Neyse gelelim asıl konuya.
Bu Şirinler Köyü’ne musallat olan kötü adam Gargamel her bölümde yeni bir yöntemle köye saldırır, köyü ele geçirmeye, maviş Şirinler’i eritip altına çevirmeye çalışır ama her seferinde Şirinler bir yolunu bulup Gargamel’i püskürtmeyi, onu yenilgiye uğratarak köyden kovmayı başarırlar.
· · ·
Ben, bizim durumumuzu yıllardır hep Şirinler çizgi filmine benzetiyorum.
Ama bir farkla!
Gargamel saldırdı. Köyü ele geçirdi ve biz şirinler bu kez Gargamel’i püskürtemedik!
Şimdi hepimizi teker teker eritip altına çeviriyor.
· · ·
Biz yenildik!
Biz şimdi hepimiz eritilmeden, Gargamel’in kendi içine çökmesini bekliyoruz!
Şaşırma!..
Artık bu ülkede, ne olsa sizi şaşırtır?
Hayır, ne olursa “Yok canım, bu kadar da olmaz!” demenize neden olur?
Ben söyleyeyim!
Eğer sağlıklı bir mantık örüntüsüne sahipseniz;
Hiçbir şey!.
· · ·
O halde birbirimize masal anlatıp durmamıza gerek yok!
Konuşulması gereken bu ülkenin bu badireden nasıl kurtulup, nasıl kendine getirileceği.
Bu ülkede artık gençler “dilenmeye” başladı.
Ötesi var mı?
O zaman Devlet ne iş yapar
Adam, tüketici bilmem ne bilmem ne başkanı. Televizyona çıkmış, “biraz da vatandaş dikkat edecek. Parasını kaptırmayacak. Vatandaş Biraz da kendini çimdikleyecek!” diyor.
Peki şimdi vatandaş koskoca bir bankaya parasını yatırırken onun başvuru evraklarının doğruluğunu mu kontrol edecek?
· · ·
Bu abiler televizyonda bangır bangır bedava ev, bedava araba reklamı yapacak, bu dizi artistli reklamlar aylarca sürecek, hiç kimse kıllarına dokunmayacak, sonra vatandaş bu şirketlerin BDDK’dan ya da Milli Piyango’dan izin alıp almadıklarını kontrol etmediği için para kaptırdığında suçlu olacak!
· · ·
Arkadaş, benzinden rakıdan niye 20 kat vergi alıyorsun o zaman?
Savcı, polis sadece ‘Reis’e yan bakanlara ters kelepçe takmak için mi maaş alıyor?
O aşı üretiyor, biz dedikodu!
Hatırlarsınız:
Merkel’in yerine CDU’nun başkanı olan Armin Laschet mecliste konuşuyor. Prof. Uğur Şahin’den bahisle:
“Eey aşırı sağcılar, Eyy yabancı düşmanları!.. 1969 da, 4 yaşında bir çocuk olarak Türkiye’den, Ford fabrikasında çalışan babasının yanına geldi ve bu Türk bugün ürettiği aşı ile bize umut oldu!.. Yabancılar iyi ki gelmişler!” diyor..
Biz ise sağlık ocaklarının önlerinde “Acaba üçüncü dozu biontech olursak mabadımıza çip mi takarlar!” diye belenip duruyoruz!
· · ·
Bir de “genetik dizilimimizi yabancılar ele geçirecekmiş!” diyenler var ki evlere şenlik.
Sanki genom analizi için her yıl binlerce numuneyi Amerika’daki laboratuvarlara, üste dünyanın parasını ödeyerek göndermiyormuşuz gibi!
· · ·
Yahu adam senin genetik dizilimini ne yapsın?
Bırak bir Türk ile bir Amerikalıyı, bir şempanzenin genleri ile herhangi bir insanın genlerinin %98,5’u birebir aynı!
Sen o farklı iki
buçuk’tan nasıl bir
hazine bekliyorsun
Allah aşkına?
Uçtu uçtu Galata Kulesi uçtu!
Cehape’ye kaptırılan büyükşehir belediyelerini ‘gelirsizleştirme’ operasyonu kapsamında, Galata Kulesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı Beltur dan alındı, Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlandı.
672 yaşındaki kule duvarlarına, darbeli matkaplı, hıltılı restorasyon girişimi ile hatırladığımız projesiz bir yenileme çalışmasından sonra Kule’nin giriş fiyatı da 30 TL’den 100 TL’ye çıkarıldı.
· · ·
Şimdi İktidar bir taşla iki kuş vuruyor!
Hem bilet gelirini Büyükşehir Belediyesinin elinden alıyor, hem de bu sahiplik değişiminin belirsizliği, silikliği sayesinde uygulanan astronomik zammın Büyükşehir Belediyesi tarafından yapıldığı algısından yararlanıyor.
· · ·
Vatandaş ne bilsin İstanbul’un ortasındaki kuleyi Belediye’nin değil de, Belediye ile alakası olmayan ‘Kule-i Zemin Vakfı’ diye bir vakfın işlettiğini?
Çocuklarına Kule’yi gezdirmek için evinden çıkıp Galata’ya vasıl olmuş dört kişilik çekirdek aile, 400 TL veremeyip, Kule’ye giremeyince allah bilir ya, basıyor içinden sinkafı İmamoğlu’na…
· · ·
İyi ki Kule’nin evveliyatında bu uyanıklar yoktu!
Hezarfen Ahmet Çelebi sırf bilet fiyatı yüzünden Üsküdar’a direk uçuşu iptal edip sandalla geçerdi de biz halen Lagari Hasan Çelebi’nin 300 metre uçup, suya yumuşak iniş yaptığı roketi ile avunup dururduk..