İ. Bülent Çelik
Bazı halklar neden kolay kışkırıyor?
Neden Finlandiya ya da Norveç halkını, Alman halkını, hiçbir dış güç kışkırtamıyor da, Irak halkını, İran halkını, Suriye halkını, Türk halkını, Kazakistan halkını kışkırtıyor?
· · ·
Çünkü senin kışkıran yerlerin açık birader!
Kışkıran yerlerin açıktaysa, tabi ki kışkırtan çok olur?
Hangi gelenekten, hangi kültürden, hangi dinden gelirsen gel!
· · ·
Yönetim bir bilimdir. Okulu, üniversitesi var..
Tıp gibi kuralları var!..
Kalp cerrahına kalbi çok güzel ameliyat ediyor diye diye böbrek ameliyatı yaptırmazlar!
Yönetim Bilimi’nin de böyle, imbikten süzülmüş, itiraz edilemez kuralları var.
· · ·
İyi yönetişim bilimi diyor ki, “bir yöneticinin aynı pozisyonda maksimum yönetme süresi 8 yıldır!
Haydi istisnası 9 yıl olsun!..”
· · ·
“Komünistler, sosyalistler, İslamcılar, liberaller, erkekler, kadınlar, gençler, yaşlılar bu kuralın istisnasıdır” demiyor!
Amerika boşuna ‘2 tane dört yıl’ görev yapan başkanlarını, süre bitince okulu varsa okuluna, dükkanı varsa dükkanına geri göndermiyor!
Hatta beğenmediğini, Trump gibi, tek dönemde atıveriyor kenara…
· · ·
Adam, 29 yılı fiilen, bunun 3 yılı da vesayeten olmak üzere, koltuktan hiç kalkmadan 32 yıldır memleket yönetiyor..
Ülkenin başkentinin adını bile değiştirip kendi adını veriyor…
Ama Asya kıtasının en zengin madenlerine, petrolüne, gazına sahip ülkenin, dünyanın dokuzuncu büyük coğrafyasına sahip ülkenin, 18 milyoncuk nüfusunun ortalama çalışan maaşı 100 dolar!..
Fukara vatandaş, petrol zengini ülkede, gaz daha ucuz diye otomobilini gaza cevirmiş. Sen o gaza da yüzde yüz zam yapınca ortalık karışıyor!
Peki vatandaşın isyanının nedeni sadece doğalgaza yüzde yüz zam mı?
· · ·
Adama sormazlar mı, “Ehtiyar, bu kadar zengin kaynaklara sahipken, sen 32 yılda ne yaptın?”
İşte Kazakistan’ın fakir halkı da bunu soruyor şimdi!
Tabii ki Çin’inden Rusya’sına, Amerika’sından Avrupa’sına bu durumdan yararlanmak isteyen kışkırtıcılar işin içine gireceklerdir.
· · ·
İyi ama senin kışkıran yerlerin açık birader!
Kışkıran yerin açık olmasa seni kim kışkırtabilir ki?
· · ·
Sekiz buçuk milyon İsviçreli’yi neden kimse kışkırtamıyor?
Söyleyelim;
Çünkü adamların kışkıran yerleri açık değil!
Oysa senin kışkıran yerin açık!
Bu kadar basit!
Bir kurşun mu döktürsek
Rusya’dan da Amerika’dan da ne alsak elimizde patlıyor..
Amerika’dan; ‘pey’ini verdik, F35’leri alamadığımız gibi parayı da geri alamadık.
· · ·
Rusya’dan; parasını verdik S-400 leri aldık. Bırakın aktif hale getirmeyi, koyacak yer bile bulamadık. Az kaldı Girit’e gönderiyorduk.
· · ·
Şimdi de yine Rusya’dan 4 milyon Sputnik V aşısı aldık. Ama onları da kullanamadık!
Çünkü A ve B olarak bir aylık arayla kombine kullanım gerektiren aşıların sadece A’sını almışız, B’sini almamışız..
TTB Genel Sekreteri Vedat Bulut bu meseleyi daha net anlatıyor..
“4 milyon sputnik aşısını neden kullanamadığımızı tarif etmek için şöyle diyebiliriz: ayakkabının sağ tekini aldık ama sol teki kaldı!”
· · ·
Belli ki nazar var!
Diyanet bu kötü gidiş karşısında bir şeyler yapmak istiyorsa, pedagoji bilimini yok sayıp 4 yaşındaki çocuklara din eğitimi diye tutturmayı bıraksın, Saray çevresine bir kurşun döktürsün.
Belki işe yarar…
Neresinden tutsan..
İnsan bazen; bu siyasilerin konuşma metinlerini birileri yazıp prompter’a kaydediyor, bunlar da hiç okumadan mı kürsüye çıkıyorlar diye düşünmeden edemiyor!..
· · ·
Devlet Bahçeli, Erdoğan ile son biraraya gelişinden sonra yaptığı ilk kürsü konuşmasının bir bölümünde, açıkça belli ki Siyaset Bilimi Profesörü Ersin Kalaycıoğlu’nu kast ederek diyor ki:
“Yetmişine merdiven dayayan bir akademisyen çıkmış, hem de siyaset bilimci.. Barışcıl protestolardan bahsediyor. Hükümeti erken seçime zorlamanın yollarına başvuruyor.
Kalayı bitmiş kalaycıoğlu sokak diline başvuruyor. Seçimlerin normal zamanını beklemekten imtina ediyor… Bilen varsa bize bir anlatsın.. Barışcıl protesto ile kastedilen nedir?”
· · ·
Cümleyi bir daha dinledim.
“Yetmişine merdiven dayamış” diyor…
Hadi bunu geçelim!
“Siyaset bilimci” diyor …
“Barışcıl protestodan bahsediyor” diyor …
“Hükümeti erken seçime zorlamaktan bahsediyor!” diyor …
“Seçimlerin normal zamanını beklemekten imtina ediyor!” diyor …
“Kalayı bitmiş kalaycıoğlu” diyerek navigasyonu da tamamlıyor..
Sokak diline başvuruyor dediği de cümle içinde “sokak” kelimesinin geçmesi..
Güler misin ağlar mısın!
· · ·
Buraya kadar söylenenlerde içerisinden bir suçlama çıkarılacak en manalı şey Kalaycıoğlunun yaşı!.. Yani yetmişe merdiven dayamışlığı!
Düşünün yani!
· · ·
Ama Bahçeli peşinden “Bilen varsa anlatsın, barışcıl protestodan kastedilen nedir?” deyip olayı bir anda PKK ve FETÖ’ye bağlıyor ki, bu gidiş yolundan buraya nasıl varılır, anlaşılır gibi değil!
· · ·
Galiba işin sırrı Hoca’nın doğru teşhisinde yatıyor!
Ersin Hocanın, uzun zamandan beri mevcut rejimin adını “Neo Patrimonyal Sultanlık Rejimi” olarak koyması ve bunun siyaset bilimi ve siyasi çevrelerde genel kabul görmesi, belli ki hedefe oturtulmasına neden olmuş.
Bu arada yine belli ki Bahçeli de sıkı bir TELE1 izleyicisi …
Çünkü Hoca bunları daha çok o ekranda dillendirdi.
· · ·
Hoca her hafta televizyonda neden öyle olduğunu anlatıyor!
Sayın Bahçeli, Siz de akademisyen değil misiniz?
Siz de çıkın karşısına, öyle değilse, nasıl öyle olmadığını, şu şu sebepten dolayı Neo Patrimonyal Sultanlık denilemeyeceğini anlatın, biz de anlayalım!
· · ·
Kendi yaşın 74 iken, adamın 70 yaşına laf etmenin mala davara ne faydası var?
Öyle bedava işe gitmek var mı?
Eskiden köprü neden sadece Asya’ya geçerken ücretliydi?
Çünkü biliyorsunuz parayı gişe memurları topluyordu.
Gidişe de gelişe de memur koyarsan, onların üç vardiya egzost dumanından etkilenmelerinden ziyade, gişe kabini, havalandırması, maaşı, sigortası tazminatı…
Ne gerek var?
İşe giden ya da gezmeye giden geri dönmeyecek mi?
Dönüşte alırız parayı…
Düşünce buydu!
· · ·
Sonra sensör teknolojisi gelişti..
Sadece uzay gemisi Atılgan’ın kapılarında gördüğümüz Mr. Spock’ı görünce “bızzzt!’ diye kapıyı açtığı hayal edilen optik sensörler gerçekten icat edilip ortalığa saçılınca Köprü gişelerinden elemanlar kaldırıldı.
· · ·
Son olarak da alt tarafı ‘bir iskele on sensör’, gelişe de gidişe de yapıştır..
Ücreti ikiye bölerken de fiyatı indiriyormuş gibi yaparak çift taraftan zammı giydir…
Ohh!
· · ·
Sen işe gidip geliyormuşsun kimin umurunda!
Otomobile ve benzine verecek paran varsa köprüye verecek parayı da bulursun nasılsa!
· · ·
‘Yeni köprü’ demek yeni gelir demek.
Şimdi hatırlatmak gibi olmasın ama bu Kanal İstanbul’un kanalı üzerinde de altı adet köprü planlanmıştı..
Tabii ki onların da geçiş fiyatlarının da Euro üzerinden ve kallavi olacağını tahmin etmemiz zor değil.
· · ·
Bir an onların da yapıldığını düşünün.
Çanakkale Merkez’den, paralı otoyolları ve köprüleri kullanarak Marmara Denizinin etrafından bir turistik tur yapan vatandaşı hayal edin.
Turu tamamladığında, Çanakkale Köprüsü, Kanal İstanbul Köprüsü, Yavuz Selim Köprüsü, Osmangazi köprüsü, bunları birbirine bağlayan paralı otobanları filan kullandığını düşünün.
Altındaki otomobilin yarısı hala altında kalabilmişse şükretsin!
Haftanın sözü:
Hayvanların dini olsaydı, şeytanı insan şeklinde tasvir ederlerdi.