Mesut Yeğen
Ahlatlıbel’den Beştepe’ye
Muhalefetin Erdoğan’ı mağlup edebilecek bir yola girdiğini gösteriyor olmakla beraber, Ahlatlıbel toplantısı Beştepe’nin kapılarını muhalefete açmış değil. Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanabilmesi için muhalefetin seçimlere kadar Ahlatlıbel’le açılan yolda kalıp bu yolu derinleştirmesi, dahası bir de yan yollar açması gerekiyor.
Eksiği gediği vardı elbette ama iyi bir başlangıç oldu. Hatta beklediğimden de iyi oldu Ahlatlıbel toplantısı. Birkaç sebepten ötürü. Evvela, altı siyasi parti Cumhur İttifakı’nın ‘kendiliğinden’ kaybetmesini beklemediklerini, Erdoğan iktidarını değiştirebilmek için ‘gerçek’ bir siyasi faaliyet içinde olduklarını göstermiş oldu bu toplantıyla. İkincisi, altı siyasi parti, üzerine önceden uzlaştıkları güçlendirilmiş parlamenter sistemin ötesine giden bir uzlaşmaya varmak niyetinde olduklarını belli etti. Bu, muhalefetin epey bir zamandır işaret edilen “siyasi bir ittifak olan Cumhur İttifakı’nın karşısına bir seçim ittifakı olarak çıkması” handikapının aşılabileceğini göstermesi açısından bilhassa önemliydi. Muhalefet, tarafsız ve bağımsız yargı, çoğulculuk, şeffaflık ve liyakat gibi Cumhur İttifakı’yla özdeşleşen pek çok meseleye ilişkin olarak, ileride daha da genişleyebilecek ortak bir perspektife sahip olduğunu gösterdi. Üçüncüsü, temel hak ve özgürlüklerin Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği normları çerçevesinde ele alındığı ve “farklılıklarımızla beraber biz” perspektifine sahip olunduğu ilan ederek Kürt meselesinin muhalefetin görüş alanında olduğu duyuruldu. Bu ‘dolaylı’ duyuru cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP’ye “nasılsa bizi desteklemeye mecbursunuz” denilmeyeceğinin bir işareti olabileceği için önemliydi. Nitekim, toplantının ardından Kılıçdaroğlu’nun yaptığı “HDP’yi yok saymıyoruz” açıklaması, muhalefetle HDP arasındaki ilişkilerin bir süre daha “yaratıcı belirsizlik” türünden bir çerçevede yürütüleceğini gösterdi. Hülasa, Ahlatlıbel toplantısı iyi bir başlangıç oldu, çünkü 2023 seçimlerinde muhalefetin Cumhur İttifakı’nı ve Erdoğan’ı mağlup edebilecek bir yola girdiğini gösterdi.
Öte yandan, Ahlatıbel toplantısının 2023 seçim sonuçlarını şekillendirmeye indirgenemeyecek daha temel bir sonucu var. Ahlatlıbel toplantısıyla beraber Türkiye siyasetinin aşağı yukarı bütün siyasi akımlarının temel bir eksen etrafında bölündüğü iyi kötü netleşti. İlk bakışta tek adam rejimi karşısında parlamenter demokrasi ekseni olarak görülse de, bunu içerip aşan bir tarafı var söz konusu bölünmenin. 2016 darbe girişiminin ardından bir süre belirsizleşip talileşse de, Türkiye siyaseti epey bir zamandır ‘değerli yalnızlıkla’ “aleme nizam veriyoruz” uçları arasında salınan “demokratik dünyadan uzaklaşalım” eğilimiyle “demokratik dünyadan kopmayalım” eğilimleri arasında bölünüyordu. Ahlatlıbel toplantısı Türkiye siyasetinin büyük siyasi akımlarının her birinin sarmallanan bu iki eksen etrafında bölünme eğiliminin netleştiğini gösterdi. Ahlatlıbel toplantısıyla birlikte muhafazakârların, milliyetçilerin ve sekülerlerin demokrat dünyadan uzaklaşalım diyenleri (AK Parti+MHP+Perinçek ve çekim alanındakiler) tek adam rejimi etrafında; demokrat dünyayla birlikte kalalım diyenleri de (Ahlatlıbel katılımcıları) parlamenter demokrasi etrafında bir araya gelmiş oldu. Türkiye siyasetinin uzak geleceği muhtemelen bu bir araya gelmeler etrafında şekillenecektir.
Beştepe’den Uzakta
2023 seçimleri için önemine dönecek olursam, muhalefetin Erdoğan’ı mağlup edebilecek bir yola girdiğini gösteriyor olmakla beraber, Ahlatlıbel toplantısı Beştepe’nin kapılarını muhalefete açmış değil. Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanabilmesi için muhalefetin seçimlere kadar Ahlatlıbel’le açılan yolda kalıp bu yolu derinleştirmesi, dahası bir de yan yollar açması gerekiyor.
Açılan yolda kalıp derinleştirmek derken ilki Millet İttifakı’nın içeriği, ikincisi de kompozisyonuyla ilgili iki meseleye dair harcanması gereken mesaiden söz ediyorum. Ahlatlıbel toplantısı ve ardından kaleme alınan ‘beyanname’, muhalefet partileri arasındaki seçim işbirliğini bir tür siyasi ittifaka çevirebilecek önemli bir adım olmakla beraber, muhalefet partilerinden Cumhur İttifakı’na benzer bir siyasi ittifak çıkarmak için daha fazla mesaiye ihtiyaç var. Muhalefet liderlerinin de teslim edip karşılamak niyetinde göründükleri bu ihtiyacı gidermenin yolu elbette muhalefeti daha çok konu hakkında ortaklaştırmaktan geçiyor. Hükümet sisteminde varılan nitelikli uzlaşma, ekonomi ve dış politika gibi temel alanlarda ve 2023 sonrası geçiş sürecinin nasıl yürütüleceğine dair de tekrar edilirse bu yönde epey bir yol alınmış olacağı muhakkak. Kamuoyu yoklamaları, seçmenin muhalefetin kazanması durumunda bir hükümet etme sorunu çıkmayacağına ve mevcuttakinden daha iyi ekonomi ve diplomasi yönetimi oluşacağına kanaat getirmesi halinde muhalefet için Beştepe yolunun kısalabileceğine işaret ediyor.
Kaldı ki, daha çok alanda nitelikli uzlaşmaya gidebilmek sadece muhalefetin Cumhur İttifakı’nınkine benzer kuvvetli bir siyasi kimliğe sahip olabilmesi ve seçimleri kazanabilmesi için değil, Türkiye demokrasisinin 2023 sonrasındaki seyri açısından da önemli. Seçmenlerin ekonomik şartların daha da kötüleşmesine bağlı olarak ‘can havliyle’ tercih değiştirmesinin sonucunda seçimleri muhalefetin kazanması Türkiye demokrasisinin akıbeti açısından bir şey, muhalefetin siyasi programına ikna olup da tercih değiştirmesiyle kazanması başka bir şey demek olur. Türkiye demokrasisine şahsiyet kazandıracak bu ikinci neticeyi alabilmek için muhalefet partileri arasında çok kapsamlı olmasa da daha nitelikli bir uzlaşmaya ihtiyaç var. Türkiye’nin demokrasi tartışmasına ilişkin şimdilerde bastırılmış hafızasını canlandırmak bu ihtiyacı karşılamakta işe yarayabilir.
Muhalefetin kompozisyonuyla ilgili harcanması gereken mesaiye gelince… Bu konuda muhalefetin bugün itibarıyla bulunduğu yerin hiç de yabana atılabilir olmadığını ve lakin seçimlerin kazanılabilmesi için muhafaza edilip, sağlamlaştırılması gerektiğini teslim etmek zor değil. İçinde bulunulan durum malum: Farklı dünya kavrayışlarını temsil eden altı siyasi parti iyi kötü bir muhalefet cephesi oluşturabilmiş durumda ve HDP, içinde İYİ Parti’nin de olduğu bu cephenin karşısına geçmemiş ya da konumlandırılmamış, ama dışında. Yabana atılmaması gerekir dediğim durum bu: Altı partinin ortaklaşması ve HDP’nin de bu ortaklaşmanın “karşısında değil, dışında” oluşu. Lakin, yabana atılamaz bu durum muhalefetin cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasını olabilir kılmakla beraber garanti etmiyor. Olabilir kılıyor, çünkü HDP’nin desteklemesi durumunda muhalefet adayının cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması kolay görünüyor. Ancak garanti etmiyor çünkü muhalefetle HDP arasında bir akit olmadıkça HDP cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda kendi adayını çıkarabilir, muhtemel ikinci turda da seçmenini boykota ikna edebilir ya da serbest bırakabilir. Bu durumda muhalefetin adayının cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması belki imkânsızlaşmaz ama oldukça zorlaşır.
Öte yandan, muhalefetle HDP arasında açık bir anlaşmanın yolu da kapalı, çünkü bu türden bir akdin muhalefeti parçalayacağı belli. Her ne kadar HDP parlamento seçimleri için Millet İttifakı’nın içinde olmak yolunda bir talebinin olmadığını beyan ederek muhalefetin parçalanmasına yol açacak işleri zorlamayacağını gösterdiyse de, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin adayını desteklemek için adayın saptanmasında ve 2023 sonrası takip edilecek programın oluşturulmasında söz sahibi olmak isteğinden vazgeçmiş değil. Bu durum, muhalefetle HDP arasındaki ‘mahsus’ ilişkinin ve dolayısıyla da muhalefetin cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasının “olabilir ama garantisi yok” halinin kolayca değiştirilmesinin mümkün olmadığını gösteriyor.
Bu durumda iki şey yapılabilir görünüyor. İlkin, HDP’yle muhalefet arasındaki yaratıcı belirsizlik halini sürdürmek ya da bu hale son verebilecek tasarruflardan uzak durmak gerekiyor. HDP’yi gayrimeşru gösteren türden açıklamaların ve akim kalan çözüm sürecini lanetleyen çıkışların HDP’nin ve Kürt seçmenin muhalefet dairesinde kalmak eğilimini törpülediği ortada. PKK faaliyetinin neredeyse sıfırlandığı, Kürt meselesininse epey hazmedilebilir bir çerçeveye çekildiği bugünlerde bu türden tasarruflarda ısrar etmek, Kürt seçmene “bize mecbursunuz” ya da “seçimleri kazanmasak da olur” demek olur, başka bir şey değil. Ne var ki, bu türden tasarruflardan sakınılarak HDP’yle yaratıcı belirsizlik ilişkisinin sürdürülmesi bile cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandırmaya yetmeyeceğinden ikinci bir şeyin daha yapılması gerekiyor: HDP’yi ve Kürt seçmenleri muhalefet dairesinde tutabilecek, muhalefetin cumhurbaşkanı adayını desteklemesini sağlayacak yan yollar açmak.
Yan Yollar
Aklıma gelen iki yan yol var. İlkin, Ahlatlıbel beyannamesinin Kürt meselesinin muhalefetin görüş alanında olduğunu gösteren kısımlarını geliştirmek ve somutlaştırmak. İkinci olarak da, muhalefet partilerinden ya da (büyük) Millet İttifakı’ndan özerk olarak HDP’den destek talep edebilecek bir cumhurbaşkanı adayında ortaklaşmak ya da ortaklaşılan adaya ittifaktan özerk olarak HDP’den destek istemek ehliyetini vermek.
Yan yolların ilkini açmak biraz daha kolay. Gerek Ahlatlıbel beyannamesinin dolaylı da olsa Kürt meselesine işaret etmesi ve AB normlarının ve “farklılıklarımızla biz” prensibinin muhalefet partileri tarafından benimsendiğini göstermesi, gerekse de bugünlerde öne çıkan kısımlarıyla Kürt meselesinin epey hazmedilebilir hale gelmiş oluşu bu yolu açmayı kolaylaştırabilir. Altı muhalefet partisi Kürt meselesi etrafında büyük bir tartışma başlatmadan, benimsenen AB normlarının ve ‘farklılıklarımızla biz’ fikrinin karşılıklarını somutlaştırabilir. Kürt siyasetinin gayrimeşrulaştırılmasına karşı çıkıp, 2015 sonrasında hapsedilen siyasetçilerin ve belediye başkanlarının salıverilmesini ve kayyım rejiminin sonlandırılmasını taahhüt eden türden bir somutlaştırma, HDP’yi ve Kürt seçmenleri muhalefet dairesinde tutmakta işe yarayabilir.
Daha zor görünmekle beraber ikincisi de açılmaz bir yol değil. Ortak bir cumhurbaşkanı adayı bulmak üzere HDP’yle açık müzakere yapmaya hazır görünmeyen altı muhalefet partisi, HDP’nin de destekleyebileceği bir cumhurbaşkanı adayında ortaklaşıp bu adaya kendisini seçen ittifaktan özerk olarak HDP ya da başka parti ve kesimlerden destek alma ehliyetini verebilir. Muhalefet partilerinin HDP’yle müzakere etmekten uzak durmak eğilimiyle HDP’nin ‘tanınmak’ talebini bir biçimde telif edebilecek bu türden bir yol da HDP’yi ve Kürt seçmenleri muhalefet dairesinde tutmakta işe yarayabilir.
Bu yan yolların her ikisinin de normatif olarak kusurlu olduğu açık. Siyasi desteği istenen Kürtlerin ve HDP’nin muhalefet bloku tarafından tanınmak istemesi meşru ve açıkça tanımaktan sakınılan bir kesim ya da partiden siyasi destek istemek demokratik normlar açısından büyük bir kusur, bu ortada. Ancak reel durumda ne muhalefet Kürt meselesini ve cumhurbaşkanı adayını HDP’yle açıkça müzakere edebilecek görünüyor ne de HDP ve Kürtler muhalefet tarafından bir biçimde tanınmadan muhalefetin cumhurbaşkanı adayını desteklemeye yatkın. Reel durumdan kaynaklanan bu çıkmazın çözülememesi durumunda cumhurbaşkanlığı kaybedilebilir, bu da ortada. Dolayısıyla her iki taraf için de hüsran demek olacak bu sonuçtan sakınmak için normatif olarak kusurlu da olsa bu ya da benzeri yan yollara sapmak elzem görünüyor.
Hem kim bilir bugün mecburen sapılan yan yollar 2023 sonrasında Kürt meselesini etraflıca ele almanın ve Türkiye demokrasisini daha nitelikli kılmanın doğru ya da ana yolunu açabilir.