İ. Bülent Çelik
AAH AHMET AMCA AH!?
Emekli Ahmet Amca, oğlunu, eline beş
yüz lira verip, tutarı beş yüz liralık doğalgaz
faturasını ödemeye gönderse.
Oğlu da faturayı ödeyip, hani olmaz ya!
Ahmet amcaya iki yüz elli lira para üstü
getirse, Ahmet amca şaşırır!
O tatlı şaşkınlıkla; “Yavrum, bu ne?
Fatura için beş yüz ödemen gerekirdi yarısını
ödemişsin. Ama faturanın da tamamı
ödenmiş gözüküyor? Nasıl becerdin bu işi?”
diye sorar haliyle..
Bu soruya, oğlu, işaret parmağını iki
dudağına götürüp “Şşşt! Sorma baba bu bir
ticari sır!” diyebilir.
Çünkü, devam edebilmesi için sır olarak
kalması gereken bir avantaj yakalanmıştır..
Bu durumda, Ahmet amca da “Hadi öyle
olsun!” deyip para üstünü sakalına sürerek
cebine koyabilir.
Sırrın ne olduğunu pek umursamayabilir.
• • •
Ama oğlan, aynı beş yüz liralık
faturaya, bin lira ödeyip gelir
ve Ahmet amca’dan beş yüz
lira daha talep ederse, aynı
“Şşşşt!” hareketini yapamaz!
Buna “ticari sır!”
diyemez.
Derse de Ahmet amca’dan
temiz bir kötek yiyip
oturur!
Çünkü, haneye zarar yaratan
harcama avantaj olmadığı için
marifetten sayılmaz. Dolayısıyla sır-mır
barındıramaz!
• • •
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih
Dönmez’in, CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir
Başarır tarafından, “Avrupa doğalgazın bin
metreküpünü 120 dolar civarında satın alırken,
Türkiye’nin aynı miktarda doğalgazı 280
dolara almasının nedeni nedir?” şeklindeki
soru önergesine, “ticari sır” yanıtını vermesi
doğrudan ikinci şıkka girer..
Çünkü bu fatura, Emekli Ahmet amca’nın
hanesine bırakın zarar vermeyi maaşın üçte
birini uçurmaktadır!
Bekleriz ki Ahmet amca hemen köteğe
davransın!
Ama Ahmet amca’nın eli niyeyse bir türlü
köteğe gitmez!
CEHALET NE GÜZEL!
Çok şey biliyoruz!. Şaka değil!
Çok branşta ders aldık!
Bir ara herkes anayasacıydı.
Erkler ayrımı filan o dönemin dersiydi.
‘Sacayak’tır, fren ve denge mekanizmasıdır, özgürlüktür,
baskıdır, balatadır, hepsini yaladık yuttuk!
Sonra hepimiz seçim hukuku konusunda uzman
olduk. Mazbatanın, ‘ıslak imzalı tutanak’ın önemini,
kediler dahil bilmeyenimiz kalmadı.
Deprem zaten ana branşımız. Tekrarımız bol. Yanal
atım, dikey zon, magnitüd, zemin sıvılaşması, karot
alma, tsunami!.. Sular seller gibi.
Yarın, herhangi bir vatan evladını ODTÜ’de Deprem
Jeoloji’sinden sınava sok, on sorunun yedisi cepte!
Mülteci dersini senelerce aldık. Hem de üste para
vererek!.. Nasıl içeri alınır, nasıl dışarı atılır, nasıl
vatandaş yapılır, nasıl satılır, hepsi dağarcığımızda.
Darbeyi sekiz dönem ana ders olarak aldık. Paralel
devlette yan dal yaptık! Nasıl anlaşılır, nasıl kanılır?
Nasıl kandırılır?
Terörle savaş ve terörle mücadele arasındaki farkı,
Harekat ve Operasyon arasındaki farkı bizim bakkalın
çırağına sor, saçını arkadan at kuyruk bağlasın, şakır
şakır anlatsın.
Hele ekonomi!.. Ekonomide master degre!.. Simitçinin
bile yüksek lisans mertebesinde kariyeri var.
En kenar mahallede stagflasyonu bilmeyeni kayışla
dövüyorlar.
Misal, en tepedeki bakanı Damat işte.. Düşün!
Bir bilmediğimiz karşılıklı Swap vardı. Bu ara onu
da çözdük hayırlısıyla! Gözümüz Fed’de..
Arada sayamadığım bir sürü ufak tefek ek ders var
ki, hepsinden A üstünden A almışız!
En son viral epidemi ve pandemi konusunda yüksek
lisansımızı sürdürüyoruz inşallah!..
Ortalama bir İsveçli’nin bu kadar farklı konuda bu
kadar derinlemesine bilgisi var mıdır?
Mümkün değil! Ancak ver eline, çakı yapsın!
Sonra televizyon programlarında bütün bu konularda
yorum yapan Nagehan’a, Sarı’ya, Aybüke’ye Güldeniz’e
kızıyorlar.. “Bu da mı senin uzmanlık alanın!” diye..
Sadece onlar bilmiyor ki kardeşim! Herkes biliyor!..
Herkes biliyor!
Ey yüce Atam!
Görüyor musun Okuma yazma oranı %4 olarak devraldığın
vatan evladı yüz yılda, ta oralardan nerelere
geldi?
Cehalet ne güzel.. Her şeyi biliyorsun!
ARTIK PES DEMEK İSTEMİYORUZ!
Şu on beş yıldan bu yana “Bu kadarına da
pes yahu!” dediğimiz o kadar çok şey oldu ki,
alt alta yazsak hatırı sayılır kalınlıkta bir kitap
olur.
Korona bütün dünyanın başında, herkesi aynı
çamurlu suya sokup çıkartan bir musibet!
Kimini birinci dalgada aşırı hırpaladı, kimini
de ikinci ya da üçüncü dalgada aşırı hırpalayacak!
Çünkü aşısı bulunana kadar kaçtın kaçtın!
Yoksa “Her canlı bir gün koronayı tadacak!”
• • •
Buradan kimseye bir başarı hikayesi çıkmaz!
Kimsenin eli de kimseden iyi değil!..
Bu durumda mücadele, adım adım, açık ve
şeffaf biçimde gerçek durumu herkesin doğru
anlamasını sağlayarak yürütülmeli. Ortada kuşku,
soru işareti kalmamalı ki insanlar size inansın
ve önerdiğiniz önlemlere harfiyen uysun!
Rakamları bugün gizlesen ne fayda?
Matematik sağlama, yarın yapılamayacak
mı? Başarı ya da başarısızlık yarın ortaya çıkmayacak
mı?
Son dört yılın, Mart, Nisan ayında hayatını
kaybedenlerin sayısına bakın. Bir de bu yılın
aynı dönemde ölen insan sayısına bakın arada
bir fark bulacaksınız. Buna resmi olarak açıklanan
korona kayıpları sayısını ekleyin
Normalde fark bu ekleme ile tamamlanmalı.
Ama tamamlanmıyor. Bir o kadar daha fazladan
vatandaş hayata gözlerini yummuş.
Bu fazladan ölüm neden olmuş?
Hesaplama formatıyla, kayıt yöntemiyle bu
farkı ortadan kaldıramazsınız!
Neredeyse koronadan ölen insan kadar, fazladan
ölen insan neden öldü?
Ortada bilmediğimiz başka bir salgın yok.
Öyle üst üste uçak kazası, tren kazası, kitlesel
kıyım yaratacak bir olay da yaşamadık.
Diyorlar ki, test sonucu gelmeden defnedilmiş,
kayda zatürre olarak girilmiş, evinde
kalpten ölmüş, şöyle olmuş, böyle olmuş!
Kaldı ki “Aman ha! Korona bulaşır, hastaneye
gelmeyin!“ şeklinde günlerce yapılan telkinlerle
korktu, hastaneye gitmedi.. Evinde kalp krizi
geçirdi öldü!.. Normal koşullarda, basit bir
anjiyo yaptırıp yirmi yıl daha yaşayacak bu kişi
de korona yüzünden ölmüş olmuyor mu?
Beyler, artık daha fazla “bu kadarına da
pes!” demek istemiyoruz!
Bir uçak pazar yerine düşse, içindekiler de
pazar yerindekiler de o kazanın kurbanı olmazlar
mı?.
Ajanslar haberi, “Elim kazada, uçak içerisinde
on, pazar yerinde on beş olmak üzere yirmi
beş kişi hayatını kaybetti” şeklinde vermezler
mi?
Koronalı türküler ve açılımları..
Türkü dinlemenin bağışıklığı güçlendirdiği söyleniyor!
Belki de doğrudur! Buyrun türkülere ve
açılımlarına:
-Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır! (..da
maske var, sıkıntı yok!)
-Gönlüm ataşlara yandı gidiyor..(Ama nefes
alıp verme normal. İnşallah bildiğimiz griptir.
Hastaneye gitsem mi acaba?)
-Bu yıl şu dağların karı erimez.. (Bir türlü yaz
gelmez, Korona gitmez! Nisan bitti hala yün
yorganla yatıyoruz!)
-Gesi Bağlarında
dolanıyorum (Günlerden
pazar! Karşıdan
da zabıta geliyor!
Hemen dalayım üzümlerin
arasına doğru..
Neme lazım!)
-Yaş otuzbeş yolun
yarısı eder (Altmış
beşe, otuz sene var!..
Bir süre rahatız!)
-Kirpiğin kaşına
değdiği zaman (Hocam
Dornaz alfa’yı tek
tablet mi veriyorduk.
Üç verdim, farede
aşırı kıllanma yaptı!”)
-Hastane önünde
incir ağacı, doktor
bulamadı bana ilacı (Aslında tam buldum dedi,
adama dünyayı dar ettiler.. Kahramanları da
küstürdüler!)
-Kendim ettim kendim buldum (O gün kemeraltı
çarşısına gitmeyecektim. Ne vardı evde
otursam!”)
-El çek tabip (Hocam eldiven!)
-Tabip Sen elleme benim yareme (Eldiven
dedik hocam!)