Menekşe Tokyay
2022 Yılı ve Bozulması Gereken Sessizlikler
2022’de kadına yönelik şiddet yine durmadı. Ülke çapında bir kadın politikasızlığı devam ettiği için kadınlar yine istihdam piyasasına yeterince dahil olamadı, yaşlı ve çocuk bakım yükünden dolayı kadın emeği yeterince değerlendirilemedi ve yoksulluk, özellikle çocuklar için daha da kronik ve derin bir hal aldı.
Bu sene Türkiye’de sadece enflasyon canavarı karşısında alım gücümüz düşmedi. Benzer şekilde, kırılgan gruplar arasında kadınlar ve çocuklar da haksızlıklar, ihmalkârlık ve cezasızlıktan beslenen türlü canavarlıklar karşısında yaşam ve varlık mücadelesi verdiler.
Kâh örgütlü hareketler kâh cesur gazeteciler kâh sosyal medyanın gücü sayesinde temel hak ve özgürlüklerini geri kazanmak üzere çırpınıp durdular.
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden, resmi ismiyle Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden çekildiği 1 Temmuz 2021 tarihinden bu yana önlenebilir cinayetlerde yüzlerce kadını kaybettik.
Koruma tedbirleri doğru işletilseydi, uzaklaştırma kararları etkin uygulansaydı, gerekli ve ivedi önlemler alınsaydı, cezasızlık algısından dolayı failler güç almasaydı her şey çok daha farklı olabilirdi, ama olamadı. 2022 yılı Aralık sonu itibarıyla katledilen kadın sayısı 392’ye vardı.
Kimisi sokak ortasında katledildi, kimisi “balkondan” şüpheli şekilde düştü, kimisinin de hakkındaki “uykusunda öldü” ihbarından sonra babası tarafından öldürüldüğü anlaşıldı.
“450 Bandından” Övünülür mü?
Birileri ise bir yıl içerisinde öldürülen erkeklerle kadınların sayısını kıyaslayıp kadınların “kadın” oldukları için öldürüldüğü gerçeğini görmezden geldi, ölümlerin “450 bandında” sabitlenmesini bir övünç konusu (!) haline getirdi.
İstanbul Ekonomi Araştırma’nın Haziran-Eylül 2022’de gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre, Türkiye’de kadınların toplumda karşılaştıkları en büyük sorun şiddet iken, katılımcıların yarıdan fazlası kadın cinayetlerinde katillere daha caydırıcı cezalar verilmesi gerektiğini düşünüyor.
Ülke çapında bir kadın politikasızlığı devam ettiği için kadınlar yine istihdam piyasasına yeterince dahil olamadı, yaşlı ve çocuk bakım yükünden dolayı kadın emeği yeterince değerlendirilemedi ve yoksulluk daha da kronik ve derin bir hal aldı.
Kadına toplumda yaygın bir zihniyetin biçtiği değer, bu sene de çocuk doğurmak ile sınırlı kaldı. İşsizlik türleri arasında en yüksek rakamlar, kadın işsizliğinde ortaya çıktı. Resmi verilere göre her dört kadından biri işsiz.
Örgütlü Kadın Hareketi
Bu sene birçok kadın örgütü, siyasi parti, baro, sendika, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptali talebiyle Danıştay’da açtıkları davanın duruşmalarında hazır oldular ve gurur verici bir eylemlilik yürüttüler. Duruşma salonunu dolduran avukatlar ve farklı siyasi görüşlerden olup omuz omuza duran kadınlar, her açıdan şiddetsiz bir yaşam ve eşit temsil doğrultusundaki hak mücadelesinin nasıl yapılabileceğini, kadınların yaşam ve varlık mücadelesinin parti siyasetinden bağımsız olduğunu gösterdiler.
Savcının TBMM tarafından onaylanan bir sözleşmenin Cumhurbaşkanı kararıyla feshedilemeyeceği yönündeki mütalaasına karşın, Danıştay 10. Dairesi tarafından başvurular ikiye karşı üç oyla reddedilse de, kadınların örgütlü hareketinin bu gücü uzun zaman belleklerden silineceğe benzemiyor. Bu sene yaşanan bu çarpıcı “kadın savunması”, Türkiye’de örgütlü kadın hareketinin isminin artık 8 Mart veya 25 Kasım ile sınırlı kalmayacağını gösterdi.
“Denizin kenarında oturarak veya suya bakarak, denizi aşamazsınız” diyen Rabindranath Tagore’yi haklı çıkarırcasına örgütlü kadın hareketinin kampanyaları ve eylemleri sayesinde bu yıl nafaka konusunda hükümetin getirmeyi planladığı ve kadınların nafaka hakkının gasp edileceği yeni düzenleme rafa kalktı; “HPV aşısının ücretsiz olması” konusunda yürütülen kampanyalar sonucunda Kasım ayında Sağlık Bakanı’nın “medeni hal gözetilerek aşılama yapılacağı”nı açıklaması da eksik ancak önemli bir diğer kazanım oldu.
Bir yandan kadın cinayetlerine dair ciddi bir farkındalık yaratan ve sahada bu konunun yakın takipçisi olan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na “ahlaka aykırı faaliyet yürütme” iddiasıyla kapatma davası açılırken ve üçüncü duruşma yeni yılın hemen ilk günlerinde yapılacakken, bir yandan da Altılı Masa’nın hazırladığı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni’ndeki kadın haklarının tesis edilmesine dair güçlü ilkeler, 2022 yılının önemli bir diğer irade beyanı oldu.
Başörtüsü “Sorunsalı”
Bu yılı kaparken başka bir yaramız ise, başörtüsüne dair anayasa değişikliği tartışmalarıyla ortaya çıktı. Bu değişiklik ile, örtünmeyen kadınlara yönelik bir ayrımcılık dalgasının başlayacağı ve başörtüsü gibi kişisel bir özgürlük alanının seçim arifesinde bir siyasi mühendislik konusu haline gelebileceği, tüm hak savunucularının ve muhalefet partilerinin ağırlıklı endişeleri arasında.
Hele ki son dönemde İran ve Afganistan’da başörtüsü ve örtünme ekseninde yaşanan kutuplaşma ve ayrıştırma politikaları düşünüldüğünde ülke gündeminde yeniden sanal tartışmalar üzerinden enerji kaybımız devam etti ve ediyor. Oysa kimsenin hayatına ve ne giydiğine kimse karışamaz, kimse de bunu siyasetin ta merkezine yerleştiremezdi. Ama yaptılar.
Önümüzdeki sene bizi bekleyen seçimlerde, demokrasinin en önemli sacayaklarından biri olan siyasal temsilde toplumsal eşitliğin ne oranda sağlanacağını, hep birlikte aday listelerinde ve Meclis’e giren milletvekillerinin dağılımında göreceğiz. Bu da bir bakıma tüm siyasal partilerin toplumsal cinsiyet eşitliğinde söylem ile eylemi ne oranda örtüştürdüklerini, kadın haklarını “başörtüsü tartışmasından” ibaret görüp görmediklerini gösterecek.
Adaletsizlikleri Yüklenen Çocuklar
Bir yandan da çocuklardan bahsettik bu sene… Siyasetin, haksızlıkların, vicdansızlıkların, adaletsizliklerin tümünün minicik omuzlarına yüklendiği çocuklardan…
Türkiye nüfusunun üçte birini oluşturan çocukların hakları dediğimizde ise hepimizin aklına 2022 yılına dair iki öncelikli konu geldi: Çocuk yaşta zorla evlilikler ve okullardaki çocuk açlığı. Altı yaşındaki bir kız çocuğu iken babası tarafından zorla evlendirildiğini, istismarla geçen yılların ardından itiraf eden güçlü ve kararlı bir kadın, onu hak arayışında yalnız bırakmayan bir avukat ve tüm bu süreci belgeleriyle haberleştiren güçlü bir kalem sayesinde çocukların içine çekildiği bu karanlığı bir kez daha fark ettik.
Feminist yazar Audre Lorde’un o güzel ifadesiyle, bozulması gereken o denli çok sessizlik vardı ki… Bu sessizlik balonlarından biri patlamış oldu. Ancak benzer çocuk istismarlarına dair yeni bir “Me Too” hareketinin 2023’te başlayıp başlamayacağı henüz bilinmiyor.
Okullaşma ve Kız Çocukları
Eğitim-Sen’in Millî Eğitim Bakanlığı’nın 2021-2022 eğitim öğretim yılı okullaşma istatistiklerinden yola çıkarak aktardığı verilere göre, ilkokulda 195 bin, ortaokulda 298 bin, lisede 373 bin kız çocuğunun eğitimin dışında olduğu ortaya çıktı. Eğitim hayatı sonlandırılan kız çocuklarının çocuk yaşta evliliğe ve evlilik adı altında korkunç bir istismara maruz kaldığını bir kez daha gördük.
Bu hak ihlallerinin yargıya taşınmasını ve hak arayışını kolaylaştıran Çocukların Cinsel Suiistimal ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (Lanzarote) gibi uluslararası araçların önemini bir kez daha fark ettik. İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere kadını ve çocuğu güçlendiren sözleşmelerin bir gecede feshedilmesinin ve bu sözleşmelere karşı çıkan tarikatların içlerinde yaşanan trajedilerin yıllarca görmezden gelinmesinin cezasızlık politikalarını ne oranda besleyebileceğini ve çocukların ve kadınların yaşamlarını nasıl karartacağını gördük.
“Çocuk istismarı, çocuğa yönelik istismar vakaları siyasetin konusu değildir” sözlerinin aksine “hayır, kadın cinayetleri de çocuk istismarı da siyasetin konusudur, siyaset kurumu tarafından da bu sorun çözülmelidir, çocuk evlilikleri asla meşrulaştırılamaz” diyebildik.
Sadece çocuğa “mahremiyet eğitimi” vererek istismarı önlemeye çalışan politikaların miyopluğunu, çocuğun üstün yararını gözetmeyen uygulamaların sonuçsuzluğunu gördük. Zira, Adalet Bakanlığı’nın 2021 verilerine göre; adli istatistiklerde toplam 50.370 kişi, “cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar” kapsamında yargılanırken ve bu davaların 20.459’u “çocuğun cinsel istismarı” suçu yönünden açılırken, çocuk istismarı tam da siyasetin konusudur.
Çocuk Açlığı
Çocuk hakları konusunda yıl sonuna doğru gelen bir “kısmi” müjdeli haber ise, kadın hareketinde olduğu gibi burada da “örgütlü halkı hiçbir kuvvet yenemez” dememizi sağladı. Bu yıl boyunca aktivistlerin, siyasetçilerin, saha çalışanlarının, akademisyenlerin, sivil toplum örgütü temsilcilerinin ve ben dahil birçok gazetecinin ısrarla ve inatla vurguladığı, uğruna kampanyalar yürüttüğü bir talep “kısmen” yerine getirildi.
Her dört çocuktan birinin okula aç gittiği, şişe su alamadıkları için tuvaletlerdeki musluklardan su içtikleri Türkiye’de tüm devlet okullarında tüm öğrencilere bir öğün ücretsiz, sağlıklı yemek talebi, kimilerine göre “spekülasyon” veya “uydurma” olarak nitelendirilse de, Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, 2022-2023 eğitim-öğretim yılının ikinci döneminin başladığı 6 Şubat 2023’ten itibaren Türkiye’de okul öncesi eğitimdeki tüm çocuklara ücretsiz yemek verileceğini açıkladı.
Beş yaş altında sağlıklı beslenmenin beyinsel ve fiziksel gelişim üzerindeki etkisinin önemi düşünüldüğünde bu çaba önemli. Ancak elbette yetmez. Beylikdüzü’nden Çankaya’ya dek birçok belediyenin pilot mahallelerdeki okullardaki tüm öğrencilere ücretsiz sıcak yemek desteği vermeye başlaması da önemli, ancak bu da yeterli değil.
Önümüzdeki sene bu konudaki talepler yinelenecek ve sadece okul öncesinde değil tüm devlet okullarında, istisnasız tüm çocuklara ücretsiz, sağlıklı bir öğün yemek verilmesi ve bunun anayasal garantilerle taçlandırılması için kampanyalar ve hak arayışları sürdürülecek. Çünkü çocukların gıdaya erişimi en temel ve vazgeçilmez haktır. Hindistan’dan Şili’ye, Birleşik Krallık’a dek birçok ülke bu işi başarıyorsa, bizim de bu işi artık bir zahmet başarmamız gerekiyor. Ne de olsa çocukların yetersiz beslenmesi, kamusal bir sorundur. Örneğin Türkiye’de kız çocuklarının yüzde 85’i, oğlan çocuklarının ise yüzde 69’u yetersiz beslenmeyle bağlantılı düşük kilo, bodurluk ve gelişim bozukluğundan mustarip.
Dolayısıyla, 2022’de çocukları ilgilendiren temel konular istismar ve yoksulluk odaklarında yoğunlaştı. Ekonominin gidişatından dolayı herkes yoksullaşırken bu yoksulluk çocuklarda daha derin ve kronik bir hal aldı. Açlık sınırı altında yaşayan aileler, çocukların kırtasiye ve kıyafet masraflarını, yol ve beslenme giderlerini karşılayamaz hale geldi.
Bu yılın en önemli olayı kimilerine göre James Webb Uzay Teleskobu’nun uzaydan çektiği nefes kesici görüntüler sayesinde evrenin derinliklerine indiğimiz heyecan verici yolculuk. Ancak kadınlar takır takır öldürülürken, çocuklar açlıktan sınıflarda bayılırken kimilerinin gündemi tamamen Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nin en alt katmanındaki fizyolojik ihtiyaçlarla sınırlı durumda.
Ve son sözüm de ülkemin kadınlarına ve çocuklarına gelsin: Bu yıl biterken kendinizle gurur duymalısınız, çünkü bu yıl verdiğiniz sesli ve sessiz mücadelelerle, kırıldığınız yerden kendinizi kristal bir vazo misali yeniden onarmanızla ve var oluş mücadelenizi sürdürmek adına ödediğiniz bedellerle her zamanki gibi yine bu ülkenin gerçek kahramanları sizlerdiniz.
Çocukların ve kadınların seslerinin çok daha güçlü duyulacağı bir yeni yıl ümidiyle…