Burak Soyer
“Konser yapamıyoruz diye müziği bırakacak değiliz”
2006 yılında yaptıkları Kurtar Beni’yle dinleyici karşısına çıkan Roket grubu, aradan 15 yıl geçtikten sonra aynı şarkının yeni düzenlemesiyle tekrar aramızda. Bol bol progresif tınılar, saykodelik dalgalanmalarla içine çekildiğimiz şarkı, grubun güncellenmiş hali hakkında da bilgi veriyor.
En son İstanbul ziyaretimde bağımsız plak şirketlerinden birinin sahibi yaşıtım bir arkadaşımla 2000’lerin ikinci yarısında adeta coşan Türk rock müziği üzerine sohbet ediyorduk. Çok güzel bir şey söylemişti o zamanlarla ilgili: “Bizim o zaman konser seçme lüksümüz vardı. Düşünsene bir akşam dışarı çıkacaksın. Plan yapıyorsun ve düşündüğün şey şu mekandaki şu konsere mi gidelim yoksa şurada şunun konseri var. Oraya mı gidelim?” Bu röportajın ilk sorusuna vesile olan bu tespit çok doğruydu. Özellikle Taksim’deki mekanlar –bar gruplarını saymıyorum bile- albümü çıkmış, klipleri müzik kanallarında dönen, şarkıları hep bir ağızdan söylenen rock müzik gruplarına ev sahipliği yapıyordu. Gazetelerin hafta sonu eklerinde, kültür sanat sayfalarında haftada mutlaka bir-iki rock grubunun röportajına denk geliyorduk. En çok sorulan soru da, “Türkiye’de rock müzik patladı. Ne düşünüyorsunuz?” minvalinde oluyordu. İşte Roket grubu da tam bu ortamda yeşeren gruplardan biriydi. 2007-2011 yılında kadar aktif olarak sahnedeydiler. Uzun bir aradan sonra Roket 2006 yılında kaydettikleri Kurtar Beni’nin yeni düzenlemesiyle tekrar aramızda. Kemik üyeler Mario Çıkman ve Gökhan Çevir’e, davulda Berk Kula, bas gitarda da Can Tuvuo gruba eşlik ediyor. Roket’le eskiyi yad ettik, şimdiye döndük, geleceğe bir göz attık…
Bir 15 yıl öncesine gidelim isterseniz. Bizim dinleyici olarak özellikle yerli sahnede ‘konser seçme’ gibi bir lüksümüz vardı mesela. Sizde neler geliyor gözünüzün önüne?
15 sene öncesine baktığımız zaman, bizler henüz müzik yapmak için hevesli, konser kovalayan yeni yetmelerdik. Öyle bir dönem ki her türden gruba sahne imkanı sağlayabilecek çok çeşitli mekanların varlığının yanı sıra, festival kavramı adeta konser kadar gelir geçer bir terimdi bizim için. Sadece büyük şehirlerde de değil, en muhafazakar şehirlerdeki belediye şenliklerinde bile ansızın bir rock müzik icra eden ünlü ya da yerli bir gruba rastlamak mümkündü. Biz kendimizi bu konuda çok şanslı hissediyoruz. Roket’in doğuşu, İzmir’in Alsancak ve Bornova semtlerindeki mekanlarda organize edilen gündüz matinelerine kadar uzanıyor. Fuarın çimlerinde gündüz vakti Bulutsuzluk Özlemi ile başlayıp, akşamına başka bir mekanda önce Öztürk, sonra Kurban ardından Makine ile Industrial-Metal dinleyip sabaha kadar eğlenebiliyorduk. O dönem metal ve rock müziğin alt-türleri arasında seçim yapıyorduk. Şu an bir şarkının içinde distortion duyduğumuz zaman heyecanlanıyoruz.
Yine o zamanlar katıldığınız Roxy Müzik Günleri, Rock’n Dark Express gibi yarışmalar vardı. Çok da rağbet gören, jüri üyeleri sağlam isimlerden oluşan yarışmalardı. Genç isimleri de hayli cezbediyordu. Benim için en önemli özelliği ise ‘canlı’ olmalarıydı. Şimdi durum epey bir değişti. Neler söylemek istersiniz bu konuda?
Tüketim alışkanlıkları son yıllarda çeşitli sebeplerden dolayı epey bir değişti. Öncelikle teknolojik alandaki gelişmeler, hızlı üretilebilir ve tüketilebilir müziğin önünü açtı. Bu alandaki üretimin çokluğu, daha fazla emek ve kapital gerektiren türlerin üretimini ve popülerliğini günden güne azalttı. Politik sebepler ise mekanların ayakta kalmasını zorlaştıracak, konserleri, festivalleri hatta insanların bir araya gelmesini yasaklayacak kadar ileri gitti. Bir dönem birkaç kişinin tekelindeki ruhsuz “Franchising” festivallerle geçti, geçiyor. Pandemiyle de beraber çoğu mekan kapamak zorunda kaldı. Çoğu müzisyen ekipmanlarını sattı. Belki de ölümlerinin ardından kültürel miras olarak kabul edeceğimiz usta sanatçılar, şu an yoksullukla mücadele ediyor. Durum her ne kadar iç açıcı gözükmese de insanoğlu yine insanlığını hatırlayıp silkelenecektir diye ummak gerekiyor.
Yine 15 yıl sonra aynı şarkıyla, Kurtar Beni’nin düzenlenmiş versiyonuyla dinleyiciyle buluştunuz. Ufak bir hatırlatma m bu şarkı? Yoksa sizin için ayrı bir yeri mi var? Hikayesini merak ettim…
Kurtar Beni, ilk demoları yapıldığında benim için çok daha farklı bir anlam taşıyordu. Başıma gelen her olayı dış etmenlere bağladığım o yıllarda, kendimle alakalı birçok şeyi fark etmekten de yoksundum. O dönem sorsaydınız belki de bir ayrılık, bir dramatik bir aşk şarkısı olarak yazdığımı söylerdim. Ama yıllar geçip kendimi de çözümlemeye başladıkça, bu şarkının yüzüme bir ayna tuttuğunu ve kim olduğumu gösterdiğini fark ettim. Tüm bu farkındalıklar zamanla beni büyüttü. Bir de şu yanı var, tutmadığınız bir söz omzunuza yük olur. O dönem radyo programlarında, dergilerde, konserlerde kısacası her mecrada hep gelen albümü müjdeledik, ama maalesef bir arada kalmayı başaramadık. O yüzden biz o yükü yıllardır taşıyoruz. Kurtar Beni’de sözümüzde duruşumuz ve bu çözülüşün sembolü olarak ilk şarkı oldu.
Dinleyiciler 15 yıl sonra nasıl bir Roket’le karşılaşacaklar? Bir fark olacak mı?
İlk olarak 15 yıl önce Roket müziğinin ne olduğunu tanımlamak gerekir sanırım. O zaman hedeflediğimiz sahnede Roket gibi bir ekip olmaktı ve daha küçük yaşlarımızda çok gaz konserler yaptık. Yaylılarla, turntable ile davula eklediğimiz elektronik aksamlarla ve çeşitli synth altyapılarla sahneye çıkıyorduk. Canlı performanslarımızda yine aynı yenilikçiliği sürdürmeyi hedefliyoruz. Kasım ayında Kurtar Beni ile sıfırdan başladığımız 7 şarkılık serinin bir kısmı, yangından kurtarılmış bir günlüğün tertemiz, özenli bir el yazısıyla yeniden yazılması gibiydi. Yaylılar synthlere evrildi. Geçmişte yazdığımız şarkılarda genel olarak aşk, ayrılık, ölüm gibi temalar işliyorduk. Yeni şarkılarda ruh halleri, cesaret gibi farklı temalar işliyoruz. Müzikal olarak hala 90’lar 2000’ler rock müziğinin gürültülü gitar seslerini, ciğerden vokallerini, isyanını üzerimizde taşıyoruz. Ayrıca zamanla olgunlaşan Roket bundan böyle yoluna, Mario Çıkman ve Johanna Grobe’nin hazırladığı kliplerle de iki sanat dalını sentezleyerek devam edecek.
Zeynep Toker’e verdiğiniz röportajda çok haklı olarak, “Konserlerde yakalanan o heyecanı hiçbir şey vermiyor,” diyorsunuz. Ama ortada da müzik kısıtlaması, pandeminin gidişatı vs. gibi gerçeklerimiz var maalesef. İleriyi görebiliyor musunuz? Ya da bir planınız var mı?
Şu anki planımızda öncelikle kaydettiğimiz şarkıları nisan, mayıs ayına kadar yayınlamak ve o tarihlerde de konserlere başlamak var. Açıkçası geri kalanını şu an ummaktan başka bir çaremiz yok.
Biz ne savaşlar, ne kıtlıklar, ne salgınlar atlatmış bir canlı türüyüz. Konser yapamıyoruz diye müziği bırakacak değiliz, elbet bu günler de geçecek ve biz o güne hazır olacağız.