“İnsanların sorguladığı, başkaldırdığı, itaat etmediği her yerde punk olacaktır”

Türkiye’de punk’ın geçmişini uzun uzadıya ele almaya gerek yok. Punk hala var! Hem de çok sağlam işler yapıyor. Bunlardan biri de İstanbul merkezli melodik punk grubu Asperger. Topluluk son EP’si Düşmemek’i kısa süre önce yayınladı. Yine taviz vermiyorlar, yine bildiklerini okuyorlar.

● Türkiye’de punk hem müzikal olarak hem de ‘görünüş’ olarak ne alemde? Her şey birbirine karıştı artık. Bir de Uysallar dizisinden sonra sokakta epey mohawk’a denk geliriz diyordum ama…
Berkan: Açıkçası bilmiyorum, bir göz atma durumu varmış gibi duruyor. ‘Ne oluyor burada?’ diye merak eden insanların olduğunu görüyorum. Görünüşü gerçekten umursamıyorum, benim için önemli olan tavır. İnsanların sorguladığı, başkaldırdığı, itaat etmediği her yerde punk olacaktır diye düşünüyorum.
Zafer: Berkan’a katılıyorum. Zaten o dizi çok yüzeysel ele almış meseleyi. Bir buçuk bölüm izledim ama anladığım kadarıyla gece yarıları Clark Kent’in Superman olması gibi bir abimiz kılık değiştirip “punk” oluyor, dolaşıyor şehirde falan. Polis çevirince de “kızımın kostüm partisine gitmiştim de” gibi şeyler söylüyor. Anlamadım açıkçası. Sanki tüm bu elementler yazım aşamasında en son üstüne “sos olarak” eklenmiş gibi geldi. Aslında hiç pank mank karıştırmasa meseleye çok karanlık bir hikayesi vardı sanki. Daha bir izlettirebilirdi kendini.
Tan: Müzikal olarak Berkan’ın dediği gibi insanların en azından birkaç yıl öncesine kıyasla daha yakından ilgilendiğini ve yurtdışında “punk-influenced” müziklerin ana akımlaşmasıyla Türkiye’de de kitleye biraz daha iyi ulaştığını düşünüyorum. Görünüş olarak da herhangi bir saç veya giyiniş stereotipine sabit kalınacak kısmı camia olarak geçtiğimizi düşünüyorum. Ben şahsen Uysallar’daki gizli kapaklı “punk” hayatı yaşayan veya 1978’de gibi konsere gelen kimseyi görmedim, kendini böyle ifade eden varsa etsin tabii fakat bu stereotipleştirme gereksiz. Sonuçta bu üyesi olunan veya belli başlı kuralları olan bir topluluk değil. Berkan’ın da dediği gibi insanların itaat etmek istemediği yerde punk adı verilebilecek herhangi bir şey olacaktır.


Yasin: Türk punk’ında ciddi bir hardcore eksikliği var. Bir sürü inanılmaz hardcore grubu var fakat hiçbirisi hak ettiği ilgiyi görmüyor maalesef.
● Ekşi Sözlük’te hakkınızda “enerji ve jiletçi punk grubu” yorumu yapılmış. Nedir bu “jiletçilik” olayı?
B.: Yemin ediyorum hiçbir yerimi jiletlemedim.
Z.: Bir olay yok aslında. Duygusal şarkılarımız için dinleyicinin kendini efkardan jiletleyebileceğini falan kastetmiş olabilir.
T.: Ben grubun “jiletçi” erasına yetişemedim.
Y.: Benim enerjim bitmek üzere.
● Diken’den Sertaç Çomak’a verdiğiniz röportajda Zafer’in punk için söylediği “kötü müzisyenler için yapılacak tek müzik” lafı var. Punkçılardan iyi müzisyen çıkmaz mı?
Z.: Aslında küçükken ilk keşfettiğimde böyle düşünmüştüm. En temel şeyleri dinleyip bu kanıya vardığım için sonradan fikrim değişti ya. Hiç öyle bir durum yokmuş bile. Hem Türkiye’de hem dünyada birçok farklı örnek var ilk başlarda punk rock grubu kurup sonra çok farklı yollara giden. Sanırım insanın kendini ifade etme alanında bir şeylere başlamak için seçebileceği en az çetrefilli yol diyebilirim bu müzik için. Biraz dayanışma, bol arkadaşlık, sadelik gibi etmenler beni çekmişti.
Y.: Bence bu klişeyi de acil yıkmak gerek. Zaten neredeyse dinlediğimiz her müzikte ister istemez bir punk etkisi var, buna pop ve rap de dahil.
● 2015’in Kasım ayı gibi Türkiye’nin hayli ‘sakat’ bir döneminde bir araya geldiniz yanlış hatırlamıyorsam. Biraz kuruluş hikayenizden bahseder misiniz?
B.: Zafer’le liseden sonra Orçun aracılığıyla tanıştık. Birkaç cover yapıp birbirimizi müzikal anlamda tanımaya başlayınca hemen kendi bestelerimizi yapmaya başladık. Devamlı üretmekle kendimizi bulduk ve bugüne kadar geldik. Müzik beni ben yapan en önemli parça oldu.
Z.: Baya baya internette ilan vererek birbirimizi bulduk. Şimdiden bakınca bir gruba eleman bulmak için seçilebilecek en korkunç yol gibi geliyor. Ama bir yandan da o amatör ruhla alınmış bir aksiyon olması da hoşuma gidiyor. Ülke de çok garipti bir yandan. Şimdiki gibi korkunç bir pahalılık yoktu ama prova ücretleri 20 TL civarındaydı. Her şey ne kadar da ucuzmuş şimdiye göre, düşününce duygulandım şu an.
● Şarkılarınızda hepimizin -klişe deyimle- gündelik, sıradan sorunlarından bahsediyorsunuz. Bu ilk bakışta punk’ın ‘büyük politik’ duruşuyla alakasız gibi algılanabilir ama bence o ‘duruşa’ giden yol bu ‘sokaklardan’ geçiyor. Bu ‘sokaklar’dan geçmeden, o ‘sokaklara’ kulak vermeden, orayı yaşamadan punk yapmak bana biraz falso geliyor. Katılır mısınız bu görüşüme?
B.: Öyle sanırım. Lüks villalarda, Bebek’te zengin ortamlarda yaşayan birisi bu tarz bir müziği yapmazdı. Yaşanan sorunları en derinlerinde hissetmeyen kimsenin temelinde isyan ve sıkışmışlık olan bu müziği, bu lirikleri aktarırken zevk alacağını düşünmüyorum. Dediğiniz gibi, yapan olunca da ‘falso’ görünüyor sanki. Cem Yılmaz’ın aşırı zengin olduktan sonra yaptığı komedinin içeriğinin değişmesi gibi bir şey. Üst tabakaya yerleşti, halktan koptu. Yazdığı, çizdiği şeylerin de içeriği değişti. Aynı komediyi yapmaya çalıştığında ise ‘falso’ bir görünüm gerçekleşti.
T.: Berkan’ın dediğinin üstüne pek de bir şey söylenmez gerçi fakat dediğin gibi bunları yaşamadan veya eleştirmeden bunu yapmak biraz falso olabilir. Sonuçta, onun adına konuşmak gibi olmasın, Zafer sözlerde gündelik ve ilk bakışta politik bir kaygı gütmeyen bir problemden bahsederken zaten bu problemi, büyük ihtimalle, Berkan’ın da söylediği üst tabakanın hiç hissetmemesi veya varlığından haberdar dahi olmaması bunu yapay kılıyor.
Y.: İsteyen istediği müziği yapabilir bence, samimi ve kendisine karşı dürüst olduğu sürece…
● Son EP’niz Düşmemek İçin yayınlandı. Dinleyicinin duyduğunun dışında neler var albümde?
Z.: Daha fazla acı ve daha fazla “2022” var gibi geliyor bana. Önceki albümlerde nispeten daha eğlenceli, daha bu işin dorky kısmının ön planda olduğu şarkılar yapıyorduk. İçimizden öyle şeyler çıkıyordu çünkü. Son bir iki yılda birdenbire her şey inanılmaz kötüleşince psikolojimiz bozuldu sanırım. Sadece şarkılar değil hayatlarımız da “minörleşti”. Bu da büyük oranda şarkılara yansımış oldu.
● Albümde dikkatimi en çok çeken şarkı Ne Zaman Bir Şeyden Zevk Alsam oldu. Konserde ya da kafanıza göre bir yerde takılırken şarkı doğaçlama olarak sürüp gider, çalan da dinleyen de transa geçer. Öyle gibi hissettim. Ayrı bir hikayesi var mı?
Z.: Uzun bir zamandır bir noktadan sonra ballad’a bağlayan bir şarkımız olsun istiyordum ben aslında. İlk kayıt bittiğinde hoşuma gitti ama garip de hissettim bir yandan. Gerçekten uzundu çünkü. Aslında alternatif bir bitiş seçmiştik o şarkı için, az daha olmayacaktı şu anki versiyon falan. Ama sonra vazgeçtik, “bir şarkı da böyle olsun” dedik ve saldık bir noktadan sonra. Şarkı biraz uzun olduğu için ben aslında insanların bu kadar seveceğini hiç düşünmüyordum. Ama her an her saniye duygulanmaya hepimizin ihtiyacı varmış. Herkesin ne kadar moralinin bozuk olduğunu bir kez daha anlamış oldum.
Y.: Ben Asperger’in müzik hayatı boyunca asla doğaçlama yapacağını düşünmüyorum.
● Son olarak müzik yasağı tantanası devam etse de konserler hız kesmiyor. Sizin ajandada durum nedir? Dinleyebilecek miyiz bir yerlerde?
Z.: Bu yaz, geçen yaz olduğu gibi açık havada, püfür püfür bir yerde çalacağız gibi görünüyor şu an. Şimdilik netleşmeye yakın olan tek konserimiz o. Onun dışında Ankara ve İzmir’de bir şeyler ayarlamaya çalışıyoruz ama netleşmeden bir şey söylemeyeyim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi