Burak Soyer
“Erkek egemen bir piyasada kadınların elinden çıkmış işlerin güzelliğini görmek beni mutlu ediyor”
Özellikle Taksim’i mabet eylemiş dinleyicinin aşina olduğu Linanil, son teklisi ‘Lucifer, My Love’ı dijital platformlarda yayınladı. Oldukça sağlam bir ekiple çalışan sanatçının çalışması, şu ana kadar her biri kendi yolunu arayan şarkıları içinde yine farklı bir yerde duruyor.
Bağımsız kadın sanatçıların sayısının gittikçe artması, sahnede seyircileri kendilerine hayran bırakması hep özlemini çektiğimiz bir olaydı. Geçmiş zaman kullandım çünkü hala erkeklerin her yerde olduğu gibi alternatif ve bağımsız müzik sahnesindeki ‘hakimiyetleri’ devam ediyor. Ancak yavaş yavaş da olsa bu sayının artmasına tanık olmak hem sevindirici hem de ümit verici. Üstelik bu isimlerin farklı tarzlarda müziğin limitini zorlaması da kafa açıcı işler dinlememize sebep oluyor. Linanil’in son teklisi ‘Lucifer, My Love’ da bu çalışmalardan biri.
İstanbul’un -90’lar underground ortamını saymazsak- altın günlerini yaşadığı 2000’lerin ortasında, farklı işlerin dinleyiciye ulaşmasında ‘yuva’ işlevi gören Peyote, Bronx gibi mekanlarda çalmaya başlamış Linanil. 2008 yılında da tamamen kendi müziğine yönelmiş. Bu arada New York’ta Güzel Sanatlar okurken Soundcloud, Bandcamp gibi platformlarda çalışmalarını paylaşarak hafif hafif yola çıkmış. İstanbul dönüşünde ise DJ olarak mekanlarda boy göstermiş ve nihayetinde 2019 yılında solo kariyerine adımını atmış.
Linanil’in şu ana kadar yayınlandığı ‘Way Out’, ‘Belong’ ve son olarak ‘Lucifer, My Love’ şarkıları sanatçının kendisine aradığı bir yol gibi algılanabilir. Sorun yok. Bu iyi bir şey. Zira Linanil tüm bu çalışmalarda sıkça yoldan çıkıp patikaya yöneliyor ve dinleyiciyi şaşırtıyor. Yakın zamanda ilk EP’sini ve sonrasında da albümünü yayınlamaya hazırlanan Linanil’in beraber çalıştığı isimlere değinmemek olmaz. Bu isimleri bir arada gördüğünüz zaman bir durup nefes almak gerekiyor çünkü. Söz ve müziğin Linanil’e ait olduğu 'Lucifer, My Love’de sanatçıya elektro gitarda Deniz Ağan, bas gitarda Mehmet İncili, davulda Burak Gürpınar, synthesizer’da Yasemin Özler, saksafonda da Barış Ertürk eşlik etmiş. Gerisini Linanil’den dinleyelim…
Müziğe nasıl başladın?
Bir başlama anım olmadı aslında. Müziği başlanacak bir şey olarak görmedim hiç. Küçük yaşlarımdan beri sahne alıyorum, şarkı söylüyorum, müzik yapıyorum. Müzik beni zamandan, mekandan uzaklaştıran, iyileştiren, varoluşuma dair en sevdiğim şey, kendimi bildim bileli de söyleyecek bir şeylerim var ve müzik de bunları dillendirebildiğim bir form, bir araç aynı zamanda.
2005 yılından itibaren İstanbul’da Bronx, Peyote gibi yerlerde çalmaya başlıyorsun. O dönem İstanbul’da alternatif isimlerin en sağlam sahneleriydi bu mekanlar. Günümüzle o zaman arasında bir karşılaştırma yapmanı istesem neler aklına?
Zamanın ruhuna göre okumak lazım bunu. Müzik dinleme, konser izleme alışkanlıklarımız bile başkalaştı diyebiliriz ama bir karşılaştırma yapmak gerekirse daha çok mekan vardı derim. Uyumayan şehirdi İstanbul o zamanlar. Her gün bir etkinlik, konser olurdu. İstanbul müzik üretimi açısından çok zengin bir yer. Öyle dolu dolu geçen zamanlardan müziğin 24:00’te susturulduğu zamanlara gelmek, bu şehrin potansiyelinin sonuna kadar değerlendirilemediğini görmek hem müzisyen olarak, hem de dinleyici olarak üzücü. Özellikle de festivallerimizin sabote edilmesi, artık birçok festivalin yapılmıyor olması oldukça can sıkıcı. Umutsuz değilim ama asla. Bu durumu iyileştirmek adına atılan çok güzel adımlar da var ve pandemi sürecinden sonra silkelenip, yaralarımızı sarıp daha da güzelleşeceğimize inanıyorum.
2008 yılında da kendi müziğine boy göstermeye başlıyorsun. Ancak biz –bizim bildiğimiz elbette- ilk şarkını 11 yıl sonra dinledik. Çok uzun bir süre değil mi bu?
Aslında bu süre zarfında hep müzik yaptım, birçok kayıt paylaştım. O dönem yurt dışında Güzal Sanatlar eğitimi alıp bu alanda çalışmalar yaptım, bir yandan da gerek dahil olduğum projeler ve gruplarla, gerekse solo olarak Myspace, Bandcamp, Soundcloud gibi platformlardan şarkılarımı paylaşıyordum. Türkiye’ye dönüşümden sonra ise müziği bir kariyer olarak da hayatımın merkezine koymaya karar verdim ve ilk teklimi yayınladım.
Anıl Aydın’dan Linanil’e geçiş nasıl oldu? Ne demek Linanil?
Lina ve Anıl, ikisi de benim isimlerim, Linanil ise bunların bir sentezi. Linanil de uzun süredir kullandığım bir isim, beni tanıyanların bildiği. Aslında oradaki L’lerin başka bir anlamı da var... Bir kadın müzisyenim ve bir kadın prodüktörle çalışıyorum, Yasemin Özler. Yine diğer kliplerimde de bir kadın yönetmenle çalıştım, Irmak Altıner. Bunu vurgulamak benim için önemli. Daha çok kadın müzisyen, prodüktör, sanatçı görmek istiyorum. Erkek egemen bir piyasada kadınların elinden çıkmış işlerin güzelliğini görmek beni mutlu ediyor. Pandeminin tam öncesinde albüm hazırlığındaydık. Kapanmalar olunca da uzun bir ara vermek durumunda kaldık. Bu uzun içe kapanma sürecinin çıkışında da Linanil ile yeni bir başlangıç yapmaya karar verdim.
‘Belong’, ‘Way Out’, ‘Steal’… Üçü de çok farklı formlarda şarkılar. ‘Lucifer, My Love’ ise çok başka bir yerde duruyor. Denemeler mi yapıyorsun, kafana öyle estiği için mi farklı sularda geziniyorsun?
Şarkı yazımı olarak baktığımızda hepsi aynı yerde duruyor benim için. Belli bir türde müzik yapmak gibi bir kaygım olmadı hiç, ama gitar sound’una yakın durdum hep. Şarkılarımın hepsini bir albümde de toplayabilirim, bir bütün olarak, bir hikaye olarak baktığımızda aslında hepsi birbirine göz kırpan, hikayeyi tamamlayan şarkılar. Çok yakında paylaşmayı düşündüğüm kısaçalarım ve albümümün hazırlığındayız, o zaman parçalar yerlerine oturmuş olacak.
‘Lucifer, My Love’da çok sağlam isimlerle birlikte çalışmışsın. Klibi için de çok daha fazla özen göstermişsin. ‘Lucifer, My Love’la artık bir profesyonelliğe geçiş durumu mu söz konusu?
Aslında bugüne kadar yayınladığım her şarkıma fazlasıyla özen gösterdim. Bu şarkıda önceki işlerimden farklı olarak Burak Gürpınar ve Deniz Ağan ile çalıştık. Burak zaten uzun zamandır işlerine hayran olduğum, beraber üretmenin hayalini kurduğum bir müzisyendi, keza Deniz de öyle... Uzun süredir işlerini, farklı projelerini takip ettiğim bir müzisyen. Bilge Han Deniz de daha önce yayınladığım ‘I No Longer’ın klibini çeken, beraber üretmeyi çok sevdiğim bir arkadaşım. Şarkıma inandılar, onu beraber büyüttük. Kısaçalarım ve albümün tamamında çok değerli müzisyenlerle çalıştık. Hepsini paylaşmak için sabırsızlanıyorum.
Kliplere değinmişken… Her şarkının klibi bir film formatında. Artık sanatçılar bu görselliğe çok daha fazla önem veriyor. Dinleyici de bunu çok önemsiyor. Bu bütünlüğün iyi olduğunu düşünüyorum. Sen ne dersin?
Görsellik benim için de çok önemli, zaten aynı zamanda görsel işler de yaptığımdan... Bu noktada bağımsız bir müzisyen olmanın zorluğu giriyor devreye maalesef. Beni çok heyecanlandıran fikirler oluyor, ama bunları hayata geçirmeye geldiğinde bütçe sıkıntısı yaşıyoruz. Minimumla maksimum işler üretmeye çalışıyoruz, bu da zorlayıcı olabiliyor. Lakin artık daha fazla önem verildiği kısmına katılmıyorum. Bir 90’lar çocuğu olarak, 90’lara, 2000’lere baktığımızda çok çok iyi işler görebiliriz. Bu bütünlük her zaman vardı bence, ben de yaptığım işte imkanlarım elverdikçe bu titizliği göstermeye çalışıyorum.