Burak Soyer
“Bana hayatı zorlaştıran kişiliğimle yaşamak, yaşlanmak istemiyorum”
Teoman’ın ismiyle müsemma yeni ve elden geçirilmiş şarkılardan oluşan toplama albümü ‘Rock and Roll’ dinleyiciyle buluştu. “Yüksek sesle dinleyiniz” tavsiyesi vereceğimiz albüm dışında Teoman’ın halini hatırını soracak olursanız, “Teoman rock and roll yapmaya devam ediyor hâlâ,” olacaktır cevabımız…
Teoman son albümü ‘Rock and Roll’u yayınladı. 17 şarkıdan oluşan albümde ‘Bir Kış Sabahı’ ve ‘Kalbin Yok mu?’ dışında yeni şarkı yok. Ama ‘Rüzgar Gülü’, ‘Paramparça’ gibi klasikler rock and roll formatında yeniden düzenlenmiş. Özellikle ‘Rüzgar Gülü’nde Teoman’ın zirveye çıktığını söyleyebiliriz. Teoman’ın ‘Rock and Roll’ gibi bir isimle, “Siz ne derseniz ben rock and roll’cuyum,” dercesine sunduğu albüm için seçtiği şarkıları göz önüne alırsak albümün niyetini de daha kolay anlarız gibime geliyor. Bana göre bir ‘konsept’ olan bu albümde Teoman’ın en ‘rock’ şarkıları var çünkü. ‘Motosikletli Kız’, ‘Duş’, ‘Güzel Bir Gün’, ‘Serseri’ gibi… ‘Ruhun Sarışın’ albümün en ‘soft’u gibi dursa da rock’ın ‘karakteristik’ özelliklerini içinde barındırdığını unutmamak gerek. Bir ‘Kupa Kızı Sinek Valesi’, ‘17’, ‘Sevdim Seni Bir Kere’ bu albümde eğreti dururdu misal. Albümün hikâyesi böyle.
Peki Teoman başka neler yapıyor? Önce şunu açığa kavuşturmakta fayda var diye düşünüyorum: Birini bir ‘izm’ ya da ‘şucu’, ‘bucu’ diye tanımlayıp o kişinin belirli bir yerden sonraki değişiminin sadece gündelik hayat tarzında vuku bulması, onun benimsediği, sahip olduğu değerleri, düşüncülerini değiştirmiyor. Konumuz rock müzik ve Teoman olduğu için buradan ilerleyelim. Teoman’ı yıllar boyunca bir ‘rockçı’ olarak gece alemlerinde, kendi deyimiyle “hızlı yaşa, genç öl” felsefesine harfiyen uyarken izledik ve ona bu ‘kıyafeti’ giydirdik. Ve o, sağlıklı yaşamaktan, iyi bir yaşlılık döneminden bahsedince, “O da değişmiş,” diyoruz. Evet, değişmiş. İçkiyi azaltmış. Ortamları bırakmış. Zamanını boşa geçirmemek için kafayı yırtıyor. Konserlerine ve kendisini dinlemeye gelen insanlara çok daha fazla özen ve saygı göstermeye çalışıyor. Bir konsept albüm yapmış pandemide. Bir senaryo yazmış, sonra o romana dönüşmüş. Yani artık kafası kıyaklıktan ağzındaki sigarayı yakamayacak halde dolaşan, yerlerde yuvarlanan, hovarda bir Teoman yok. Geçmişinden pişmanlık duyuyor mu, evet. “Bir sürü saçma sapan işler yaptım,” diyor. Ama bir ‘rockçı’dan bahsedince mutlaka onun sirozdan ya da ‘overdose’dan ölmesini bekliyoruz. Kendi sağlığını, geleceğini, karşısındakini önemseyen bir sanatçının (örnek olma saçmalığıyla karıştırılmasın) “değişimi”nin ucu bize de dokunuyor ve işte bu sayede ‘Rock and Roll’ gibi bir albüm dinleyebiliyoruz. Kısaca, toparlarsak… Soran olursa, “Teoman rock and roll yapmaya devam ediyor hâlâ,” deriz. Kimse meraklanmasın…
“Belirli bir yaştan sonra, anlamla ilgili dertleriniz oluyor,” diyorsunuz Sabah gazetesinden Göksan Göktaş’a verdiğiniz röportajda. Şu anda bahsettiğiniz “anlamın” içi neyle dolu? Ya da dolu mu?
Manasızlık duygusunu sürekli yaşıyorum ben. Hayatın gerçeğiymiş gibi geliyor bana. Anlamın içini doldurmakla uğraşacağıma, bana huzur veren şeylere yoğunlaşmaya çalışıyorum. Uzun yürüyüşler, spor, meditasyon gibi şeylere yöneliyorum. İlginç bir şey keşfettim bunca yıl sonra. Sabahın 07:00 sinde yaptığınız bir saatlik tempolu bir yürüyüş, onlara ek spor, meditasyon gibi şeyler, dünyaya ve olaylara karşı bakışınızı yumuşatıyor. Hayatın bir anlamı yok ama belki hayatımın bir anlamı olabilir benim. Onu bulmanın peşindeyim.
Sizin söylediğiniz “belirli bir yaşa” istinaden soracak olursam bir planınız var mı bundan sonrası için? Mesela bir köşeye çekilip kafa dinlemek aklınızdan geçiyor mu?
Benim içimde tamamen kendi kabuğuma çekilmek geçiyor sık sık. Gelecekte şu anki yaşamımı da sürmek istemiyorum. Bir toplumsal figür veya rock yıldızı olarak yaşamak istemiyorum. Başka bir iş yapmayı da bilmiyorum ben, spor yaparım, kitap okurum diye düşünüyorum yaşlılığımda. Biraz zor olacak, hiçbir işe yaramayan bir adam gibi hissedeceğim kendimi muhtemelen. Ama hayatımı yollarda, turnelerde de geçirmek istemiyorum. Fiziksel olarak çok yorucu bir yaşam tarzı o. Sade, basit ve mütevazı bir gelecek hayalim var.
Sahneyle ilgili de konuşmak istiyorum. Sizin oyun alanınız mı sahne? Ne kadarı gerçek ne kadarı sahte sahnedeki Teoman’ın? Ve müzik bitip ışıklar sönünce ne oluyor? Aynaya baktığınızda gördüğünüzde kiminle karşılaşıyorsunuz?
Ben kendime şöyle dedim birkaç sene evvel: “Eğer sahneye özen göstermezsen, hayatın daha da manasız olacak.” O yüzden alkolü sınırladım ve elimden geldiğince özenli ve coşkulu yapmaya karar verdim sahnemi. İnsan özenince, yaptığı işten daha çok zevk alıyor, seyirciye karşı da mahcup olmuyorsunuz. Bir sürü insan türlü fedakârlıklarla konserinize geliyorlar. Onların bu fedakârlıkları karşılığında ben de onlara, özenli, güzel şeyler sunmaya karar verdim. Gençliğimde pek umurumda değildi seyirci, artık umurumda. Onlara şükran besliyorum ve özellikle genç dinleyicilerime karşı bir şefkat hissediyorum eskiden hissetmediğim. Sorduğunuz diğer soruya gelirsek, sahne gerçekten de benim oyun alanım. Orada bir rock yıldızı oluyorum. Bir rol, evet, ama aynı zamanda da benim sahne gerçeğim. Gün içerisinde rock yıldızı olarak yaşamıyorum çünkü. Yaptığım iş çok önemli bir iş değil, seyirciyle beraber bir parti yapıyoruz ve iki saatlik bir hayali yaşıyoruz. Eğer işimi iyi yaptığımı hissedersem otele veya evime mutlu dönüyorum oradan. Gün içinde sık sık hissettiğim “hiç bir işe yaramazım” gibi hisleri hissetmiyorum sahne sayesinde.
Bizim yıllarca sizi ‘çözmek’ ve ‘yola getirmek’ gibi bir misyonumuz oldu hep nedense. “Teoman yine bildiğiniz gibi”, “Gecelerin adamı Teoman”, “Issız adam Teoman”, “Ah, Teoman, Ah”, Teoman şu, bu vs. Bir de buna “sanatçının örnek olması” kılıfını uydurduk (nedense!). Ama siz cevap verip dert anlatmak yerine, bunları sallamadınız. Çok da iyi yaptınız. Niye millet yıllarca sizin üzerinize bu kadar geldi sizce? İşin magazin tarafı var tabii ama…
Benim için eskiden gece hayatı, yaşamımın önemli bir noktasıydı. Severdim gece hayatını. Böylece bol bol paparazzilere yakalandım. Gece hayatının, alkolün toplumsal figürlerinden biri oldum. Bir Nejat İşler, bir ben! Kişiliğimle ilgili toplumsal bir onaya ihtiyacım olduğunu düşünmüyordum. Hâlâ da düşünmüyorum. Sanatçının topluma örnek olması bence palavra bir görüş. Ama şimdiki aklım olsaydı, o derece yoğun yaşamazdım gece hayatını. Alkol fiziksel olduğu kadar, psikolojik anlamda da yorucu. Artık uzak durmaya çalışıyorum. Alkol ve serserilik sevgim yüzünden bir sürü de saçma karar verdim ve saçma işler yaptım. Daha mantıklı olabilirdim. N’apiim, tabiatım böyle!
Klasik ‘Teoman aşk şarkıları’ yine çıkar mı bundan sonra?
‘Teoman aşk şarkıları’ yazmayı bıraktım ben. Eskiden yaptığım şeylerin benzerini yapmak hiç içimden gelmiyor zaten. Ben bir profesyonelim, sıradan bir hit şarkı yapmak yarım saatimi, hadi hadi bir gecemi alır. Ama bir aşk şarkıları cover albümü yapıyorum, uzun zaman önce başladım ama araya projeler girdi. Önümüzdeki yıl Eylül ayında çıkaracağım o albümü. Çok sade ve orijinallerinden çok farklı bir şekilde yapacağım. İçinde şebnem ferah, TNK grubu, Murathan Mungan’ın Nilüfer’i gibi çok beğendiğim 7-8 şarkı olacak. Böyle bir albüm bırakmak istiyorum ardımda ama artık aşk şarkıları yazmak istemiyorum. O şarkıları yazarken içimde gerçekten aşkı hissediyordum ben. Uzun yıllardır öyle duygular yok içimde. Ben hissetmediğim şeylerin şarkılarını yazmayı sevmiyorum.
Zirvedeyken bırakmak mı, sonuna kadar gitmek mi?
Zirvede bırakmak gibi bir hayalim yok ama çok da uzun sürdürmek istemiyorum çalışma hayatımı. Gelecekte küçük iddialarım olsun istiyorum. Sportmen biri olmak istiyorum o yıllarımda. Sanatçılara özenirdim eskiden, artık düzenli yaşayan, küçük şeylerden zevk alan, ruhsal ve fiziksel olarak kendine dikkat eden insanlara özeniyorum. Bu fikir değişikliklerimde sanatçılarla ilgili bildiğim şeyler etkiledi beni. Tolstoy gibi büyük bir sanatçının hayatı boyunca çektiği depresyon, Hemingway’in kafasına dayadığı tüfek bende sanatın iyileştirici gücüyle ilgili soru işaretleri yarattı. Huzur nerede bilmiyorum ama sanatta olmadığı kesin.
Son olarak, hâlâ “Gökdelenlerden dünyaya” tükürüyor musunuz?
Ben gençken çok hırçındım ve hakikaten de “gökdelenlerden tükürürdüm dünyaya.” Artık sakinleştim. Dünyaya kırgınlığım, kızgınlığım geçti. Ya da o kızgınlığı, kırgınlığı unutmaya çalışıyorum diyelim. Geçmiş geride kaldı. İleriye bakmak lazım. Bana hayatı zorlaştıran kişiliğimle yaşamak, yaşlanmak istemiyorum.