Tolga Balcı
RTÜK’ün sopası altında Türkiye’de gazetecilik
Türkiye’de medya üzerindeki baskılar, son yıllarda giderek artan bir şekilde gündemde. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), bu baskıların merkezi kurumlarından biri olarak öne çıkıyor.
2024 yılına gelindiğinde, RTÜK’ün gazetelere ve televizyonlara yönelik cezaları, eleştirilerin odak noktası haline gelmiştir. Bu durum, medya özgürlüğü ve ifade özgürlüğü açısından ciddi endişelere yol açıyor. Peki, 2024 yılında RTÜK’ün baskıları hangi boyutlara ulaştı ve bu durum Türkiye’deki medya özgürlüğünü nasıl etkiliyor?
2024 yılına dair verilere baktığımızda, RTÜK’ün televizyon kanallarına ve gazetelere verdiği cezaların önceki yıllara göre ciddi bir artış gösterdiği görülüyor. Özellikle hükümeti eleştiren, muhalif seslerin daha yoğun olduğu medya kuruluşlarına yönelik para cezaları, yayın durdurma kararları ve lisans iptalleri dikkat çekiyor.
2024 yılının ilk sekiz ayında RTÜK, çeşitli televizyon kanallarına toplam 100 milyon TL’ye yakın para cezası kesti. Bu cezaların büyük bir kısmı, hükümetin politikalarına yönelik eleştiriler içeren yayınlar yapan kanallara verildi. Özellikle haber programları, tartışma programları ve siyasi içerikli yayınlar bu cezaların hedefinde yer aldı.
Gazeteler açısından da durum farklı değil. Basın İlan Kurumu ile koordineli olarak hareket eden RTÜK, özellikle muhalif gazetelere ilan kesme cezaları uyguladı. Bu cezalar, gazetelerin mali açıdan zor durumda kalmasına ve dolaylı olarak susturulmasına yol açtı. 2024 yılı boyunca, 20’den fazla gazete ilan kesme cezasıyla karşı karşıya kaldı.
Sansür artıyor
RTÜK’ün bu cezaları, medya kuruluşları üzerinde doğrudan bir baskı yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda otosansürü de tetikliyor. Gazeteler ve televizyon kanalları, yüksek para cezaları ve yayın durdurma cezalarıyla karşı karşıya kalmamak için hükümetin hoşuna gitmeyecek haberleri yayınlamaktan çekiniyor. Bu durum, Türkiye’de medya özgürlüğünün ciddi bir şekilde kısıtlanmasına neden oluyor.
Otosansür, gazetecilerin ve medya kuruluşlarının kendilerini sansürlemesi anlamına geliyor. Gazeteciler, eleştirel haberler yapmaktan kaçınarak daha güvenli konulara yöneliyor. Bu da toplumun doğru ve tarafsız bilgiye erişimini engelliyor ve kamuoyunun bilgilendirilmesi görevini zayıflatıyor. 2024 yılında yapılan anketler, gazetecilerin büyük bir çoğunluğunun otosansüre başvurduğunu gösteriyor; bu da medya üzerindeki baskının ne kadar derin olduğunu ortaya koyuyor.
RSF verileri..
RTÜK’ün medya üzerindeki baskıları, uluslararası alanda da tepki çekiyor. 2024 yılı itibarıyla, Türkiye’nin medya özgürlüğü sıralamalarındaki yeri daha da geriledi. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) ve Freedom House gibi uluslararası kuruluşlar, Türkiye’yi “özgür olmayan” ya da “kısmen özgür” ülkeler kategorisine yerleştirdi. Bu durum, Türkiye’nin uluslararası itibarını zedeliyor ve demokratik değerlere bağlılığını sorgulatıyor.
Uluslararası kamuoyundan gelen bu tepkiler, Türkiye’deki medya ortamının ne kadar baskı altında olduğunu gözler önüne seriyor. Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşlar, Türkiye’ye medya özgürlüğüne saygı gösterme çağrısında bulunuyor, ancak bu çağrılar genellikle göz ardı ediliyor.
RTÜK’ün baskıcı uygulamaları karşısında, birçok medya kuruluşu ve gazeteci direniş sergilemeye çalışıyor. 2024 yılında, gazeteciler sendikaları ve basın özgürlüğü savunucuları tarafından organize edilen protestolar ve kampanyalar, medya üzerindeki baskılara karşı sesini duyurmak için önemli bir platform oldu.
Ancak, bu çabalar genellikle hükümet tarafından bastırılıyor ya da medya kuruluşlarının iç dinamikleri ve mali zorlukları nedeniyle etkisiz kalıyor. Muhalif medya kuruluşları, RTÜK’ün baskılarına karşı hukuki yollarla mücadele etmeye çalışsa da, Türkiye’de yargı bağımsızlığının zayıflaması bu mücadelenin de önünde bir engel teşkil ediyor.
2024 yılı verileri, RTÜK’ün gazetelere ve televizyonlara yönelik baskılarının ciddi boyutlara ulaştığını gösteriyor. Bu baskılar, Türkiye’de medya özgürlüğünün giderek daraldığı bir ortam yaratıyor. Gazeteciler ve medya kuruluşları, hem ekonomik hem de yasal baskılarla karşı karşıya kalarak görevlerini yerine getirmekte zorlanıyor.