Oğuz Pancar
RESİMLİ ÖYKÜLER, ÖYKÜLÜ RESİMLER
Lucretia
“Hak ettiğini bulması sizin vazifeniz artık” diye karşılık verir Lucretia, “Kendimi bu utançtan kurtaracağım, hiçbir kadın Lucretia adını iffetsizlikle birlikte anmayacak”. Bunu der demez giysisinin altına gizlediği hançeri çıkararak kalbine saplar ve olduğu yere yığılır cansız bedeni
M.Ö. 508 yılı, Roma. Tahtında Etrüsklü Lucius Tarquinius Superbus’un oturduğu Roma, çevredeki Latin kentleriyle sürekli çekişen ve güç kazanmaya çalışan bir kent devleti henüz.
Bir akşam kralın oğlu Sextus Tarquinius evinde arkadaşlarıyla yiyip içip eğlenirken -ve şaraptan iyice sarhoş olmuşken- arkadaşı Conlatinus’la kimin karısının daha erdemli olduğu konusunda tartışmaya başlar. Conlatinus, hiçbir kadının karısı Lucretia’dan daha erdemli olamayacağını öne sürdüğünde, hep birlikte atlarına atlayarak, habersizce Sextus ve Conlatinus’un hanelerine gitmeye ve o sırada karılarının ne yaptığını gözlemeye karar verirler.
Önce Sextus Tarquinius’un evine giderler. Karısı kalabalık bir konuk topluluğunu ziyafete davet etmiş, -diğer herkes gibi- sarhoş bir halde ölçüsüzce eğlenmektedir. Orada çok kalmazlar, sonra Conlatinus’un Roma dışındaki villasına gittiklerinde Lucretia’yı, akşam olmasına rağmen hizmetkarlarıyla birlikte yün eğirirken bulurlar. Kocasını ve kralın oğlunu karşısında gören Lucretia, konuklarını eve davet etmek zorunda kalır. Sextus Tarquinius Lucretia’nın güzelliğine vurulmuştur. Diğer yandan, kendi karısı sarhoş bir halde başka erkeklerle eğlenirken Lucretia’nın bu kadar erdemli ve iffetli olmasının onu küçük düşürdüğü düşüncesiyle öfke doludur içi.
Tecavüz
Aradan günler geçer. Bir gün, Sextus Tarquinius bir arkadaşıyla birlikte askeri kamptan dönerken uğradığını söyleyerek, o sırada Ardea’da ordugahta olan Conlatinus’un evine gelir. Temizlendikten ve Lucretia tarafından güzelce ağırlandıktan sonra uyumak için ona hazırlanan konuk odasına geçer. Gecenin ilerlemesi ve herkesin uykuya dalmasını bekledikten sonra elinde kılıcıyla, Lucretia’nın odasına süzülür. Kılıcını, uyumakta olan genç kadının sol göğsüne dayar ve fısıldar, “Sessiz ol Lucretia! Ben Sextus Tarquinius ve elimde kılıcım var. Ses çıkarırsan ölürsün!” Uyanan Lucretia dehşet içindedir. Sextus Tarquinius ona olan aşkını itiraf eder, dil dökerek onu ikna etmeye çalışır. Ama ne tatlı dili ne de ölüm tehditleri Lucretia’nın kaya gibi sağlam iffetini kırmaya yetmez. “Peki o zaman” der Sextus Tarquinius, “öldürdükten sonra bedenini, katledeceğim bir erkek hizmetkarın çıplak bedeninin yanına koyacağım, sabah uyandıklarında seni o şekilde bulacaklar ve aşağılık bir hizmetkarla zina ederken öldürüldüğünü düşünecekler!”
Ölümden korkmayan Lucretia iffetini -hele de bir hizmetkarla- kirletme düşüncesinden dehşete kapılır ve kendini Sextus Tarquinius’a teslim etmek zorunda kalır. Gün ağarıp Sextus Tarquinius evden ayrıldığında Lucretia hemen kocasına ve Roma’daki babasına haberciler yollar ve korkunç bir şey olduğunu söyleyerek onları eve çağırır. İlk önce babası Spurius Lucretius varır, hemen ardından da yakın arkadaşı Junius Brutus’la birlikte kocası Conlatinus.
Lucretia’yı odasında keder içinde bulurlar. Onları görünce ağlamaya başlar Lucretia ve telaşla ne olduğunu soran kocasına şunları söyler: “Yatağında başka bir adamın izleri var, Conlatinus. Bedenim kirletildi, ama kalbim masum, ölümüm kanıtlayacak bunu! Ama bana söz ver, suçlunun yanına kalmasına izin vermeyeceksin bunun! Dün gece konukseverliğime bu kötülükle karşılık veren kişi Sextus Tarquinius’tur. Elinde kılıcıyla geldi ve düştüğüm aciz durumdan zevk aldı, ama eğer sizler gerçek erkekseniz, bu onun da sonu olacak!”
Lucretia’nın Ölümü
Odadaki adamlar Sextus Tarquinius’un peşine düşeceklerine yemin ederek Lucretia’yı avutmaya çalışırlar: “İffetsizlik ruh tarafından yapılınca iffetsizlik olur, sen çaresizdin, senin bir suçun yok, bedenin kirletilmiş sayılmaz!”
“Hak ettiğini bulması sizin vazifeniz artık” diye karşılık verir Lucretia, “Kendimi bu utançtan kurtaracağım, hiçbir kadın Lucretia adını iffetsizlikle birlikte anmayacak”. Bunu der demez giysisinin altına gizlediği hançeri çıkararak kalbine saplar ve olduğu yere yığılır cansız bedeni.
Brutus, Lucretia’nın kalbine sapladığı kanlı hançeri alarak foruma sürer atını ve hançeri havaya kaldırarak orada topluluğa haykırır: “Kralın oğlu tarafından kirletilmeden önce tertemiz olan bu kana ant olsun ki Kral Lucius Tarquinius Superbus’un, kötü kalpli karısının ve onlardan tüm doğanların peşine düşeceğim! Ateşle, demir silahla, elimde ne varsa! Bundan sonra Roma’da, hangi aileden olursa olsun, bir kral hüküm sürmeyecek!”
Sonrası tarih kitaplarında da yazıyor; bir halk ayaklanmasıyla Kral devrilir ve Roma’da Cumhuriyet devri başlar. Bu tarihten sonra bir daha Roma’da kral görülmez. Yaklaşık 5 yüzyıl süren Roma Cumhuriyeti M.Ö. 44’te Julius Caesar’ın ömür boyu diktatör seçilmesiyle sona erer. Geçen yüzyıllarda Roma büyüyerek bir kent devleti olmaktan çıkmış ve genişleyerek bir imparatorluk kurma aşamasına gelmiştir.
[Roma Cumhuriyeti pek çoklarınca ilk cumhuriyet olarak anılsa da bu yönetim biçimi aslında günümüz cumhuriyetlerinden farklıdır. Roma’da, kölelerin, kadınların ve Roma’da doğmamış olanların seçilme ve oy verme hakkı yoktur. Yine tarihteki ilk cumhuriyetlerden biri olan ve Hindistan’ın Vesali kenti çevresindeki kabilelerin oluşturduğu Gaṇasaṅgha yönetimi de, temsilcilerin seçilmesi temeline dayanmasına karşın oy verme hakkının soylularla sınırlı olmasıyla günümüzdeki cumhuriyet yönetimlerinden ayrışır.]
Patriciler
Dinler ve uluslar, ortaya çıkışlarındaki ruhu ve heyecanı, topluluk birliğini canlı tutmak için kuruluş mitlerine gereksinim duyar. Oğuz Destanı, Musa’nın Kızıldeniz’i yararak kavmini Mısır’dan kaçırması gibi destanlar, “özel” ve seçilmiş oldukları düşüncesini kuşaklar boyu aktararak o dine ya da ulusa meşruiyet sağlar. Roma’nın da bir kuruluş destanı vardır, kenti kuran ikiz kardeşler Romus ve Romulus’un öyküsü(1). Lucretia’nın başına gelenler de Roma Cumhuriyet için bir tür kuruluş miti işlevi görür; içinde soylular, cinsellik ve kan bulunan bu ilgi çekici öykü, sonraki yıllarda Cumhuriyet’e de moral bir temel sağlar.
Lucretia’nın yaşamış bir kişi olduğu konusunda kuşku yok. Yukarıda Titus Livius’tan(2) özetlediğim öykü başka kaynaklarda da -biraz farklı şekillerde olsa da- yer alıyor. Ancak Roma monarşisinin devrilmesi sıradan bir halk ayaklanmasından daha çok bir saray darbesidir. Soylu bir kadına tecavüz ederek ölümüne neden olmak bağışlanamaz bir suç olsa da, suçlunun öldürülmesi ya da yüklü bir diyet ödenmesiyle kapanabilecek bu olayın bir halk ayaklanmasına dönüşmesinde başrol perde arkasındaki Patricilerindir(3).
Patriciler tüm Roma tarihi boyunca siyasal olayları yönlendiren/etkileyen bir oligarşik seçkinler/soylular sınıfıdır. Yüksek din görevlerini ve -Roma tarihi boyunca değişik adlar almış- çeşitli meclislere üye olma hakkını tekelinde tutan patricilerdeki sınıfsal bilinç o kadar yüksektir ki, kendi aralarında iktidar savaşına tutuşarak zayıflamamak için Roma krallarını kendileri dışında birileri arasından seçer ve kralı bir kukla gibi yönetmeyi tercih ederler. Etrüsklü Lucius Tarquinius Superbus’u Roma’ya kral olarak seçenler de patricilerdir.
Lucius Tarquinius Superbus’u despot ve kibirli olarak niteleyen, pleb olarak adlandırılan sıradan halk değil patricilerdir aslında; çünkü Kral, onların yetkilerini kısıtlamaya kalkarak -ve bir hanedan kurmayı planlayarak- patricilerin yaşamsal çıkarlarını tehdit etmektedir (hem Conlatinus hem de ayaklanmayı başlatarak önderlik eden Brutus patrici sınıfındandır).
Patriciler, güçlerini sağlama almak için kralların güçlerini sınırlandırmak ve dağıtmak zorunda olduklarını bilmektedir. Bu nedenle M.Ö. 509’dan başlayarak kral yerine, eşit güce sahip iki konsül seçilir ve bunlar yalnızca 1 yıl için yetkilendirilir. Ek olarak iktidar gücü yeni kurulan yüksek memurluklara dağıtılır. Yalnızca patrici olanlar, Magistrat olarak adlandırılan bu görevlere seçilme ayrıcalığına sahiptir tahmin edebileceğiniz gibi.
Patricilerin kurduğu bu kalıtsal oligarşi, gelişen ticaret sayesinde pleb sınıfından yeni zenginlerin ortaya çıkması ve siyasi güce ortak olmayı talep etmesi nedeniyle zamanla zayıflar, tıpkı 17. yüzyıldan başlayarak burjuvazinin aristokratların yerini alması gibi. Ancak bunun pleb sınıfı için yeni haklar anlamına geldiği düşünülmesin, zenginler de güç konusunda en az patriciler kadar kıskançtır. Soyluluğa dayalı oligarşi bu kez zenginliğe dayalı bir oligarşiye dönüşmüştür yalnızca.
Lucretia’nın öyküsü sanatta da konu edilir sıkça. Judith’in, kendisine tecavüze yeltenen Holofernes’in kafasını kesmesi kadar olmasa da pek çok önemli sanatçı resmeder bu çarpıcı öyküyü eserinde. Sayfaya bunlardan bazılarını koydum ama meraklıları diğerlerine de bir göz atmak isteyebilir.
- İtalyan mitolojisine Etrüsklerden aracılığıyla geçmiş olan bir söylencedir. Türklerin mağarada kurt tarafından beslenen çocuk motifi ile birebir aynıdır. Romus ve Romulus iki (veya ikiz) kardeştir ve Roma şehrini kurmuşlardır. Bir ırmağa bırakılırlar ve dişi bir kurt onları sudan çıkararak bir mağarada emzirir. Daha sonra çiftçi bir aile tarafından bulunarak evlat edinilirler. Roma şehrini kurmak için de kurt tarafından emzirildikleri yeri seçerler. Bu yerin etrafını çevirirken tartışmaya başlar ve kavga ederler; bunun üzerine Romulus kardeşi Romus’u öldürür. Böylece kurduğu kent devletinin ilk hakanı kendisi olur.
- Yaklaşık M.Ö. 59 ile M.S. 17 arasında yaşamış ve “Roma Tarihi” adlı 142 ciltlik eseri yazmış ünlü tarihçi.
- Patrici, “baba” anlamına gelen “pater” sözcüğünden türemiştir ve Roma’daki pagan başrahiplere verilen isimdir. Sonradan Hristiyan rahiplere de verilen “peder” (İngilizcedeki “father”) sözcüğü Roma’dan mirastır.