Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

NORMALLEŞMEK MÜMKÜN MÜ?

BENCE; çatlayan sürahi su tutmaz.

Sözün özü; küresel sistemin yeniden tanzim edildiği bu geçiş sürecinde Türkiye, “pozisyon belirlerken” yeni yanlışlıklara düşmemek için geçmişe dönük özeleştiri yapmalıdır. Türkiye’nin BRICS ve ŞİÖ üyeliği konusunun tartışıldığı bugünlerde bunun yapılması zorunluluktur.

Bir sonuç olarak anlaşıldı ki, Türkiye, kuruluş/kurucu ilkelerinin dışında bir tavrın içine girdiği her dönemde ve her olayda, kısa sürede “U dönüşü” yaşamak zorunda kalmıştır. Dış politika, mutlaka diplomasi diliyle yürütülmeli ve Cumhuriyetin geleneksel diplomasi ilkelerine bağlı kalmalıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta, Mısır Arap Cumhuriyeti Devlet Başkanı Abdülfettah es-Sisi’yi ağırladı; ‘Katil Sisi’den ‘Kardeşim Sisi’ye geçiş seromonisine şahitlik yaptık.

Türkiye, daha önce de Suudi Arabistan, BAE, Irak, Suriye ve diğer bölge ülkeleri ile uzun-kısa küskünlükler yaşamış; “sıfır sorun” politikasından “onurlu yalnızlık” politikalarına savrulmuştu.

Sayın Erdoğan’ın ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eş Başkanlık görevini üstlenmesi, Şii Hilali’ne karşı kurulmak istenen Müslüman Kardeşler ekseni için Türkiye’nin ‘model ülke’ seçilmesi ve Arap Baharı fırtınasında Türkiye’nin kendi coğrafyasının değil ABD’nin yanında yer tutması bardağı taşırmış, bin yılda oluşturulan kader birliği sürahisi çatlamıştı. Türkiye, bölge ülkeleri için “güvenilmez ülke” durumuna düşürülmüştü.

AKP İktidarı’nın özellikle Sayın Erdoğan’ın coşku ile desteklediği Müslüman Kardeşler Hükümeti, 3 Temmuz 2013 günü bir askeri darbe ile ABD’nin adamı Abdülfettah es-Sisi tarafından yıkılmıştı. ABD’ye kızamadık, kızmaya gücümüz yetmedi; küsemedik de, aldatılmış olmanın öfkesi ile gücümüz es Sisi’ye yetti; o artık, “darbeci ve katil Sisi” idi!

Dostluk, kolay ve zevkli bir ilişkidir, düşmanlık ise çok zor ve maliyetlidir; büyük bedeller ödersiniz! Uzun süre devam ettirmeye güç yetmez...

Türkiye, Ortadoğu’da müttefiki ABD’nin ihanetine uğrayınca “kürkçü dükkanına geri döndü” onursuzca da olsa buna mecburdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 14 Şubat 2024 günü Kahire’yi ziyaret etti. 12 yıl aradan sonra Mısır Cumhurbaşkanı da Türkiye’ye geldi.

“Yeni bir dönem başlıyor” diyebilir miyiz?

Es Sisi, konuşmasında, "Türkiye'ye ziyaretim iki ülke ilişkilerinde yeni bir aşamayı başlatıyor, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin başından bu yana iki ülke arasında güçlü siyasi bağlarımız var.” diyor ve ilave ediyor; “Türkiye Cumhuriyeti geleneksel diplomasi ilkelerine dönmek zorunludur.”

Yani şartı var...

Erdoğan’ın 30 Eylül 2012 günü Kahire Üniversitesi’ndeki konuşmasında söylediği “bir asırlık mahkûmiyet ve yapay sınırlar kalkıyor… bir asırlık ayrılık sona eriyor” sözleri artık tarih oldu; “gönül coğrafyamız” tanımı içinde Mısır artık yok...

Şimdi Suriye ile ilişkilerimizi normalleştirmeye çalışıyoruz, buna aracılık yapmaları için yardım istemediğimiz ülke kalmadı.

Arap Baharı kapsamında 13 Mart 2011 tarihinde Suriye’de olaylar çıkmaya başladı. Türkiye, ilk günden Suriye yöneticilerine karşı tavır almış; dostluk ilişkileri düşmanlık moduna evrilmişti.

6 Nisan 2011 günü Meclis kürsüsünden MHP adına yaptığım konuşmada, “Suriye ile düşman olamayız; dostluğumuz devam etmelidir” dediğimizde AKP İktidarı yöneticileri, “Üç gün içinde Emevi Camisinde cuma namazı kılmaktan” bahsetmişlerdi; 13 yıl oldu; Suriye bataklığından çıkamıyoruz!

Sözün sonu; Üçüncü Dünya Savaşı’nın ayak sesleri duyulurken, bölgemiz paylaşılırken, Türkiye’nin kendi coğrafyası ile barışması yaşamsal bir zorunluluktur. Bu kapsamda Mısır ve Suriye ile iş birliği gereklidir, önemlidir.

Milletler, coğrafya ve tarihin içinde yaşarlar; yaşadıkları coğrafyanın ve tarihin gerçeklerinin farkında olmak zorundadır; olmazlarsa bedel öderler.

Coğrafya kaderdir; yaşanan kader tarihtir. Coğrafya ve tarihin belirlediği “ilahi kader”, gündelik siyasetin ve siyasetçilerin hevesleri ile değiştirilemez. “Kahraman olmak” veya gaflet ile ihanetin bıçak sırtı ince çizgisinde dans etmeye heves edenler en azından “mahcup” olurlar, milletlerine bedel ödetirler.

Bedelini kanla ödeyerek vatanlaştırdığımız coğrafyamızın ve binlerce yılı kapsayan tarihimizin oluşturduğu ilahi kaderimizin gereği dost olmamız, “değişmez ittifak” içinde bulunmamız gerekenlerle anlamsız sebeplerle düşman olmanın ağır bedellerini ödemek durumunda kalmanın ezikliğini/pişmanlığını yaşıyoruz. İnşallah ders alınmıştır!

Son günlerde “zararın neresinden dönersen kardır” diyerek yanlıştan dönüş yapmaya çalışıyoruz ancak çatlayan testi artık su tutmaz...

Sayın Erdoğan doğru demiş; “Nereden nereye... Ne oldum deme ne olacağım de.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi