Haldun Solmaztürk
“Hem savaşacak hem de yaşananlardan dersler çıkartacağız.!”
Denenemez, çünkü ölümün—tabiatı gereği—geriye dönüşü yoktur.
Savaş da öyledir…!
Her savaş ancak bir kez, o da kendisiyle denenebilir ki o da savaşın kendisidir.
Harp tarihinden dersler alınabilir; tatbikatlar—gerçek (!) olanları—bir ölçüde savaşa hazırlığın testidir ama her savaş farklıdır ve en mükemmel tatbikat bile savaş değildir, olamaz.!
Savaş denenemese de savaşa hazırlığın değerlendirilebileceği laboratuvarlar yaşanmış ya da yaşanmakta olan savaşlardır; halen süren Rusya-Ukrayna, Hamas-İsrail çatışmaları gibi…
Ama ders almak—alabilmek—için ilgililerde böyle bir arayışın, öğrenme kültürünün ve ‘hatayı kabul etme’ ve düzeltme iradesinin olması gerekir. Siyasi ve askeri sorumlular her an her yerde olamazlar ama—riskli de olsa—kritik zamanda, kritik yerde askerin yanında olmalıdırlar.
Kuzey Irak’ta yirmi günde yirmi bir şehitin verilmiş olması böylesine kritik bir durumdu.!
Geçen hafta İsrail ordusu Gazze’de dört aylık çatışmanın günlük en büyük zayiatını verdi. Patlayıcı döşenerek tahribe hazırlanmış iki bina Hamas roketleriyle çöktü ve enkaz altında kalan 21 İsrail askeri hayatını kaybetti.
İsrail Genelkurmay Başkanı, hemen Gazze’ye, çatışma bölgesine giderek yerinde brifing aldı, bizzat inceleme yaptı. Üzerindeki çelik yeleği, miğferi, silah ve mühimmatıyla tam teçhizatlıydı. ‘Ayrıntılı soruşturma’ sözü verdi; “Hem savaşacak hem de yaşananlardan—bir daha olmaması için—dersler çıkartacağız” dedi.
Başbakan Netanyahu’ya göre de, “Bu felaketin neden olduğunu anlamak ve savaşan askerleri korumak için ne gerekiyorsa yapmak” gerekiyordu.
İsrail başbakanını da, Ukrayna devlet başkanını da, bakanları da benzer durumlarda, riski göze alarak gittikleri ileri hatlarda, askerlerinin yanında gördük.
Basını da.!
Tarihte de benzer örnekler vardır; Çanakkale muharebeleri sırasında, İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener, başarısızlığın sebeplerini anlamak ve durumu bizzat görmek için gizlice Londra’dan Gelibolu’ya gelmiş, ileri hatlardaki mevzileri dahi dolaşmış, çekilme kararını öyle vermişti.
Bizde de bu tür ziyaretler olagelmiştir…
Yıllar önce, 2010 yılında, Başbakan Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Başbuğ—bakanlar ve komutanlarla—Hakkari’deki bir üs bölgesinde o zaman çok tartışılan bir fotoğraf vermişlerdi.
Başbakan, bizzat olay yerinde—sızmaya maruz kalan ve şehit verilen üste—tümen komutanından brifing almış, sorular sormuş, mevzileri dolaşmış, bölgeyi havadan da incelemişti.
Basına, “Yılgınlığa düşmedik, düşmeyeceğiz. Hiçbir zaman ümitsiz olmadık, bundan sonra da olmayacağız. Şiddet sarmalına teslim olmadık, bundan sonra da teslim olmayacağız' diyordu.
Yapılması ve söylenmesi gereken buydu ama orada kaldı…!
Tümen komutanı bir yıl sonra, Genelkurmay Başkanı da iki yıl sonra Ocak 2012’de Cemaat’in kurguladığı, hükümetin destek verdiği kumpaslarda tutuklanacak, yıllarca hapiste kalacaklardı. Onlarla birlikte yüzlerce asker tutuklandı, binlercesi hakkında soruşturma, kovuşturma başlatıldı.
‘Kumpaslar’ Türk ordusunda, Balkan Savaşlarından sonraki en büyük subay kaybına sebep oldu.
Bu arada Cumhurbaşkanı, Milli Savunma ve İçişleri bakanları -- hatta AKP belediye başkanları -- hudut karakollarını, üsleri ziyaret ettiler, askerlerin yeni yıllarını, bayramlarını kutladılar, şarkıcılarla türküler söylediler, varildeki odun ateşi etrafında şiirler okudular.
Hepsi ‘iletişim’ başkanlığının kameraları önündeydi.
Diyanet İşleri Başkanı bile iki yıl önce Şırnak'taki üs denetlemesinde (!) hudut tekmili alıyor, İçişleri Bakanını, Jandarma Genel Komutanını telefonla arayarak kameraya poz veriyordu.
Cumhurbaşkanının Nisan 2022’de Hakkari Yüksekova’daki iftar programında konuşma kürsüsü de vardı; hatta Ankara’dan Cumhurbaşkanlığı forsunu bile taşıdılar—asker yemekhanesine…
Haftalık parti grubundaki konuşmalar gibi “Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet… Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız” diyordu.
Temmuz 2023’de—Kuzey Irak’taki şehitlerden beş ay önce—Millî Savunma Bakanı Güler ve kuvvet komutanları Hakkari’deki bir üste, sınır ötesinden ‘video konferansla’ bilgi alıyorlardı.
Bunlar barış zamanı faydalıdır ve birliklere moral, halka güven verir ama savaşan bir ordunun ‘iletişim’ başkanlığının organize ettiği siyasi şovlardan çok daha fazlasına ihtiyacı vardır.
Ankara’da kravatlı takım elbiseyle, “Üs bölgelerinde son teknolojiyi haiz koruyucu sistemleri kullanıyoruz” yollu ifadeler, o lafları edenler o üs bölgelerine gidip görmedikçe pek anlamlı olmuyor.
Yapılması gereken, iletişim başkanlığı prodüksiyonu şovların—ve de sınırın—ötesine geçip o koşulları yerinde görmektir.
Bugüne kadar ne Cumhurbaşkanı’nı, ne bakanları ne de milletvekillerini sınırın ötesinde, askerin yanında görmedik—göremedik.!
Genelkurmay Başkanlarını ve kuvvet komutanlarını da…!
Elin oğlu binlerce kilometre öteden kalkıp Irak’a, Suriye’ye, Afganistan’a giderken.!
O yüzden öğrenemiyoruz bir türlü…