Mehmet Şandır
HATAY’A AĞIT
Unutmak yok olmaktır;
Bugün tam bir yıl oldu;
6 Şubat 2023, Pazartesi saat 04.17; yağmurlu, soğuk, karanlık bir kış gecesi, deprem denilen felaket kapımızı çaldı; Azrail gelmişti. Sanki toprak yarıldı; binlerce insanımızı yuttu, aldı götürdü. Feryat figan, “yardım edin” sesleri arşı tuttu. “Sesimi duyan var mı?” çığlığını yurdun her yerinden duyduk, hissettik; yüreklerimiz yandı, canımız çok acıdı; yardıma koştuk ancak çaresizliğin, güç yetmezliğin hüznünü milletçe yaşadık, kahrolduk!
Tam bir yıl oldu.
“Unutmak yok olmaktır; var olmaksa direnmek” demiş şair…
Unutmadık, unutamadık, depremi hala yaşıyoruz…
Bugün yıldönümü, hüzne, acıya direnemiyoruz.
Bu yazıyı, pazartesi günü 04.17’de Hatay, Defne ilçesinde İrem Pastanesi’nde yazıyorum; deprem gecesinde sabaha kadar açık olacaklarını duyurmuşlar, deprem anını birlikte yaşamaya davet etmişler; bedenim Ankara’da olsa da ruhum, gönlüm oradaydı…
Sezen Aksu’dan “Zelzele” şarkısının eşliğinde o anları yeniden yaşadım.
Orhan Gencebay’ın dizelerinde Sezen Aksu, yıllar önce sanki bu geceyi anlatıyordu.
Bu gece şehirde bir teveccüh var,
Can alışverişte, her taraf pazar,
Ayaklar altında sabaha kadar,
Kubbeler hu çeker, canlar sallanır, hu hu…
Ne yardan haber var artık, ne serden,
Göz gözü görmüyor kardan topraktan,
Telgraf telgraf, ayrılıklardan,
Direkler hu çeker teller sallanır, hu hu…
Nedir topraktaki bu iniş kalkış,
Bir tarafta ecel, bir tarafta kış,
Bütün bahçelerde ayin başlamış,
Ağaçlar hu çeker, dallar sallanır, hu hu…
Bu gece “Hüzün, deli dalgalar gibi” geldi, gönlümün kıyısına demirledi…
O meşum gecede çocukluğum, gençliğim, sevdiklerim toprağın altında kalmıştı; ailemden, akrabalarımdan, arkadaşlarımdan yüzlerce ölüm vardı. Okuduğum okullar; Zafer İlkokul, Kırıkhan Ortaokulu, Antakya Lisesi artık yoktu; toprak yığını haline gelmişti. Anadolu’nun ilk camisi Habib-i Neccar, Selçuklu’dan kalan Ulu Cami, Uzun Çarşı, Kurtuluş Caddesi, Vali Göbeği, Hatay Devleti’nin meclis binası, künefecileri ile meşhur köprübaşı artık tarih olmuştu. İskenderun kordon boyunu deniz yutmuştu. Hatay’ın velisi Beyazıd-i Bestami hazretlerinin türbesi kendini koruyamamıştı. İnsanlık tarihinin mirası, atalarımızın, Atatürk’ümüzün emaneti; benim memleketim “Güzel Hatay” acınası bir enkaz yığınına dönmüştü.
Antakya, medeniyetlere, milletlere ev sahipliği yapmış kendine özgü bir kültür ve kimlik oluşturmuş bir gizli hazinedir. Atatürk’ün ifadesi ile 40 asırlık Türk yurdudur. Yani 4000 yıl önce Oğuz Kaan’ın başkenti Antakya’dır. İki bin yıl önce Hristiyanların ilk klişesi, 1400 yıl önce Müslümanların Anadolu’da ilk camisi Antakya’ya kurulmuştur. Dünya’nın en eski mozaik müzesi Antakya’da bulunmaktadır.
Uzun Çarşı’nın ve Harbiye’nin lezzetlerini bir başka şehirde bulamazsınız.
Antakya’yı anlatmak için kurulan her cümle eksik kalır; TARİHTİ, TARİH OLDU…
Bu güzelliklerin birçoğu ne yazık ki bu depremde yıkıldı ve tahrip oldu. Hatay’da 35.287 binada 151.945 daire artık oturulamaz durumda yani enkaz oldu. Ölenlerimizin ve yaralananların sayısı söylenenlerin birkaç katı, daha da kötüsü bir kültür ve medeniyet yıkıldı, toprağın altında kaldı; ne kadar yansak, ağlasak azdır.
Buyurun, sizi hüzün soframıza davet ediyorum; malum, acılar paylaşıldıkça azalırmış…
Arkaya yaslanın, gözlerinizi yumun ve o sabahı hatırlamaya çalışalım; 6 Şubat sabahı, 11 vilayetimizde yaklaşık 14 milyon insanımız kıyameti yaşadı; son kez akşam yemeği yediler, son kez televizyon karşısında çay içtiler, belki de son kez beraber uyudular…
“O gün toprak asabileşti. Yer beşik gibi sallandı. Gök yere kavuştu. Kar yağıyor, tipi vuruyor, fırtına esiyordu. Kara kışın ortasında bir kara şubat geldi yurdumuza. Şubat, memleketimizde hiç bu kadar soğuk ve can yakıcı olmamıştı.” Mahşeri yaşadık…
Köşemizi ozanların ağıtları ile paylaşıyorum;
Yorgun suratıma yorgun bakarak / Koyu karanlıkta şimşek çakarak / Gönülden bir dertli ağıt yakarak / Oy kara bağrımı deldin zelzele...
Hatay, Maraş duman sardı dağları / Solup gitti Adıyaman bağları / Ağıt yaktı ölenlere sağları / Feryat figan döş koymadı zelzele…
Kıyamet kopunca bir uçtan uca / Taş üstünde taş koymadı zelzele / Ağarmak bilmedi o uzun gece / Gözümüzde yaş koymadı zelzele…
Yıkık hayatları gördüm ağladım / Sağıma, soluma döndüm ağladım / Onlar üşüdükçe dondum ağladım / Hava soğuk, üstün kardı Türkiye’m…
BENCE
Hani, yaralar bir yılda sarılacaktı?
Bugün öfkelerimizi erteleyelim…
Ancak, EY YÖNETİCİLER!
“Evladımın ve kocamın mezarına yakın olmak için Hatay’da yaşayabileceğim bir ev istiyorum” diye ağlayan tekerlekli sandalyeye mahkum kalmış Ayşenur Turan‘a bir göz ev vermeye gücünüz yetmiyor mu?