Mehmet Şandır
Gerçekler acıdır!
BENCE; dışta savaş tehdidi içeride hayat pahalılığı hepimizi bunalttı, önümüzü göremez olduk. Zamandan ve mekandan soyutlanarak yani anlık sorunlara cevap aramaktan bir an olsun uzaklaşarak gelecekten bugüne bir nazar etmek; geleceğimiz için oluşan tehlikeleri görebilmek için bir zorunluluktur.
Sözün özü; bir toplum ölürken öldüğünü fark eder mi?
Bu soru birçok toplumun özellikle de Türk Milletinin geçmişini/tarihini anlayabilmek ve anlatabilmek için stratejik bir yol göstericidir. Tarihin çöplüğünde kaybolmuş milletler eğer yaşadıklarının mukadder sonuçlarını zamanında doğru öngörebilse ve gerekli tedbirleri yeterince alabilseydi özgürlüğünü kaybetmeyecek, devleti yıkılmayacak ve ayak altında kalmayacaktı.
Bu savın günümüzde en canlı örneği Filistinlilerin yaşadıkları İsrail soykırımıdır. Geçen yüzyılın ilk çeyreğinde İngilizlerle iş birliği yaparak Osmanlı Devletine ihanet etmemiş olsalardı, daha sonra topraklarının mülkiyetini Yahudilere satmamış olsalardı bugün bu zulmü yaşamayacaklardı.
Türk Milletinin geçmişinde bu sorunun cevabı olacak bi çok örnek vardır.
Devlet statüsüne Doğu Roma imparatorluğunun başkenti İstanbul’u fethederek ulaşan Osmanlı Türk beyliği, sefer yönünü batıdan doğuya çevirip Türk boylarına ve devletlerine saldırmaya başlayınca imparatorluk boyutuna ulaşmış olsa da 1683 Viyana hezimetinden sonra 200 yıl can çekişerek çok onursuz bir şekilde yıkılmıştır.
Fatih Sultan Mehmet’in, Akkoyunlu Türk Devleti sultanı Uzun Hasan Bey’e karşı kazandığı 1473 Otlukbeli savaşı bir zafer mi yoksa yıkılışı hazırlayan bir başlangıç mı, tartışılır! Türk boylarının Doğu Anadolu’dan sürülmesi ve Orta Asya ile yani kaynakla irtibatın kesilmesi, bugünleri hazırlamıştır. Bugün bir bölücü terör sorunumuz varsa ve Türk dünyası ortasında bir İran sorunu duruyorsa Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletlerinin Osmanlı tarafından yıkılması yanlışı yatar. Sonuçta Türkler arasında mezhep kökenli bir karşıtlık fitnesi kurulmuştur.
Osmanlı’nın yıkılışında Balkan savaşları son noktadır. Sadrazam İbrahim Hakkı Paşa Hükümeti, bir kanun çıkartarak Balkan toplulukları arasındaki ihtilaflı konuları nüfus oranına göre çözmüştür. Böylece Osmanlı’ya karşı bir araya gelemeyen Balkan halkları birleşerek Balkan ittifakını oluşturdular ve 500 yıllık Türk yurdu Balkan coğrafyasını kaybettik; yurt ve devlet savunmasını Çanakkale’den başlatmak zorunda kaldık.
BUGÜN yarının mutfağıdır, dünün harmanıdır; ne hasat edersen onu harman edersin.
Bu köşede, her geçen gün daha da derinleşen hayat pahalılığı, gelir dağılımı adaletsizliği ve hukuk devleti güvencesinin kaybolması bir beka sorununa dönüşmekte olduğunu; birlikte yaşamak ülküsünü çürüttüğünü kısacası “tuzun koktuğu” hal olarak gördüğümüzü birçok defa yazdık, sürekli konuşuyoruz.
Aslında dünü okumuş/araştırmış ve bugünü yaşayan bir insan olarak bu sonuçtan çok endişe ve üzüntü duyuyorum. Ancak, geleceğimizi inşa ettiğimiz eğitim sisteminin yapboz tahtasına çevrilmesi, kalitenin her yıl daha da düşmesi aşağıdaki sorunun cevabının dehşetini yaşatmaktadır.
“Bir toplum ölürken öldüğünü fark eder mi?“
2024 yılı YKS sonuçları açıklandı; çocuklarımıza okul öncesi ile birlikte yaklaşık 15 yılda verdiğimiz eğitimin sonuçlarını gördük; Dehşete düştük!
Temel yeterlilik testinde (TYT) matematikten 40 soruya karşılık 7,9 doğru, Fen bilimlerinde ise 20 soruluk bölümde doğru sayısı 3,4...
Alan yeterlilik testinde (AYT) matematik bölümünde ortalama doğru sayısı 5,5, fizik 2,2, kimya 1,4 biyoloji ise 2,3 olarak hesaplanmış...
Sonuç; geleceğimizi emanet ettiğimiz gençlerimize matematik ve fen bilimlerini öğretememişiz!
Sosyal bilimler; tarih ve coğrafya daha da kötü hatta Türkçe anlamıyor ve konuşamıyorlar!
ÖSYM’nin açıkladığı sonuçlara göre, bu yıl 63 bin 798 aday sıfır çekmiş.
2023 yılında temel matematikte 40’ta 8,218; fen bilimlerinde 20’de 3,546 ortalama gerçekleşmişti; yani her sene daha da kötüye gidiyoruz!
Bu sonuçlar ölüm işareti değil mi?
İlimden, tarihinden coğrafyasından koparılmış bir nesilden ne olur?
SUÇ VE SUÇLU CENNETİNE(!) DÖNÜŞTÜK
İçişleri Bakanı, bu gerçeği bir başarı olarak anlatıyor; “göreve geldiğimden bu yana 9 ay içinde Türkiye genelinde organize suçlarla ilgili 1069 operasyon yapıldı ve 384 organize suç çetesi çökertildi” diyor. Türkiye cezaevlerinde 350 bin 470 insan “suçlu” iddiası ile mahpus. Avrupa’da en yüksek sayı, 20 yılda yaklaşık 6 kat artmış ve yaklaşık yüzde 35’i uyuşturucudan yatmaktadır. Uyuşturucu yaşının ilkokul çağına kadar düşmüş olduğunu biliyoruz!
Türkiye, Küresel Organize Suç Endeksi'nde, 14.sırada; organize suç çeteleri için dünyadaki en elverişli 14 ülkeden biri.
Toplum cinnet geçiriyor; 2024 yılının ilk 6 ayında 205 kadın cinayeti işlenmiş, 117 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulunmuş...
Bu sonuçlar ölüm işareti değil mi?
Sözün sonu; Ölümü fark edenlerin sesleri yükselmeli!
Geç kalmanın faturası çok ağır olacak!