Mehmet Şandır
31 MART, ZOR SEÇİM/SON SEÇİM
Sokakta, meydanlarda, salonlarda siyasetçileri dinledim, seçmenlerin tepkilerini seyrettim, eski seçmenlerimin ‘bana özel’ anlattıklarını, sorularını, sitemlerini dinledim.
Seçmen, zor bir karar öncesinde; kafası karışık(!)
1957 seçimlerinden bu yana seçimleri hatırlarım; Demokrat Partili ve samimi bir Adnan Menderes seveni olan babam, 1957 seçimleri öncesinde Başbakan Adnan Menderes’in şehrimizdeki açık hava toplantısına beni de götürmüştü. Kaymakamlık binasının balkonundan halka hitap etti rahmetli Menderes. Miting dönüşü babamın üzüntüsünü seyretmiş, Menderes’i eleştiren sözlerini hayretle karşılamıştım; “Keskin sirke küpüne zarar verir, bu adam kendi başını yiyecek.” DP-CHP cepheleşmesinin yaşandığı bir ortamda DP’li babamın bu sözleri beni çok etkilemiş ve sarsmıştı; ihtilal olup Menderes idam edilince bu sözlerin anlamını şuur altıma kazıdım ve hiç unutmadım.
Babam CHP’ye OY vermemiştir ancak Menderes’e gönlü kırılmış, güveni sarsılmıştı. 1965’te lise öğrencisi olarak Türkeşçi (Menderesi asan adam olarak andıkları) oluşuma hiç itiraz etmedi, 1969’dan sonra da siyasette hep peşimden geldi…
AKP seçmeninde böyle bir hava sezdim! Hatta daha da ötesi sebebini söylemeye hicap ettikleri bir öfke kabarması da oluşmuş. “İstikrar”, “Beka meselesi”, “Biz çözeriz, güç bizde”, “Bölücülerle iş birliği yapan hain muhalefet” gibi benzeri nutuklar artık serinletmiyor, gülümsetmiyor, yüzler asık!
Memleketim Kırıkhan’da (Hatay) Cumhur ittifakı Büyükşehir adayına destek verilmesi gerektiğini gerekçeleri ile anlatmaya çalıştığımda aldığım tepkiler bunun işaretiydi…
“Sınırlarımızın hemen ötesinde savaş var, üçüncü dünya savaşı hazırlıkları yapılıyor; ülkemizde siyasi istikrar önemli”, “yaşanan deprem enkazını ancak devletin/iktidarın gücü ile kaldırabiliriz”, “bu seçim de kendiniz için OY verin; Cumhur İttifakını seçin” mealindeki sözlerime; eski bir siyasetçi olarak bilirim, anlarım; muhataplarımın yüzlerindeki, tebessüm, gözlerindeki “pırıltı” hiç hayra alamet değildi…
Üç dönem milletvekilliği yapan Cumhur İttifakı adayının kendi köyünde yapılan açık hava toplantısında daha önce benim de çok OY aldığım vatandaşlar, çok hazin bir umursamazlık içinde konuşmaları dinlediler; inanmadıkları belliydi. Telefonda “Halimizi bilmiyor musun, sana yakışmadı Mehmet bey” sitemi bunun ifadesiydi…
Arkadaşlarım, akrabalarım, “Lütfen bize baskı yapma, artık yeter dayanacak gücümüz kalmadı, her defasında bir gerekçe bulunuyor, ikna oluyoruz; değişen bir şey yok, daha kötü duruma düştük, çok ısrar ederseniz sandığa gitmem” gibi bir tepki, artık umumileşmiş bir ortak tavra dönüşmüş durumda. Cumhur İttifakı adayları ve yetkilileri de bu durumun farkın olmalılar ki çok çalışıyorlar; 2019’u unutmamışlar, 1989’da ANAP’ın yerel seçim hezimetinin 10 yıllık iktidarını nasıl bitirdiğini biliyorlar. Sayın Cumhurbaşkanı, çaresiz, “Bu son seçimim, lütfen” diyerek duygu sömürüsü yapmak zorunda kalıyor; deprem bölgesi Hatay’da sonuç bu; seçim ortada…
Mersin’de durum biraz farklı; özellikle Büyükşehir adayı olarak belirlenen Serdar Soydan, siyasi sicili temiz, sosyal ilişkileri seviyeli, güler yüzlü, amatör bir kişilik; özellikle Mersin merkezde sempati ile karşılanmış; avantajlı görünüyor. Toroslar ilçesinde Dr. Ali Öz, doktor ve milletvekili olarak herkese dokunmuş bir kişi. Tarsus’ta inşaat mühendisi, eski belediyeci Mahmut Tat ve Akdeniz ilçesinde Mustafa Gültak, mevcut belediye başkanı olarak yaptığı sosyal ve üretken belediyeciliğin karşılığını kazanarak alacak gibi görünüyorlar. Mersin’nin batı bölgesi ilçelerinde zaten uzun yıllar devam eden MHP belediyeciliğinin memnuniyeti devam ediyor.
Ancak, sorunlar ve sorular aynı!
Sanki yerel seçim değil; ülke siyaseti yargılanıyor. Seçmen, kendi gerçeğinden hareket ediyor; bu iktidar sürecinde kaybettiği varlıklarını, içine düştüğü durumu, gündelik hayatında yaşadığı sorunların sebep ve sorumlularını sorguluyor, geleceğin iyi olacağından umudunu kaybetmiş; söylenenlere, vaat edilenlere söyleyenden bağımsız olarak inanmıyor.
Özellikle, dar ve sabit gelirliler, çiftçiler, işçiler, emekliler, memurlar özellikle de kadınlar ve gençler hayat pahalılığı altında ezilmiş durumda; çok karamsar ve öfkeli…
Çok kazananlarla veya emeksiz kazananlarla dar gelirliler, aynı sokakta ateşle barut misali patlamaya hazır birlikte yaşıyorlar; gelir dağılımı adaletsizliği bir beka sorununa dönüşmüş durumda.
BENCE
Böyle bir havada seçime gidiyoruz;
Cumhurbaşkanı, "Elbette yaşanan sorunların farkındayız. Emekli aylıklarına ülkenin tüm yatırımlarını durdursak, eğitim ve sağlık harcamalarının tümünü buraya aktarsak ve kamu çalışanlarına maaş vermesek de istenilen zammı yapamayız”; Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, "2024 yılında kimse bana bir şey istemek için gelmesin, para yok, " diyorsa seçmen kızmasın da ne yapsın!
31 Mart, AKP için ZOR SEÇİM…
Toplum için “Kurtarıcı Lider”den kurtulmak için SON SEÇİM!