Haldun Solmaztürk
“Boşuna uğraşmayın!.. Atı alan Üsküdar’ı geçti”
“Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür” lafı Muallim Naci’nindir. ‘İnsan belleği engellidir—unutur’ anlamındadır. Çabuk, kolay ve de hepten unutuyoruz.!
Altı yıl önce bugünlerde halk oylamasına gitmiştik. Meclis ve propaganda süreçleri, Anayasa ve siyasi ahlak dışı uygulamalarla zaten sakatlanmıştı. 16 Nisan oylama süreci daha da beter oldu.
Birisi o gece, balkondan bas bas bağırıyor, aklınca meydan okuyordu: “Boşuna uğraşmayın, boşuna uğraşmayın.! Atı alan Üsküdar’a [a.b.] geçti. Haberiniz yok.!”
Henüz Yüksek Seçim Kurulu bir açıklama yapmamışken bizim nereden haberimiz olsun.?
Ama onun haberi (!) vardı.!
Bir saat sonra da YSK Başkanı aceleyle—onu teyiden—açıkladı: “Evet ve hayır oyları arasındaki fark 1 milyon 252 bin 361. Bu sonuçlara göre halk oylamasında evet çıkmıştır”.
Sadi Güven adındaki muhteremin açıklamasında şaşırtıcı bir ayrıntı da vardı; “Oy pusulası ve zarfların dışarıdan getirilerek kullanıldığı kanıtlanmadıkça, mühürsüz pusula ve zarfların ‘geçerli sayılmasına’ karar verilmiştir. Maç [a.b.] oynanırken kural değiştirmedik. Bu karar ilk kez bizim kurulumuzun aldığı bir karar da değildir” diyordu.
Kısa sürede anlaşıldı ki YSK başkanı yalan söylüyordu. Maç oynanırken—oylama devam ederken—kural değiştirmişlerdi ve daha önce benzer koşullarda alınmış bir YSK kararı yoktu.
Nasıl olsun ki? Yaptıklarının kanunun açık hükmüne aykırı olduğu açıktı—tam kanunsuzluktu.
Oylama ‘devam ederken’, bazı ilçe seçim kurullarından ‘bazı’ sandıklarda mühürsüz oy pusulası ile oy kullandırıldığı bilgisi ‘şifahi’ olarak ulaşmış. AKP’nin YSK temsilcisi de, dilekçe vererek, “Mühürsüz pusulaların ve zarfların geçerli sayılıp sayılmayacağı yönünde, ivedilikle bir karar verilmesini” istemiş. Onlar da böylesine soyut bir iddia üzerine “YSK tarafından gönderildiğine şüphe bulunmayan hallerde, sandık kurullarının ihmali sonucu mühürlenmeyen oy zarfı ve oy pusulası ile kullandırılan oyların geçerli kabul edilmesi gerektiğine” karar vermişler.
AKP temsilcisi dilekçeyi 16:10’da veriyor; YSK saat 16:45’de—oy verme sürerken—karar veriyor ve o karar 16:50’ de sandık görevlilerine bildiriliyor. Bunlar olurken ne il ne de ilçe seçim kurullarından YSK’ya ulaşmış hiçbir sonuç ya da bilgi yok.
Aslında, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun “Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan, … birleşik oy pusulaları geçerli değildir” diyor. YSK’nın kendi kararları da böyle; eğitimlerde anlatılıyor, hatta o sabah 05.58’de de son bir uyarı yapılıyor.
YSK kendisini yasama organı—TBMM—yerine koyarak aldığı keyfi kararla kaç sandıkta, kaç oy pusulasının mühürsüz olduğunun tespit edilmesi ve mühürsüz—geçersiz—oy pusulası sayısının seçim sonucuna etki edip etmediğinin tespiti imkânını da ortadan kaldırıyor.
İtirazlar, uydurma—hukuki geçerliliği ve mantık zemini olmayan—gerekçelerle reddediliyor.
Halk oylamasında yaşananlar sadece bu vahim ve açık Anayasa/yasa ihlaliyle sınırlı değil.
Birçok yerde, oy torbalarından eksik oy pusulası ve zarf çıkıyor, yani bazı pusulalar kayıp.!
Yalnız “TERCİH” mührünün kullanılması gerekirken bazı torbalardan “EVET” mührü çıkıyor.
İçişleri Bakanı, kanunsuz ‘yetki’ kullanarak sayım döküm işlemleri esnasında seçmenlerin sandık alanına sokulmayacağına—yani gizli (!) sayım yapılacağına—ilişkin genelge yayınlıyor.
Bazı il ve ilçelerde seçmenler—Meclis’te olduğu gibi—açık oy kullanıyor ya da açık oy kullanmaya zorlanıyorlar.
Oylama günü bazı basın yayın organları propaganda yasağına uymuyorlar.
YSK tarafından hemen hiçbir önlem alınmadığı gibi şikayetler geçiştiriliyor, savsaklanıyor.
YSK’nın ‘tarihi’ kararına sadece bir üye—Cengiz Topaktaş—karşı çıkıyor, “Bu karara katılmıyorum. Yasanın kurallarının ‘harfiyen’ uygulanması gereklidir. YSK ilk defa bir seçimin devamı sırasında böyle bir karara imza atmış, bu kararı—halk oylaması sonucunu—tartışmalı hale getirmiştir. Seçimlerin iptali yolundaki başvurunun kabulüne karar verilmesi gerekir” diyor.
Ama edilmiyor.!
Çünkü YSK’yı atayan irade öyle istiyor; bize de ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti!” diye nanik yapıyor.
Gözümüzün içine baka baka, küstahça, Anayasa ve yasaları çiğnemeyi olağan hale getirdiler.
Altı yıl önce Üsküdar’a aşırdıkları at bizim atımızdı.!
Bugün yine yapabilirler—yapabilirlerse.!
Üstelik şimdi seçimden çok daha fazlasını kaybedeceklerini biliyorlar; deneyeceklerdir.
Bu sefer irademize, onurumuza, çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceğine sahip çıkmalıyız.
Artık Köroğlu’nun Kırat’ını Bolu’ya geri götürme zamanıdır.