Bir şarkı elbette her şeyi değiştirmez. Ve elbette her şey kendiliğinden düzelmez ve geçmez. Dertlerin bitmesi, hayatın güzelleşmesi için umutla beklemek yetmez. Çalışmak, çaba sarf etmek, umut ettiğimiz güzel günlere doğru yürümek de gerekir. Fakat umut ettiğimiz güzel günlere doğru yol alırken yorulduğumuz, kırıldığımız anlar olur ve o anlarda omuzumuza dokunan bir ele ve “hadi” diyen birine ihtiyaç duyarız. Çöktüğümüz yerden başımızı kaldırıp yanımıza yöremize baktığımızda aynı yolda yürüyen, aynı hissi duyan başkalarının olduğunu görmek, umutlarımız azalmış ve yorulmuşken başkalarını ayakta ve diri görmek yolda yürüme azmimizi güçlendirir, bizi tazeler.
Yaşadığımız günlerin, oluşan siyasi ve toplumsal iklimin yarattığı yorgunluğu, yılgınlığı yıkıp geçti Tarkan. Elimizden alınan neşeyi bize geri verdi ve bizi tazeledi. Bakmayın siz iktidar çevrelerinin küçümsemelerine, her taşın altında dış güç aramalarına ve “işiniz şarkıya, Tarkan’a kaldı” demelerine. Onlar da oluşan etkinin farkında. Sanatın, şarkının gücünü, özellikle de tüm toplumu saran popüler kültürün yapabileceklerini çok iyi biliyorlar. Bunu bildikleri için camide mikrofonu eline alıp dil koparmaktan bahsettikten iki gün sonra kast edilenin Sezen Aksu olmadığı söylenmek zorunda kaldılar.
İktidarın tepkileri anlaşılabilir ama işin ilginç yanı şarkının yarattığı etkiyi küçümseyen ya da azaltmaya çalışan muhalefet kesimleri de oldu. Oysa toplumda oluşan diriliğin iktidar çevrelerine yarayıp onları “konsolide” edeceğini söyleyerek “az yavaş olun” diyenler asıl “konsolide” olanın toplumsal muhalefet olduğunu görmeli. Çünkü karamsarlıktan çıkmak, umutla geleceğe bakmak otoriter siyasetçilerin değil özgürlükten ve demokrasiden yana olanların lehine bir hava yaratır.
Siyasi iktidar, bir kez daha “fikren iktidar olamamanın” yarattığı etkiyle karşı karşıya. Yanında yakınında yer alan sanatçıların, düşün insanlarının, gazetecilerin tümünün toplum nezdinde yarattığı havanın ve etkinin dört dakikalık bir şarkıyla yıkılıp atıldığını görüyor. Hamasetle, sözde kahramanlık hikâyeleriyle, milyonlarca lira harcanarak yapılan saçma sapan “tarihi” dizilerle yaratılan iklimin iki göbek atımı kadar ömrünün olduğunu görmek acı olsa gerek. Sanatsız kalmanın sadece bir milletin değil bir siyasi hareketin de hayat damarlarından birisini kopmuş hale getirdiğini anlamış olduk.
Belki son sözleri “endişeli muhaliflere” söylemek lazım: Merak etmeyin, bir şarkı yazıldı ve insanlar umutla doldu diye kimse her şeyin bittiğini, siyasi iktidarın gittiğini ve güzel günlerin geldiğini sanmıyor. Çünkü Hasan Hüseyin’in dediği gibi biliyoruz, “şiirle şarkıyla olacak iş değil bu/ dalda narı/ tarlada ekini kızartmaz güvercin gurultusu/ ama yine de/ dişler arasında bıçak gibi parlar kavgada/ şiirin doğrultusu.”
O nedenle güzel günler için mücadeleye de, yorulup yılana el uzatmaya da, şarkı söylemeye de, şiir okumaya da devam edeceğiz. O halde hadi, yürümeye devam…