Serhat Güvenç
YANGIN SÖNDÜRME UÇAĞI İÇİN DAHA NE KADAR BEKLERİZ?
İstanbul’dan Selanik’e uçtuğunuzda, havalanında askeri hangarlar da görürsünüz. Bu hangarlar Yunan Hava Kuvvetleri 338’inci özel Harekât ve Yangın Söndürme Filosu’nun CL-415 uçaklarına aittir. Bu ülkede her türlü yangına havadan müdahale Yunan Hava Kuvvetleri’nin sorumluluğundadır. Yunanistan için yangınla mücadele ciddi iştir ezcümle.
Türkiye’de yangın söndürme uçağı filosu oluşturma girişiminin geçmişi 1998’e dek uzanır.
Haksızlık etmeyeyim, Türk Hava Kurumu (THK) yıllarca elindeki tarımsal ilaçlama uçaklarıyla yangınlara havadan müdahale etmişti. Ama bu uçaklar özel olarak yangın söndürme görevi için tasarlanmış olmadıkları için etkileri sınırlıydı.
1998’de Türk Deniz Kuvvetleri hizmetten çıkardığı 15 adet S-2E Tracker Deniz Karakol (D/K) uçağını Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TAI) tarafından yangın söndürme uçağına dönüştürülmek üzere hibe etti.
TEMA Vakfı da projenin paydaşıydı. Askeri görevleri sona eren uçakların yangın söndürme uçağına dönüştürülerek yeni bir yaşam ve göreve kavuşmaları son derecede olağandır.
Bu uygulamaların en yaygın olduğu ülke ABD’dir. Sinema meraklıları hemen anımsayacaktır, Steven Spielberg’in “Always” filminde bu tür uçaklarla uçan pilotlar hikaye edilir.
S-2E’ler uzun süredir bu ülkede S-2T Turbo Tracker yangın söndürme uçağı olarak görev yapmaktaydı. Kayseri 2. Hava İkmal ve Bakım Merkezi’nde çalışır durumda muhafaza edilen S-2E’ler arasından TCB-850 kuyruk numaralı uçak, projenin prototipi olarak seçildi.
Kamuoyu ve medyanın yoğun ilgisini çeken bir karayolu seyahati sonrası TAI’nin Akıncı’daki tesislerine getirildi. Aşağı yukarı bir yıl süren çalışmalar sonunda, “emekli bahriyeli” baştan aşağı yenilenmiş bir yangın söndürme uçağı olarak görücüye çıkmaya hazır hale gelmişti.
TCB-850, bahriyeli geçmişine hürmeten TC-850 sivil tescilini almıştı. Proje ülkenin müzmin bir sorununa bir hayli ekonomik ve olabildiğince “yerli ve milli” çözüm hedefliyordu. Yangın söndürme uçağı S-2E TC-850, 6 Nisan 1999’da ilk uçuşunu yaptı. Ağustos 1999’da kamuoyuna tanıtıldı. Uçak sadece su değil, yangın bastırıcı kimyasallar da atabiliyordu. Ki bu kimyasallar sadece yangını söndürmekle kalmıyor, gübre türevleri oldukları için yanan alanların yeniden yeşermesine de katkı bulunuyordu.
Kısa süre sonra bu tek uçak büyük bir sorumluluk üstlenmek durumunda kaldı. 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin tetiklediği İzmir Tüpraş Rafinerisindeki yangına havadan müdahale için elde başka hava aracı yoktu.
TC-850 uzunca süre inatla ve tek başına o yangında alevlerle mücadele etti.
Düşünün elde tek bir uçak var. O da bir prototip. Pilotu da Amerikalı.
Her an patlama riski olan bir yangına müdahale için tereddüt edilmedi. Bu uçağın TV’deki ekranlarına yansıyan görüntüsü aklıma kazındı. David ve Goliath’ı çağrıştıran görüntülerdi.
Kısa süre sonra Türkiye’nin yardım çağrılarına karşılık bir dizi ülke yangın söndürme uçaklarını gönderdiler. Türkiye’ye gelen yabancı yangın söndürme uçaklarının arasında Yunan Hava Kuvvetleri’nin CL-415’leri de vardı.
Yunanistan’ın bu deprem sırasında Türkiye ile gösterdiği dayanışma iki ülke halkları arasında buzların hızla erimesine yol açtı. Uzun yıllar Türk-Yunan sorunlarını çalışmış biri olarak Yunan Hava Kuvvetleri’nin bir çatışma durumunda muhtemelen öncelikli hedefleri arasında yer alacak bu rafinerideki yangını söndürmek için seferber olması bana çok çarpıcı gelmişti.
Peki, TEMA’nın da desteklediği projenin akıbeti ne oldu?
TC-850, 1999 ve 2000 yıllarında Ankara ve İstanbul’daki havacılık etkinliklerine katıldı. Büyük ilgi gördü. AIREX 2000’de ben de gösteri uçuşlarından birine katıldım. Bana bir şapka ve hoş bir uçuş anısı kaldı. Projenin arkası gelmedi.
Deniz Kuvvetleri’nin hibe ettiği uçakların 14 tanesi çürüdü gitti.
TC-850 ise yangın söndürme uçağı olarak rağbet görmeyince, TAI bu uçağa üçüncü bir yaşam kazandırdı. ANKA İHA teçhizatı üzerine monte edildi ve teçhizat tecrübe uçağı (test bed) olarak kullanıldı.
En son Türk Deniz Havacılığının 100’üncü yıl kutlamaları sırasında (2014) eski evi Topel Deniz Hava Üs Komutanlığı’nda gördüm. Hâlâ uçuyorsa şaşmam. Öylesine dayanıklı bir platformdu.
TAI-TEMA yangın söndürme uçağı projesinin üzerinden 20 yıl geçti. Yangın söndürme uçağı o zaman da acil ihtiyaçtı, bugün de öyle.
Rahmetli babam bir işi sürüncemede bıraktığımda, “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” derdi.
Sanırım halimiz budur.
Kendimi tekrar etme pahasına özetleyeyim. Tüpraş Rafinerisi yanarken elde tek bir yangın söndürme uçağı vardı. Tereddütsüz sahaya sürüldü. Yangını söndürmek için Yunanlıların “bile” yardımını tereddütsüz kabul etmiştik.
“Eski” ve “yeni” Türkiye arasındaki çarpıcı fark bu iki konuda karşımıza çıkıyor.
THK’nin elindeki dokuz CL-215 yangın söndürme uçağı uçurulmuyor (ya da uçurulamıyor); Ankara özellikle Avrupalı müttefiklerinden yangını söndürmek için yardım talep etmeye son ana dek direndi. İspanya ve Hırvatistan’dan CL-415 yangın söndürme uçakları dün geldi.
1999, “Eski” Türkiye’nin idari kapasitesinin en zayıf olduğu dönemdi.
“Yeni Türkiye” afetle mücadelede şu ana dek maalesef “Eski Türkiye”den pek de parlak bir sınav veremiyor.