Artık fikren marjinal hale gelmiş bir siyasi partinin çözülmesinin yarattığı etkileri, çalkantıları yaşıyoruz. Hayatın, toplumun, ülkenin ve dünyanın gerçeklerinden kopmuş, sorunlara çözüm üretecek kadrolarını ve enerjisini yitirmiş, sembollerle siyaset yaparak çıkış arayan bir siyasi hareketin geldiği hazin noktadayız. Kendi değerlerini, sözlerini, ilkelerini ve hatta icraatlarını yok eden, kendi kendisiyle çatışan iktidarın, çözülmeyi önlemek, hiç değilse yavaşlatmak için panik halde verdiği kararların hayatımızda yarattığı etkileri yaşıyoruz.
Yıllarca parti kapatmaya karşı olduklarını söyledikten sonra sırf küçük ortaklarını memnun etmek için kapatma davası açılmasını sağlamak ancak böylesi bir savrulmanın sonucu olabilir. Koalisyon ortağının kongresine kutlama mesajı yerine parti kapatma iddianamesi göndermenin başka türlü izahı mümkün olabilir mi?
20 ayda üç kez TC Merkez Bankası başkanı değiştirmek, kendi kadrolarının oluşturduğu ekonomi politikalarını bile inkar etmek bu çaresizliğin sonucu değil midir? “Faiz mi enflasyona yol açar, enflasyon mu faize neden olur” sığlığında tartışılan ekonomi politikalarını bu sığlıkta dahi tutarlı şekilde sürdürememek sadece beceriksizlikle açıklanabilir mi?
Siyasi iktidar bir süredir kendisini var eden geniş kitleleri elinde tutmaya çalışmaktan vazgeçti. Ortalama Anadolu insanın yaşam tarzını, beklentilerini yok saydı. Kendi tabanında dahi azınlıkta olan bir kesimin duygularını okşayan, sembolleri öne çıkaran eylemlere girişti. Taksime cami yapmak, Ayasofya’yı ibadete açmak ve şimdi de İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak. Tüm bunların çözülmeyi durdurmayacağını bilse de çözülmeyi yavaşlatmaya, zaman kazanmaya çalışıyor. Kazandığı bu zamanda toplumun sorunları için çözüm üretmek yerine iktidarına tehdit oluşturan muhalefet bloğunu kıracak hamleler yapmaya çalışıyor. Kendisini büyüterek iktidarda kalmak yerine muhalefeti küçük parçalara ayırarak iktidarda kalma yolunu seçiyor.
Tarih bize göstermiştir ki bu yol çıkmaz yoldur. Halkın işsizlik, yoksulluk, adalete susamışlık, eğitimsizlik, gelecek kaygısı gibi temel sorunlarına çözümler üretmek yerine hamaset üretenlerin iktidarı sürekli olmamıştır. Kendisini büyütmek yerine öteki gördüklerini küçültmeye çalışanların gidişi hızlanmıştır. Kendisinden başka herkesi hatta kendi içindekileri bile terörist görenler, bizi kutuplaştırarak ayrıştıranlar, toplumun sağduyuyla oluşturduğu cevapla karşı karşıya kalacaklardır.
Kendilerinin öncülüğünde hazırlanan, ilk imzasını bizzat attıkları, ülkemizin en önemli şehrinin adını taşıyan İstanbul Sözleşmesi’ni gece yarısının karanlığında, TBMM’yi hiçe sayarak ve Anayasa’ya açıkça aykırı şekilde kaldırdığını iddia etmek de bu sonu değiştirmeyecektir.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmaya çalışmak kadına yönelik her türlü şiddet ve ayrımcılıkla mücadele etme, kadını ve erkeğiyle özgür bir ülkede yaşama arzumuzu azaltmayacaktır. Toplumun yarısına yönelik saldırıları önlemek için düzenlenmiş, insanlığın ortak aklıyla oluşturulmuş bir metni tek bir kişinin kaldırmasını kabul etmeyecek, her türlü ayrımcılıkla mücadele edeceğiz. İstanbul Sözleşmesi’nden de birlikte mutlu bir gelecek kurma ülkümüzden de vazgeçmeyeceğiz.