Serhat Güvenç

Serhat Güvenç

TÜRKİYE’NİN GİRİT’İ NE YANA DÜŞER?

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar Türkiye’nin ilk partisini teslim aldığı ve denediği S-400 Hava Savunma Sistemi konusunda yaptığı son açıklamayla güvenlik yazınına “Girit formülü” kavramını kazandırdı. Girit’in tarihsel, kültürel ve toplumsal birçok ayırt edici özelliği var. Aslında S-400 ve Girit denince benim aklıma ilk, sevgili meslektaşım Dr. Sıtkı Egeli geliyor. Kendisi savunma ve silah sistemleri konusunda bilgisiyle sivrilmiş bir uzmandır. Türkiye’nin hava savunma sistemi ve bağlı olarak balistik füze yeteneği edinme çabalarını en uzun süredir ve yakından izleyen yetkin bir isimdir. Üstelik Giritli mübadil bir ailedendir. Aslında Girit formülünün ima ettiği çıkış yolu, S-400’lerin tartışma gündemimize girdiği tarihten beri değişik vesilelerle dile getirilmişti. Dostum Aydın Selcen, beni konuk ettiği hemen her programda “Bu füzeleri Türkiye dışında bir yere konuşlandırabilir miyiz?” diye sorar. Zira ABD, F-35 ve S-400’ü aynı “ekosistem”de var olamayacak iki silah sistemi kabul etmektedir. Burada kastedilen, Türkiye’yi de içeren NATO hava savunma/balistik füze savunma mimarisidir. ABD’nin şiddetli muhalefetinde zaman içinde yumuşama olmadığı gibi, Biden’in seçilmesi sonrası Washington’da S-400’leri Türkiye-ABD ilişkilerinde “varoluşsal” bir mesele olarak değerlendirme eğilimi güçlendi. Akar’ın Girit formülü bir bakıma düşünüşündeki sürekliliğe işaret ediyor. Daha önce S-400’lerin Ankara’da, F-35’lerinse Malatya’da konuşlanacakları için birbirleriyle etkileşimlerinin olmayacağını ileri sürmüştü. Türk hava sahasının bölünmesini ima eden bu iddia gerçekçi değildi. Hava harekatı bakımından tüm Türkiye tek bir hava sahasıdır. Geçmişte coğrafi komutanlıklar (1. ve 2. Taktik Hava Kuvvetleri) arasında bu sorumluluk paylaşılmış olsa da Muharip Hava Kuvvetleri’nin kuruluşu bu uygulamayı bitirmiştir. Akar’ın uzun süredir dile getirdiği bir diğer husus da S-400’lerin Türk ve NATO hava savunma mimarisine entegre edilmeyeceği ve “stand alone” (müstakilen) işletileceğiydi. Girit formülü aslında “stand alone” işletme modelinin bir uzantısıdır. Yeni olan Türk S-400’lerinin gerektiğinde aynı Yunan S-300’leri gibi NATO eğitim ve tatbikatları için tahsis edilme olasılığıdır. Bu seçeneğin Rusya’nın hoşuna gitmeyeceği açıktır. Genel görüş Rusya’nın Türkiye’ye teslim ettiği S-400’lerin daha düşük yetenekli dışsatım modeli olduğudur. Dolayısıyla böyle bir tahsis durumunda S-400’lerin sırlarının tamamen ortalığa saçılmayacağı varsayılabilir. Ancak son tahlilde ABD ile ilişkileri düzeltmek adına, S-400’leri NATO eğitim ve tatbikatlarına tahsis etmek Moskova ile ilişkileri zora sokacaktır. Özetle Ankara 2017’de, düşük maliyetli ve az hasarlı bir çıkışa imkan vermeyen, stratejik bir karar almıştır. Şu ana dek S-400, Türkiye’nin savunma ve güvenliğine katkıdan çok, siyasi ve stratejik maliyet getirmiştir. Son olarak S-400 gibi pahalı bir sistemi müstakilen kullanmanın askeri sakıncalarına işaret etmek gerekir. S-400, normalde bir “kuvvet çarpanı” etkisine yol açmalıydı, ancak ülkenin ücra bir köşesinde (belki de denizaşırı bir üsse), diğer tüm sistemlerden yalıtılmış halde konuşlandırılması kuvvet böleni etkisi yaratacaktır. Askerler, hele havacılar “gayret birliği”ni önemserler. S-400’ler hava gayretinin bölünmesine neden olacağa benzemektedir. Eğer Girit formülü tutarsa, Türkiye’nin Girit’i ne yana düşer onu da bekleyip göreceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serhat Güvenç Arşivi