Haldun Solmaztürk
“Türkiye'nin demokrasi, hak ve özgürlükler konusunda bir sıkıntısı yok ki…!
Dışişleri Bakanlığı uzunca bir süredir, görev alanındaki hemen her sorunu ‘yok’ sayıyor.
Ya Cumhurbaşkanı’na hiç anlatmıyorlar ya da onun da işine öylesi geliyor ki o da yok sayıyor…
Bakan değişti ama kafa değişmedi.!
Böyle olduğunu geçen haftaki NATO zirvesinde bir kez daha gördük.
Sorunların başında Batı, yani ABD ve Avrupa ile ilişkiler var.
(Gerçi Rusya, İran ve Arap dünyası ile olan ilişkiler de çok sorunlu ama zaten onlar da yok.!)
Erdoğan’ın ‘durumsal farkındalık’ sorunu giderek derinleşiyor; arkadaşlar onu da yok sayıyorlar.
Bizimkiler NATO zirvesini -- tuhaf bir şekilde -- AB zirvesine dönüştürdüler—akıllarınca.
Herhalde NATO’dan olmayınca Avrupa Birliğinden bir zafer (!) hikayesi çıkarmaya çalışıyorlar.
Erdoğan’ın zirve sonrası basın toplantısı vardı.
Oralarda gazetecilerin eline soru tutuşturmak mümkün değil, çünkü onlar gazeteci…
O yüzden “Bunu yapmayın, Cumhurbaşkanı’nı yabancı basının önüne böyle atmayın’ diye bir yalvarmadığımız kaldı.! Ama ilgili arkadaşlar o sorunu da yok sayıyorlar…!
Bir gazeteci, “Avrupa Birliği ile ilişkileri canlandırmak için demokrasi ve insan haklarında ne gibi reformlar planlıyorsunuz?” diye soruyor.
El-cevap bombayı patlatıyor: “Görüyorum ki Türkiye’yi tanımıyorsunuz. Türkiye’nin demokrasi, hak ve özgürlükler konusunda bir sıkıntısı yok ki.! Hak ve özgürlükler noktasında eksik olan hiçbir şey söz konusu değil.!”. Terör örgütü [bile] “İstediği gibi at koşturuyormuş”…
Aynen böyle söylüyor—kelimesi kelimesine…!
Demokrasiye delil olarak son seçimlere ‘katılım oranını’ [a.b.] gösteriyor…
Bir yabancı gazetecinin “İsveç’in NATO’ya katılımına verilen onay Türkiye’nin AB’ye katılımı anlamına mı geliyor?” diye sorunca, “Ağzın bal yesin” [a.b.] diyor—mütebessim.
Temennisi (!) oymuş ki “Biz de—aynen o gazetecinin umutlandığı gibi—umutlanaymışız”.
“AB üyelik sürecimizin canlandırılması noktasında [Avrupa’da] ‘olumlu bir kanaat’ hakimmiş. [Çünkü] Ursula von der Leyen (AB Komisyon Başkanı) “Bazı şeyler söylemiş—kendisine”.
O da umutlanmış, bizlerin de umutlanmamızı bekliyor; bütün bu illüzyon onun için…!
Türkiye-AB müzakereleri 2007’den beri tıkanmış durumda—ne ileri gidiyor ne de geriye…
Ama arkadaşlar—Yok Hükmündedir Bakanlığı ile Propaganda Başkanlığı—yok sayıyorlar.
Geçen Ekim ayında çıkan ‘AB 2022 Türkiye Raporu’, Türkiye’nin demokratik kurumlarının çalışmasında ciddi aksaklıklar ve ‘başkanlık’ sisteminde yapısal bozukluklar olduğunu, kuvvetler ayrımının kalmadığını, demokrasinin seçimlerle sınırlı olduğunu vurgulamıştı.
Onu da yok saydılar—Bakan Bey epey atarlanmıştı.
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gözlem heyetleri, son seçimlerde 'kışkırtıcı bir dil kullanıldığını' ve 'ifade özgürlüğünün’ kısıtlandığını, Erdoğan ve iktidar partisinin ‘adil olmayan bir avantajla’ seçime gittiğini ve “demokratik bir seçim için gerekli koşulların yerine getirilmediğini” rapor ettiler ama onlar da yok sayıldı.!
Osman Kavala dört buçuk yıldır hapiste ama “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları bizi bağlamaz” deyip onları da ‘yok’ sayanlar Avrupa Konseyinin ‘ihlal sürecini’ de yok sayıyorlar.
Konsey Bakanlar Komitesi geçen ay Osman Kavala'nın Eylül ayına kadar serbest bırakılmaması halinde Türkiye için üyelikten ihraç da dahil bütün seçenekleri gözden geçireceği uyarısında bulundu.
Avrupa Parlamentosu, seçimler nedeniyle AB Türkiye kararını erteledi ama taslak raporda açıkça “Türkiye’de basın özgürlüğünde, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarındaki resmin iç karartıcı olduğu, Türkiyenin tüm dünyada her türlü otoriter uygulamanın ‘teşhir vitrini’ haline geldiği, iktidarda bu kötü durumu düzeltme konusunda bir siyasi iradenin olmadığı vurgulanıyor.
Ama o da yok hükmünde.!
Onlar—Erdoğan ve etrafındakiler—hala “Türkiye’nin demokrasi, hak ve özgürlükler konusunda bir sıkıntısı yok ki.!” havalarındalar…
Onların ‘yok’ saydığını ne Avrupalılar ne de Amerikalılar yutuyorlar ama onların hesabı başka…
İnce, şeytani kurnazlıkta, ayrıntılı hesaplar…
Pekiyi, bizim muhalefetimizden hiç bu konularda, örneğin Avrupa Birliği’nin son Türkiye Raporu üzerine dişe dokunur, tutarlı, anlamlı bir siyasi girişim gördünüz, duydunuz mu?
Hayır, duymamışsınızdır; çünkü onlar da yok sayıyorlar.
Durum budur…
Demem o ki iş yine bizlere düşüyor…!