İ. Bülent Çelik
Temassızlık var!
Komşu, asansörde: “Sen bilirsin abi, koca Facebook niye çökmüş?” diye sordu..
Hiç duraksamadan “temassızlık!” dedim.
“Temassızlık var!”
Sonra konu teknik olduğu için biraz daha açtım!
“Misal, bir temassızlık olsa bu asansör durur. Biz de temassızlık giderilene kadar burada kalırız!”
Komşu belirli belirsiz “mazallah!” dedi. Anlamış gibi başını salladı.
Anladı mı bilmem!
· · ·
Bizim çocukluğumuz “radyo” dönemi çocukluğuydu.
Televizyonu, çocukluk dönemimizin sonuna doğru yakaladık..
İletişim modeline göre tasnif edersek, daha iyi bir isim bulana kadar bizimkine “radyo kuşağı” diyelim.
· · ·
Evlerdeki efsane cihaz radyoydu.
O kutunun içinde minik insancıkların yaşadığını, şarkı söylediğini, radyo tiyatrosu oynadığını hayal eden çocuk sayısı hiç de az değildi.
Efektör Korkmaz Çakar’ı radyonun içinde görmek için bıçakla arka kapağını kanırttırken yakalanmıştım..
Terlik, kulağımın dibinden vınlayarak geçip, adeta bowling topu gibi vitrindeki kesme cam kadehlerin ortasına daldı.
Pencereden kaçıp akşama kadar kayboldum. Neme lazım!
· · ·
O zamanlar nedense radyolar sık bozulur, her mahallede bir radyo tamircisi bulunurdu.
Bozulan ve tamirciye gelen radyoların neredeyse tamamının arıza tespiti başlıkta olduğu gibi ifade edilirdi.
“Temassızlık var!”
· · ·
Ben, mahalledeki radyocuya çırak olarak girdiğimde, ustanın, her önüne getirilen radyonun hastalığını belirtirken kullandığı bu “temassızlık var!” sözünü, müşteriyi savuşturmak için uydurduğu bir kaçış cümlesi şeklinde algılamıştım.
Sonradan anladım ki kazın ayağı hiç de öyle değilmiş!
· · ·
“Temassızlık” bir genel kavrammış.
Felsefi, filozofik bir terimmiş.
Her kötülüğün, her yanlışlığın her yamukluğun ana nedeniymiş temassızlık.
Temassızlık ve dolayısıyla iletişimsizlik!..
Sadece radyoda değil, eğitimde, siyasette, ticarette, ailede, arkadaşlıklarda bozukluğun en başat nedeni temassızlık ve onun yarattığı iletişimsizlik.
Masanın üzerinde yeterli bilgi varsa ve masada bir süzme salak yoksa kavga çıkmaz!
· · ·
Çare tabii ki temasın sağlanması ve iletişimin açılması…
Misal, yüzyüze eğitim temastır.
Altı muhalif partinin bir araya gelmesi temastır.
Putin ile Erdoğan’ın iyi kötü, bir araya gelmesi temastır.
Ama Biden ile görüşememek temassızlıktır!
Esed ile görüşmemek de temassızlıktır..
Temas olmazsa iletişim olmaz.
İletişim olmazsa sorunlar çözülmez!
Radyo çalışmaz!
· · ·
Gelelim Facebook’a!
Facebook çökmüşse inanın ki bir yerde bir temassızlık ve haliyle iletişimsizlik vardır!
Temassızlık olmasa niye çöksün?
“Bölücü Kebapçı” olayını açıklıyorum!
Biliyorsunuz, Meclis açılınca salı günleri partiler kendi meclis grupları ile grup toplantısı yapar.
Grup toplantısında parti lideri karşı cenahtaki partilere verip veriştirir, lafın kuyruğunu bağlar, alkışını alır..
· · ·
Önemli bir, ‘haftalık rutin vazifeyi’ eda etmenin mutluluğu ile gevşenir. Ardından, partidaşlarla yemeğe gidilir.
Çünkü yemekte lidere, parti ileri gelenleri tarafından, o haftaki konuşmasına istinaden ‘macun’ faslı eda edilecektir.
· · ·
“Başkanım, konuşmanız fevkalade güzeldi!”
“Sayın Başkanım hele o ‘soğanın cücüğü’ benzetmenizle taşı tam gediğine koydunuz!”
Başkanım şöyle, başkanım böyle, denilerek, başkan fırından yeni çıkmış beşlik simit kıvamına getirilecek, bir haftada doğal yollarla kırışan egoya son ütü yapılacaktır!..
· · ·
Sonra tabii ki parti kesesinden, gelsin kebaplar, gitsin haydariler, künefeler, şalgamlar…
Mideler haftalık babından tıka basa doldurulacak ve ertesi Salı gününün yolu gözlenecektir.
· · ·
Devlet Bey’in sarfettiği, “Teröre yardım ve yataklık yapan bölücü kebapçıların işsizlikte payı vardır” cümlesininin hazırlık aşamasına dönelim.
· · ·
Metin, prompter için hazırlanırken bırakın kahvaltı yapmayı, bir fincan çayını bile bile içememiş metin yazarının içinden:
“lan arkadaş, acayip acıktım, konuşma bitince yine kebapçıya gider, bir büryan kebabı ile bir künefe gömeriz!” filan diye düşünceler geçerken “terörist” kelimesi yerine, beyninde, kafatası çeperlerine vurarak dolaşan “kebapçı” kelimesini sehven metine ilave etmiş dolayısıyla cümle “…bölücü teröristlerin…” yerine “bölücü kebapçıların işsizlikte payı vardır!” şeklinde hitama ermiştir.
· · ·
Grup toplantısında sayın Başkan; bir yandan akan metni, bir sağ prompterden, bir sol prompterden, kaçırmadan takip edip, sanki prompterdan okumuyor da ezberden sallıyormuş gibi doğal görüntü vermeye, öte yandan da vurguları, duraklamaları, iniş ve çıkışları eksiksiz yapmaya çalışırken; biraz yaşın da verdiği bir şuur şerbet durumu ile oradaki ‘kebapçı’ kelimesinin sakil duruşunu kavrayamamış, evvel allahın izniyle kaptırıp yürümüş sonra fark etse de geri dönmemiş, “varsın bu hafta da böyle olsun!” demiştir.
· · ·
Grup toplantısının hemen ardından, daha ekip kebapçıya bile vasıl olmamışken, “kebapçı” hadisesinden tezvirat üretmeye çalışan bazı güdük akıllılar, bazı kaos failleriyle kargaşa figüranları, son kozlarını oynamak üzere tekrar nifak sahnesine çıkmışlardır.
Hadise bundan ibarettir.
Cebirsiz Anayasa suçu
Mustafa Mutlu bir tweet atmış. Tweetinde diyor ki: “Anayasaya göre, Anayasa’nın ilk dört maddesinin değiştirilmesi teklif bile edilemez. Ama bu adam ediyor. Daha doğrusu, ettiriliyor. Yani anayasal suç işliyor, işletiliyor!”
· · ·
Mustafa, devam ediyor!
“Bu ülkede bir tane yürekli savcı yok mu?
Eğer yoksa, eğer bu açık suça bile soruşturma açamayacaklarsa ünvanlarının başındaki o “Cumhuriyet” sözcüğü hepsine haram olsun!” diyor.
Ben de altına imzamı atıyorum…
· · ·
Mustafa bu tweette kimi kastediyor?
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkan Vekili İsmail Kahraman’ı!
Kültür Bakanlığı yapmış, Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yapmış, şimdi de ‘YİK’ üyesi.
Yani Cumhurbaşkanının akıl danıştığı en yüksek kurulun elemanı!
· · ·
İsmail Kahraman, sadece “değiştirilmesinin teklif dahi edilmesi suç sayılan Anayasa’nın başlangıç maddelerinin değiştirilmesini teklif ederek suç işlemekle kalmıyor; Terörle Mücadele Kanunu’nun birinci maddesine göre de suç işliyor!
Birinci madde: “cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmeye kalkmayı” terör olarak tarif ediyor..
Vaktiyle 25 yaşındaki gençlerini, “Anayasayı değiştirmeye teşebbüs ettiler” diye idam eden bu devlet Kahraman’ın yeni kahramanlıklarını tiyatro izler gibi izliyor.
· · ·
Her ne kadar İsmail Kahraman’ın fiilinde “Terör, cebir ve şiddet” eksikmiş gibi görünse de bulunduğu makam ve mevkiler suça şamil fiili gerçekleştirmek için şiddet ve cebir kullanmaya ihtiyaç bırakmıyor!
· · ·
Otobüste, en arkada oturan yolcu: “şimdi otobüsü uçurumdan aşağı atayım da görün!” tehdidini yaparsa onu o kadar ciddiye almayabilirsiniz!
Ama aynı cümleyi otobüsün şoförü kurup duruyorsa aynı rahatlığı gösterebilir misiniz?
Büyükada iskelesi bir sembol
Yönetiminde, bizim Bilal oğlanın da bulunduğu TÜGVA’nın, önceki Büyükşehir Belediyesi’nden “ballı kiralama usulü ile” 10 yıllığına kiralayıp, protokole aykırı şekilde başka bir işletmeye ticari olarak devrettiği ‘Büyükada İskelesinin üst katı’ meselesi kendisi küçük ama manası büyük bir mesele.
· · ·
Asıl mesele, yaklaşık 1100 metrekarelik kapalı ve açık kullanımı bulunan bu güzide alanın 2500 TL gibi orta karar bir mahallede, orta karar bir daire kiralama fiyatına verilmiş olması, vakfın da bunu hem vakıf amaçlarına hem de protokole aykırı olarak birilerinin ticari kullanımına sunmuş olması değil!
· · ·
Asıl mesele, itirazlardan sonra yargının ‘nihai tahliye kararını tebliğ etmiş olmasına rağmen’ kiralayanın, idare ve kolluk kuvvetinin desteği ile yürürlükteki yasalara aykırı bir şekilde tahliyeye direnmesi!
· · ·
Bu sizin aklınıza birşey getiriyor mu?