Serhat Güvenç
SOĞUK HAT
Ekim 1962’de dünya topyekün bir nükleer savaşın eşiğine gelmişti. Sovyetler Birliği’nin Küba’ya nükleer füzeler konuşlandırdığının anlaşılmasıyla tırmanan gerginlik, ABD Başkanı Kennedy ile SSCB lideri Kruşçev’i zor bir kararla karşı karşıya bırakmıştı. Zira şartlar her iki lideri siyasi, diplomatik ve askeri açıdan geri adım atamayacakları bir noktaya getirmişti. Ya savaşa girecekler ya da yenilgiyi kabul edeceklerdi. Kriz zirve noktasındayken iki liderin basiretli tercihler yapması sayesinde dünya felaketin eşiğinden döndü.
Bu kriz süper güçler arasında bir dönüm noktası oldu. Gerginlik evresi kapanıp yumuşama (detente) evresi açıldı. İki süper güç arasında güven artırmaya dönük bazı mekanizmalar oluşturuldu. Bu arada iki lider arasında özellikle acil durumlarda doğrudan ve hızlı iletişim için bir de Kırmızı Telefon hattı oluşturuldu. İngilizce hotline olarak anılan bu hat Türkçeye “sıcak hat” yerine “kırmızı telefon” olarak çevrildi. Biz uluslararası ilişkilere giriş dersinde rakip ülkeler arasında baş gösteren “güvenlik ikilemi”nden hareketle devletlerarası çatışmaların nedenlerini açıklamaya çalışırız. Zira bazen devletler istemeseler de savaşın tek seçenekmiş gibi göründüğü durumlarla karşılaşabilirler. Güven ve iletişim eksikliği karşı tarafın yetenek ve niyetlerinin yanlış yorumlanmasına ve dolayısıyla yaşamsal tehdit oluşturduğu algısına yol açabilir. Kırmızı telefonlar ya da sıcak hatlar niyetlerin aktarılmasını ve karşılıklı güven tesisini kolaylaştırır. Doğrudan ve hızlı iletişim sadece rakipler arasında değil, dost ve müttefik ülkeler arasında da güvene dayalı ilişkinin sürdürülmesi için önemli olabilir. Soğuk Savaş sonrasında Washington ve Ankara’daki liderler arasında telefon hatları hep açık ve faaldi. Yaşı izin verenler Körfez Krizi ve Savaşı süresince Cumhurbaşkanı Özal’ın ABD Başkanı Bush (baba) ile sık sık telefonla görüştüklerini anımsayacaklardır.
İzleyen dönemde Başbakan Tansu Çiller, Başkan Clinton ile özel bir ilişkisi olduğunu izlenimini yaymaya çalışırdı. AKP iktidarında ise özellikle Arap Baharı’nın ilk yıllarında bizzat ABD Başkanı Obama, telefonla en sık görüştüğü dünya liderinin Recep Tayyip Erdoğan olduğunu ifade etmişti. Obama’nın halefi Trump da Ankara ile daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan ile telefon hattını hep sıcak tutmuştu. Yeni başkan Biden’ın seçilmesinin üzerinden dört ay geçti. Biden’dan beklenen telefon hala gelmedi. Dolayısıyla ilişkilerde yeni bir sayfa açılamadı. Washington-Ankara hattı 1990’dan beri ilk kez bu kadar soğuk. Bütün bunlar yetmezmiş gibi Biden, Yunanistan Başbakanı Miçotakis’i arayarak bu ülkenin ABD’nin güvenlik stratejisindeki yeni rolünü teyit etmiş oldu. Görünen o ki ABD bölgede Türkiye yerine komşuları ile iş yapmayı yeğleyecek. Özellikle Yunanistan’ın yıldızının parlaması, 1979 Devrimi sonrası İran’ı kaybeden Washington’un Türkiye’ye dört elle sarılmasını anımsatıyor. Biden yönetimindeki ABD için Türkiye’nin payına Taliban ile müzakerelere ev sahipliği yapmak düşüyor. Bir mesaj da burada gizli galiba. Afganistan, Türkiye ve ABD’nin ayrışmadıkları nadir konulardan birisi. ABD muhtemelen Türkiye’nin bölgesel rolünün ancak kendisi ile uyumlu bir çizgi izlemesine bağlı olduğu mesajını vermek istiyor. İletişim ile güven arasında bizim derslerde işlediğimiz türden bir ilişki varsa, ABD Başkanı iletişim kurmaktan kaçınarak güvensizliğini ortaya koyuyor. Onyıllardır ABD Başkanlarının “güvenilir
müttefik” diye söze başladığı bir ülke için bu oldukça alışılmadık bir durum.