Haldun Solmaztürk

Haldun Solmaztürk

“Sizin şövalye burunlarınızı kıracağım!”

Menderes, askerlere kızdığında (!) böyle demişti. O, orduyu yedek subaylarla da idare edermiş. “Asistan doktorlarımızla devam ederiz” gibi—bazı şeyler hiç değişmiyor.

Siyasiler askerin ‘şövalye’ duruşundan hep rahatsız olmuşlardır ama askerliğin özünde şövalyelik vardır. Burunlarını kırarsanız—kırabilirseniz—askerler ‘asker’ olmaktan çıkarlar.

İlginç—ve garip—olan, bazı askerlerin de ‘şövalye’ askerlerden rahatsız olmalarıdır. Malum siyasilerin, malum askerlerle birlikte, nihayet bunu da başardıkları anlaşılıyor…

AKP’nin Yüksekova’daki 3. Piyade Tümeninde iftar programı vardı. Kürsü, mikrofon, okuma camları—Cumhurbaşkanlığı forsunu bile getirmişler. Er yemekhanesi propaganda sahnesi olmuş.

Masalar, sandalyeler, sürahiler, bardaklar hep hizada. Herkes jilet gibi—gelen siviller hariç. Birinin boynunda kaşkol, yakası bağrı açık, zeybek (!) oynuyor. Sanırsın Tuzsuz Deli Bekir.!

Girişte duvarda ‘Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet’ var. Eskiden Atatürk’ün bir sözü ya da hudut tekmili olurdu. Artık siyasi sloganlar var. Yemek duasındaki Tanrımıza—öz Türkçe Tengri’den gelir—Arapça ‘Allahımıza’ olmuş. Geleneksel Atatürk köşeleri de kalkmış—adı da.

Eski askerlerin bir türlü alışamadığı silahsız-palaskasız eğitim kıyafeti yaygınlaşmış. Eskiden silahsız dolaşan subay-astsubaya ‘pantalonsuz’ dolaşıyormuş gibi bakılırdı. Artık öyle değil.!

Bakan Bey kendine bir üniforma (!) icat etmişti. Şapkasında da ‘Milli Savunma Bakanı’ yazıyor. Tıpkısını Cumhurbaşkanına da yaptırmış—onunkinde ‘Cumhurbaşkanı’ yazıyor. Kendilerine çok yakıştırıyor olmalılar ama birçok asker bunları garip, ciddiyetsiz hatta komik buluyor.

Bakan Bey vücut dilini iyi kullanıyor—birinin omzuna vuruyor, diğerine dokunuyor. Eskiden, askerin meramını eliyle değil de diliyle anlatması beklenirdi. Hele eratın önünde Genelkurmay Başkanını, çocuk gibi elbisesinin kolundan itiştirmek, çekiştirmek hiç hoş görülmezdi. Kimse de bunları kendisine yaptırmaz, üstü de olsa döner ‘haddini’ bildirirdi—şövalyelik zamanlarında.!

Şimdi sadede gelelim…

Konuşma tam anlamıyla siyasi; oradaki asker üzerinden kendi tabanına ustaca mesaj veriyor. Girerken ‘dört tane başlık’ görmüş—tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Arkasından parti sloganını tekrarlıyor—Bir olacağız, diri olacağız vs…

Rabia, Müslüman Kardeşlerin simgesiydi. O da ilk kez 2013’te Bursa’daki bir etkinlikte kullanmıştı. Eleştiriler artınca, ‘tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet’ yaptılar. AKP sloganının kışlalara yazdırılması Tayyip Bey’in hoşuna gitmiştir ama bunlardan orduya hayır gelmez.

Lakin, turpun büyüğü heybede…

Ordu, reformlarla “Tarihteki şanlı, şerefli görünümüne, ruhuna kavuşmuş”, artık “Geniş bir coğrafyada yüzlerce milyon dost ve kardeşimizin de güven ve umut kaynağı haline gelmiş.” Böyle diyor.!

İslam ordusu fikri, Erbakan’ın 1997’deki Libya seferinde (!) gündeme gelen ‘komutanlığından’ beri hep vardı. 2016 başlarında, Suudi Arabistan’da yirmi ülkeden binlerce askerin katıldığı ‘İslam Ordusu’ tatbikatıyla fikirden uygulamaya geçti. Esasen, İran ve Suriye’ye karşıydı.

Suriye’de başlatılan Fırat Kalkanı harekatında, medyaya verilen “Sefer bizim, zafer Allah’ındır” demeçleri, Rabia işaretleri, kameralar önündeki toplu ‘gösteri’ namazları hatırlardadır.

Diyanet İşleri Başkanı da “Müslümanların güvenlik ve savunma teşkilatlarını kurmaları ihmal edilemez ve ötelenemez bir zorunluluk haline gelmiştir” diyerek Cumhurbaşkanı’nın askeri Başdanışmanıyla İslam Birliği konferanslarına başladı. Aynı zamanda, Milli Savunma Üniversitesi’nde askerlere, İslâm ümmetinin birlik ve beraberliğini anlatıyor, onlara Ümmet’e karşı sorumluluklarını hatırlatıyordu.

Şimdi öğreniyoruz ki ‘bizim’ ama “Sadece bizim değil” bir ordumuz var-mış. Elhamdülillah.!

Reform dedikleri bu ise başka bir ad bulsunlar; Türk ordusu, Ümmet’in değil Türk’ün ordusudur, öyle kalacaktır.!

Yok, kıdem ve rütbe bekleme süreleri—liyakat—yerine siyasi sadakati koymayı, Yüksek Askeri Şura’yı işlevsizleştirmeyi, askeri liseleri, askeri yargıyı, askeri sağlık sistemini ortadan kaldırıp arka bahçedekileri ‘irticai görüşleri benimsemiş’ de olsalar orduya doldurmayı reform sanıyorlarsa bu, orduyu boğazına kadar siyasetin içine sokmaktan başka bir şey değildir.

Bütün bu yapılanlar orduya büyük zarar vermiştir ama mutlaka düzeltilecektir—er ya da geç.!

Bilin ki ordunun, Türk ordusunun şövalye ruhu hâlâ orada bir yerlerde duruyor.

Orduya sadakat şerefimizdir.!

Vesselam…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Haldun Solmaztürk Arşivi