Oya Özarslan
Şeffaflık fazla mı geldi?
Kamu kaynaklarının nasıl dağıtıldığı, bütçenin nasıl harcandığı son birkaç yılda kamuoyunun daha dikkatini çeker hale geldi. Demokratik toplumlar yönetimleri şeffaf olmaya hesap vermeye zorladığı için, bu aslında toplumumuz açısından iyi bir gelişme. Ülkemizde şeffaflık adına çok eksik bulunuyor ama yine de var olduğu kadarıyla, gerek Uluslararası Şeffaflık Örgütü, gerekse bazı gazeteciler ve medya örgütleri bu konuda daha çok haber vermeye, Sayıştay raporlarını inceleyerek, bütçe rakamlarını takip ederek halkı daha çok bilgilendirmeye başladılar.
Böylece mesela tam bir kara deliğe dönüşen ve 25 yıl boyunca ödeme yapma yükümlülüğünün bulunduğu Şehir Hastanelerine ne kadar para ödendiğini duyurabildik (sadece 7 ayda 4 milyar TL. Geçen senenin iki katı) . En çok ihalenin Rönesans şirketine verildiğini söyleyebildik . Kütahya havalanı için hesap edilmiş garanti ödemesinin %95,8 oranında zararına işlediğini anlatabildik . Bütçedeki açıkları, görev zararı adı altında diğer kurumlara siyasi kaygılarla yapılan transferleri , örtülü ödeneği , Diyanete, Milli Eğitime aktarılan kaynağı konuşabildik.
Şimdi bu kadar şeffaflık bile fazla gelmiş olacak ki, 17 AKP milletvekili tarafından getirilen yeni bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız. Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi. Buna göre performans esaslı program bütçesi sistemine geçiş yapılacağı iddia ediliyor.
Meclis tutanaklarına göre, iktidar kanadının gerekçeleri modern bütçeleme yapılacağı yolunda.
Ancak bu değişikliğe göre tüm bu harcamaların nasıl yapıldığını gösteren fonksiyonel bütçelemenin kalkması ve şeffaflıktan tasarruf edilmesi, harcamaların kamuoyunda infial uyandıran hesapsız kitapsız halinin gözlerden saklanması ihtimali söz konusu.
Halbuki mevcut analitik bütçe sınıflandırma sistemi halen Uluslararası ve Avrupa Birliği standartlarına uygun durumda, yani modern bütçeye geçme iddiası geçerli değil. Teklifte yer alan madde ve gerekçelerinde belirtilen kodlama sisteminin değişmesiyle birlikte geçmişle bağlantımızın kopması söz konusu. Üstelik bürokrasinin halihazırda fonksiyonel bütçeleme birikimi var ve bu sistemin değiştirilmesiyle tekrardan çok iyi eğitilmiş bir bürokrasiye ihtiyaç olduğu açık. Sayıştay’ın bu bütçe sistemine ne kadar hazır olup olmadığı ise bilinmiyor.
Bütçe rakamları için halen dört tür sınıflandırma uygulanıyor: 1) Kurumsal sınıflandırma. 2) Ekonomik sınıflandırma. 3) İşleve göre Fonksiyonel sınıflandırma. 4) Finansman tipine göre sınıflandırma. Fonksiyonel sınıflandırmanın kaldırılıyor olmasıyla mali saydamlığın ortadan kalkacağı ve verilere ulaşımın güçleşeceği açık. Mesela, şehir hastanelerine ne kadar kira ödendiğini ve hizmet bedeli altında ne paralar verildiğini ancak fonksiyonel sınıflandırmada izleyebiliyoruz. Fonksiyonel bütçe kamu kaynaklarının nereye aktarıldığını bize gösteren çok önemli bir tablodur. Bütçenin harcama biçimini ortaya koyan bu önemli detayı karartan bu değişikliğin sebebi yoksa aslında bunların gözler önüne çıkmasını engellemek mi?
Buna ek olarak bahsi geçen fonksiyonel sınıflandırmayla ilgili olan kamu hizmetlerinin bir kısmı ise şöyle: Kamu düzeni ve güvenlik hizmetleri, ekonomik işlev ve hizmetler, çevre koruma hizmetleri, iskân ve toplum refah hizmetleri, sağlık hizmetleri, dinlenme, kültür ve din hizmetleri, eğitim hizmetleri, sosyal güvenlik ve sosyal yardım hizmetleri. Bunların ayrıntısını da görmemiz istenmiyor demek.
Devlet kapasitesi ortadayken ve verinin düzenli, standart üretilemediği ve halkla şeffaf bir şekilde paylaşılamadığı bir sistem içindeyken özellikle fonksiyonel sınıflandırmanın ortadan kaldırılması durumunda sağlıklı veri üretmek ve millî gelirin hesaplarına dâhil etmek çok güç olacaktır.
Bilgi edinmek Anayasa’da tanımlanmış bir hak iken, anlaşılan bu kadar şeffaflık bile Türkiye’ye fazla bulundu..