Toplumu sarsan iddialar ortaya atıldığında birçoğumuz “savcılar nerede?” diye soruyoruz. Sorduğumuz bu soru, çaresizliğimizi göstermesi bakımından üzücü ama daha da üzücü olanı yaşadığımız şeyleri unuttuğumuzu, içinde bulduğumuz durumu doğru tahlil edemediğimizi göstermesi. Zira söz konusu olan savcıların harekete geçecek cesaretlerinin olup olmadığı değil. Sorun adil, tarafsız ve bağımsız bir yargı sistemimizin bulunup bulunmadığıdır. Esasen bir ülkenin yargı sisteminin işleyişi savcıların cesaretine kaldıysa o ülkede yargı sistemi zaten yok demektir. Bu yüzden başka sorular sormak ve en önemlisi dönüp kendimize bakmak zorundayız.
Yargıçlık mesleğine alınmada hiçbir kuralın, ilkenin ve denetimin kalmadığı, liyakatin hiçe sayıldığı, siyasi odaklardan, tarikat ve cemaatlerden gelen listelerin birbiriyle yarıştığı, yazılı sınavı ilk onun içinde kazananların bile mülakat adı verilen torpil ve kayırma mekanizmalarında öğütüldüğü bir ülkede yargı mensuplarının nitelik ve kalitesinden söz edebilir miyiz?
Yargıç ve Cumhuriyet savcıları, yılın herhangi bir günü, ülkenin herhangi bir yerine tayin edilebiliyorsa, bir sabah uyandığında tayin edildiğini öğrenip eşyalarını toplamaya başlaması gerekiyorsa ve kendisine yapılan bu muameleye karşı gidebileceği hiçbir yargı yolu yoksa yargıç teminatından söz edebilir miyiz?
Mesleğin gerektirdiği davranışları göstermeyenlere, meslek etiğini hiçe sayanlara göz yumulurken, verdiği yargısal kararlar siyasi iktidar tarafından beğenilmeyen yargıçlar soruşturmaya tabi tutulabiliyor, görevden alınabiliyor, sürülebiliyorsa “yargıçlar tam bir vicdani rahatlıkla karar verecek imkânlara sahiptir” diyebilir miyiz?
Siyasi iktidarın istediği gibi davranıp kararlar verenler hak etmedikleri önemli görevlere gelip itibar görebiliyorsa, belli yerlere ve belli görevlere kendisine verilen talimatları yerine getirmek üzere getirilen yargı mensubu, bu talimatları yerine getirdikten sonra ödül olarak yüksek mahkemelere atanabiliyorsa “tarafsız bir yargı sistemine sahibiz” diyebilir miyiz?
Ağır iş yükü altında ve sağlıksız koşullarda çalışan, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı dışında bir derdi olmayan, adil ve dürüstçe karar vermeye çalışan yargı mensuplarının itilip kakıldığı, değersizleştirilmeye çalışıldığı, yaşanan haksızlıklara kısık da olsa ses çıkaranların soruşturmalara, cezalara tabi tutulduğu bir yerde yargı mensuplarından özveri bekleyebilir miyiz?
Hepsinden önemlisi savcıları göreve çağıran, onlardan “cesaret” bekleyen bizler, yani tüm siyaset kurumu ve toplumu oluşturan hepimiz; yargıçlar ve savcılar mesleklerinden koparılırken, adalet sistemi çökertilirken, yargı birilerinin sopası haline getirilirken neredeydik?
Haksızlıklara karşı çıkma, mesleğinin gereğini yerine getiren yargı mensuplarının yanında durma “cesaretini” yeterince gösterebildik mi? Bizim gösteremediğimiz cesareti hiçbir teminata sahip olmayan yargı mensuplarından beklememiz haksızlık değil mi?
Sahi, yargı mensuplarına yapılan bunca muameleye doğru düzgün bir ses çıkarmayıp işi, “savcıların cesaretine” havale edip kenara çekilince içimizi rahatlatmış oluyor muyuz?