İ. Bülent Çelik
Reisin ne suçu var?
Korona sürecinde, tıp bilimine can korkusuyla, dibine kadar inanacağız, kurullarını, kurallarını oluşturacağız, her akşam bilim adamlarının ağzının içine bakacağız, sıra kamu yönetimi bilimine gelince: “Hadi ordan, sen de kimsin? Bilim milim tanımayız, biz kafamıza göre takılırız!” diyeceğiz!
• • •
Oysa Milenyum’da bilim; -özellikle kamu yönetiminde- geleneksel yönetim yerine, birlikte yönetimi esas alan, karar alma süreçlerine tüm aktörlerin katılımını öngören bir yeni yönetim modelini geliştirmiş buna da “İyi Yönetişim” (Good Governance) adını vermiş, doğru yararlananın yükseldiği, yararlanmayanın çöktüğü bir sistem ortaya koymuş.
• • •
Neden tıpta, bilime iyi kötü, düzeyi tartışılsa da, can havliyle rampa ediyoruz da yönetişimde bilimi umursamıyoruz!
Çünkü yönetişimde, aslında aynı hayatiyette, toplumun büyük kesimini yine başka türlü bir entübasyona taşıyan durum, korona gibi bir somut, sonuçları hızlı görülür, bir semptom vermiyor. Ama ince ince, içten içten yakıyor!
• • •
İyi yönetişim biliminin olmazsa olmaz bir kuralı var.
Bu kural, yöneticinin ‘aynı pozisyonda yönetme süresini’ sınırlıyor.
“Bir pozisyonda en fazla yedi yıl iyi yöneticilik yapılabilir!” diyor.
Yedi, hadi istisna durumlarla sekiz yıldan itibaren yönetim verimi, yönetim kalitesi ve yönetebilirlik düşer diyor.
• • •
Yönetici kalitesini belirleyebilmek başka bir şey tabi ama; Amerika, başkanını, ağzıyla kuş tutsa iki adet dört yıldan, yani sekiz yıldan fazla o makamda oturtmuyor.
Öyle ya! Clinton çok mu yaşlanmıştı? Obama demans mı olmuştu da sanki en verimli gibi görüldükleri dönemlerinde sistem onları kenara çekmişti?
Bir de bize bakın!
• • •
Bugün ülkemizdeki kamu yönetiminde; belediyelerinden meclisine, bakanlıklarından, kurumlarına, iyi yönetişimin bu en temel kuralının esamesini görebiliyor muyuz?
Göremiyoruz!
Peki bunu yaratan, ortaya koyan bilim çevrelerenden: “Yahu böyle bir bilim var! Ey hükümet, ay kamu, ey iktidar, neden bunu kullanmıyorsunuz?” diye bir itiraz görebiliyor muyuz?
Hayır onu da göremiyoruz!
Neden göremiyoruz?
Çünkü onlar da aynı hastalıktan muzdaripler.
YÖK dişlisiyle, aynı bozuk yönetim çarkı tarafından döndürülüyorlar!
• • •
Yirmi yıl boyunca aynı pozisyonda kalabilmeyi, o pozisyonunu koruyan kişi açısından başarı olarak değerlendirme anlayışı hakim olabilir, ama yönettiği alan ve o yönetimden etkilenenler açısından durum tam tersidir.
Reisin ne suçu var?
İyi yönetişim bilimine göre, Recep Tayyip Erdoğan yönetimini ilk yedi yılında başka bir oyuncu ile değiştiremeyen, ona başarı gibi görülen bu ilave süreleri veren sistem bugün bu eksikliğinin cezasını hem Reis’e hem de halka ödetiyor..
• • •
Bilim tek adam yönetimlerine, hele dış sermayeye muhtaç tek adam yönetimlerine zerre miskal itibar tanımıyor, geçit vermiyor!
“Uzatmalar süreyi zorlasa da sonunda oyuncakları ellerinden gider, mahzun ve mağdur olurlar!” diyor.
Bilime ister inanın, ister inanmayın!
Hırsız var!
-Şşşt.. Nusret kalk! Kalk!.. Salondan tıkırtılar geliyor!
-Iııh!.. Ney? Hea!..
-Şşşt..Yavaş!.. Salondan diyorum!.. Bazı tıkırtılar geliyor! Kalk!..
-Hae!.. Ne salonu? Bizim evde salon mu vardı?
-Bey gözünü se.. Var tabi!.. İşte ses bu tarafa doğru geliyor.. Kapı açıldı.. Çok korkuyorum Nusret!
-Hınnehh.. Bizim evde kapı mı vardı?..
-Nusret!.. Yatak odasına bi adam girdi.. Gözüme lamba tutuyor!
-Nnnnh!..
-Siz de yatın, rahatsız olmayın hanfendi!.. Benim işim uzun değil!..
-S..s.. siz de kimsiniz?! Ne işi!..
-Hanfendi bu saatte, burada ne işi olacak? Tabi ki çalma çırpma, silkeleme işi! Alemsiniz!
-N..Nasıl yani? Hırsız mısınız?.. Nusret Kalk!. Hırsızmış!..
–Nnnh.. eaah!.. Bizim evde hırsız mı vardı?..
-Hanfendi, rahatsız etmeyin adamı!.. Kurumsal bir durum bu.. Bu bölgenin yeni hırsızı benim.. Bundan böyle sizin evlerle ben ilgileneceğim..
-Ayol rüya mı görüyorum!.. Ne resmisi, ne bölgesi, ne ilgilenmesi?!..
-Yani taşeron olarak ihalede bu bölgeyi ben aldım.. Benim alanım buralar.. Pardon Beyefendinin cüzdanı bu pantolonda mıydı?
-Hayır! Cüzdanı komidinin üzerinde de.. Hay dilimi!.. Ben anlamadım şimdi! siz bizi soymak için ihaleye mi girdiniz.
-Evet.. Garip mi geldi? Bu zamanda ben de sizi anlayamıyorum!
-Şey hayır da, Bizden o kadar bişey çıkmaz!.. Kocam işsiz.. Ben ev hanımıyım.. Bu mahallenin çoğu da bizim gibi.. Bence zarar edersiniz!..
-Yok etmem.. Merak etmeyin!.. Kota anlaşmamız var!..Aylık belli bir miktardan az hasılat olur ise eksiğini hazine tamamlıyor.. Eskisi gibi değil bu işler çok şükür!.. Altın filan var mı.. Aratmayın!..
-Aa, delinin zoruna bak!.. Bir de yerini soruyor? Biraz çaba harcayın bari.. Nusret kalksana kalk diyorum!..
-Hanfendi, işimi zorlaştırmayın. Zabıt tutturmayın bana!. Hem zaten kota dolmazsa eksiği hazine tamamlayacak diyorum. Yani dolaylı olarak onu da sizden alacak!..
Ne farkeder? Ha şimdi, ha sonra!..
-Ha.. Aman, iyi! Öyle desene.. İçim rahatladı şimdi.. Aa deli mi ne ayol!..
Nusret, bi uyanmadın sen de!.. Hırsız her şeyi aldı gidiyor!..
-Ingh!.. Kim gidiyor?
-Tamam tamam kalkma artık! Hırsız bey işin bitince dış da kapıyı çekiver bari!..
Kayıtsız kuyutsuz, şartnamesiz, ihalesiz rastgele hırsız girmesin..
El aracınızın kilometresini nasıl düşürürsünüz?
Gözlerime, kulaklarıma inanamadım..
Televizyonda haber izliyorum.
Haberlerden biri Ankara’da, 2. el araçların kilometresini düşürerek, onların yüksek fiyatla satılmasına “yardımcı olan” bir çetenin çökertilmesiyle ilgili.
Aslında haber bu kadar. Kısa yani..
Adamlar yakalanmış!
Haberi şenlendirmek için olsa gerek, haberi yapanlar bu işlemin nasıl yapıldığını anlatmaya başlıyor.
Adeta mini bir belgesel gibi.. İzleyiciye, hangi aparatın, hangi sırayla, nasıl kullanacağının tek tek ve anlaşılır bir şekilde bir bir aktarılmasıyla tamamlanıyor haber!
Yani, bir tekrarı eksik!
Haber bittiğinde, ikinci el aracın kilometresinin nasıl geri alınabileceğini, ampul değiştiremeyen ben bile öğrenmiş oldum!
Sonra kendimi, yan gözle benim külüstüre bakarken yakaladım!
• • •
Aynı kanaldan, şimdi cepçilik, tırnakçılık haberleri ve kursları bekliyorum!..
Hangi kanal mı bu?
Onu ben söylemeyeyim!.
Rtük ara sıra, Tele1’den, Halk Tv’den, KRT’den başka kanallara zap yapsın!.. Rastlayacaktır!..
Algı Dünyası..
Okulların tatil edildiği 16 Mart’tan bir gün sonra Türkiye’de tespit edilmiş vaka sayısı 47 kişi idi. Ülkemizde henüz korona nedeniyle ölen yoktu. Tir tir titriyorduk!. Dünya’da ise toplam vaka sayısı 87 bin, yaşamını kaybeden kişi sayısı 13 bin idi. Sadece okullar tatil edilmekle kalmamış, sokaklarda, site bahçelerinde çocuk sesleri tık diye kesilmişti..
• • •
Bugün Dünya’da teşhis edilen Covid-19’lu sayısı 10 milyonu buldu.
Bu virüs nedeni ile hayatını kaybeden sayısı ise 500 bin kişi. Ortalama bir büyük şehir nüfusu kadar insan!.. Tir tir titrediğimiz günlerle karşılaştırılamayacak kadar büyük fark var.
Ama gel gör ki, o gün tek gündemimiz olan korona bu gün arka sıralara düştü. Akşam haberlerinde turkuaz renkli bir tablo.. O kadar!
Bahçeler çocuk, sokaklar insan ve araç sesleriyle bezendi
• • •
Bu tehlike rakamlarla ilişkili ise daha bir pısmamız, saklanmamız gerekirken, daha bir coştuk.
Demek ki tehlike matematikle değil, algı ile yönetiliyor!..
Su pilav daha çok su kaldırır!