Haldun Solmaztürk
Necip Fazıl & ‘Türkiye Yüzyılı’
Necip Fazıl, İslamcı siyasi hareketin önde gelen ideologlarındandır. Önceleri oldukça ‘laik’ bir yaşam tarzı varken, 1934 yılında Nakşi şeyhi Arvâsî ile tanıştıktan sonra hidayete (!) ermiştir.
Cumhuriyet dönemini “İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, Türk’ü madde plânında kurtardıktan sonra ruh plânında helâk edici” olarak tarif eder.
‘Keşke Yunan kazansaydı’ demenin dik âlâsı…!
“Kininin, öcünün davacısı bir gençlik” lafı onundur—alternatif Gençliğe Hitabe’den.
Yıl 1975, Milli Türk Talebe Birliği…
Kısakürek, o gençliği “Halka değil hakka inanan, halis hürriyeti hakka kölelikte bulan bir gençlik” olarak tarif ediyor. ‘Maya tutması’ için otuz küsür yıldır yırtındığı genç adama, “Bundan böyle senden beklediğim, manevî babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymandır” diye vasiyet ediyor.
‘Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!
Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es.!’
Dava dedikleri—birileriyle beraber yürüdükleri ‘aynı’ menzil—siyasi İslam, yani İslamcılık…!
‘Sur’ dedikleri laik, demokratik Cumhuriyet; o surda açtıkları ‘mukaddes gedik’ de Cumhuriyetin temel değerlerindeki aşınma ve devletteki İslamcı kadrolaşma anlamında…
‘Ey rüzgâr artık ne yandan esersen es.!’ meydan okuması aslında Cumhuriyet’e; İslamcılık sürecinin artık geri döndürülemez bir aşamaya ulaştığına ilişkin bir özgüveni yansıtıyor.
Çünkü Milli Selamet Partisi 1972 yılında kurulmuş ve Ekim 1973 seçimlerinde aldığı %11.8 oyla Meclis’teki üçüncü parti konumuna gelmiş, Ocak 1974’te kurulan Ecevit-Erbakan hükümetiyle iktidara ortak olmuştu. Hükümet Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra dağıldı ama MSP bu sefer de ‘I. Milliyetçi Cephe’ hükümeti içinde yer aldı.
Kısakürek MTTB’de ‘gençliğe’ böyle bir ortamda hitap (!) ediyor; dinleyen gençler arasında Tayyip Erdoğan da var. MTTB o dönemde, Bozkurt olan amblemini kitap (Kur’an) ile değiştirmiş, ‘İslam’ı öğren, yaşa; öğret, yaşat’ düsturunu benimsemiş, Fetih Mitingleri düzenlemeye, ‘Ayasofya’ namazlarına başlamış. Erdoğan 1976’da MTTB Kültür Müdürü, arkasından önce MSP Beyoğlu Gençlik Kolu Başkanı, sonra da İstanbul İl Başkanı olacaktır.
Geçtiğimiz Cuma günü İstanbul’da 2022 Necip Fazıl Ödülleri Töreni vardı. Star gazetesi düzenliyor; Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın destekleriyle—yine bizim vergilerden.!
Bu yılın teması ‘Yük Kimin Omzunda?’; gazete üstadın mirasına (!) sahip çıkıyormuş. Genel Yayın Yönetmeni “Hak olan davada zafer muhakkaktır. Zafere giden yolda, yük kimin omzunda?” diyor—yine o ‘dava’ vurgusu.!
Onur konuğu Erdoğan…
Necip Fazıl’ın [1970’lerde] “Sultanahmet meydanında, Cağaloğlu’nda, Milli Türk Talebe Birliği’nin konferans salonunda” defalarca dinlediği konuşmalarını hatırlatıyor. “Ayasofya bir gün açılacak, Ayasofya bir gün açılacak” dermiş; “Milletimizin özündeki közü eserleri ve mücadelesiyle canlı tutarak, harlayarak bugün yaşadığımız büyük atılıma zemin hazırlamış”.
“Biz, kutlu davamızın ve asırlardır onun taşıyıcısı olan ecdadımızın, büyüklerimizin, üstatlarımızın yolundan yürümeyi sürdüreceğiz” diyor. Sonra da o davayı ve davaya giden yolu ‘Türkiye Yüzyılı’ vizyonuna bağlıyor.
Milletin önüne koydukları bu ‘yeni vizyonla’ üstadın ‘eski’ dava hayalini de hayata geçireceklermiş.
Milletçe çok kritik bir eşikteyiz.
Hala demokrasiyi ‘küfür rejimi’ olarak görüyor ve ‘Hakka kölelik’ diyerek ‘biat’ istiyorlar.
Necip Fazıl’ın 1970’lerde—Cağaloğlu’nda, Sultanahmet’te, Kayseri Lisesi’nde ya da her nerede ise—konferans verdiği dönemlerden bugüne hiç değişmediler, aksine daha da bilendiler, kinlendiler.
Önümüzdeki seçim “Egemenliği tek bir kişinin iradesine hapseden kural tanımaz, keyfi bir yönetim” ile “Cumhuriyet tecrübesinin demokrasi ile taçlandırıldığı, ‘insan onurunu’ dokunulmaz” sayan bir anlayışa dayalı bir siyasi sistem arasındadır.