İ. Bülent Çelik
Müjdat Gezen sahneyi bırakabilir mi?
Tam tarihini ve tüm detaylarını hatırlamıyorum.
Zülfü Livaneli ustanın, bu iktidarın ilk yıllarında, tüpçünün eline geçmezden önce VATAN gazetesinde yayınlanan, Adolf Hitler ve Charlie Chaplin arasındaki “sıcak savaşı” konu alan müthiş bir makalesini okumuştum. Hatta bir ara o makalenin bir bölümünü yine bu sütunlarda paylaşmıştım.
· · ·
Makalede; 20. Yüzyıl’a damgasını vuran, aynı yaşlarda, aynı dönemde yaşamış, ufak tefek oluşları, badem bıyıklarıyla birbirine benzeyen, kitleleri etkileme yeteneği olan bu iki figürün tarihte bıraktıkları izden bahsediyordu Livaneli.
· · ·
Şöyle anlatıyordu:
“Hitler, Şarlo’nun Almanya’ya girişine izin vermemiş, filmlerini yasaklatmıştı.
Yakınlarına “O bir oyuncu değil, politikacı…” diyordu. Şarlo’nun Hitler hakkındaki yorumu ise şöyleydi: “Hitler çağımızın en büyük oyuncusu.”
Politikayla oyunculuğu bir arada yürüten bu iki adamdan biri gücünün doruğunda, ülkeler zapteden bir ordunun komutanı, diğeri ise dünya halklarını güldüren bir palyaçoydu.
· · ·
Hitler’in yıldırım orduları, SS’leri, savaş uçakları, gaz fırınları vardı. Hiç yıkılmayacak gibi görülen bir dünya düzeninin başında mağrur ve muzaffer duruyordu.
· · ·
Şarlo’nun ise başı beladaydı. Filmleri yasaklanıyor, Amerikan Aleyhtarı Faaliyetler Komisyonu onu Kışkırtıcılık ve provokatörlükle suçluyordu. Şarlo Komisyona bir telgraf çekmişti. “Evet! Ben bir kışkırtıcıyım, bir barış kışkırtıcısı!”
· · ·
Livaneli, “Bugünden baktığımızda, geleceğe devredeceğimiz miras Şarlo denen o ufak tefek adamın varlığıyla onurlanıyor…
Bu gün Şarlo’nun olağanüstü gücüyle Hitler’in zavallılığını yanyana getirebilir misiniz hiç? İşte bu mucizeyi sağlayan şey insanoğlunun vicdanı.
İmparatorlukları, zulüm krallıklarını deviren mekanizma, insanın daha iyiye daha güzele ve daha doğruya olan inancı.” diye devam ediyor ve, “Eğer böyle olmasaydı, Hitler’ler hep başımızda kalırdı, Şarlo’lar da hep sürünürdü” diye bitiriyordu makalesini.
· · ·
Livaneli’nin bu yazısında bahsettiği Charlie Chaplin’in yerine, birkaç gün önce artık sahneleri bıraktığını açıklayan Müjdat Gezen’i koyarak konuyu güncelediğinizde “mana ve meal”in hiç sırıtmadığını göreceksiniz!..
· · ·
Her ne kadar o günün koşulları ile birebir benzemese de aynı anlamda bir büyük hikaye ile karşılaşacaksınız.
· · ·
Müjdat Gezen’in, tıpkı şarlo gibi “barışı, adaleti, özgürlüğü kışkırttığı” için yasaklanan gösterilerinin, kapatılan okullarının, beyaza beyaz, siyaha siyah dediği için mahkeme koridorlarında süründülüşünün, bu ülkenin gençlerinin geleceği için verdiği mücadelenin hikayesinin Şarlo’nun hikayesinden büyük bir farkı olmadığını görecek, ileride vicdanı olan insanların gözünde, tarihin bugünkü kesitini onurlandıran insanların ilk sıralarında Müjdat Gezen’lerin yer alacağını hissedeceksiniz.
· · ·
Gelelim başlıktaki soruya:
Üretimi ne olursa olsun, yaşadığı çağa karşı sorumluluklarını ciddiye alan, üslubu ile tavrı uyumlu, samimi bir mücadele veren bazı sanatçıların sahneleri büyür.
Sahneleri dünya olur.
Müjdat Gezen gibi ‘sahnesi yaşadığı dünya’ olan bir usta sahneyi bırakabilir mi?
· · ·
Ölene kadar bırakamaz!
Ömrü uzun olsun…
EYT’lilerin sorunu!
EYT’lilerin sorunu diyorlar!
EYT’lilerin ‘sorunu’ yok!
EYT’lilerin, bizzat ‘Erdoğan Hükümetleri Serisi’ tarafından uğratıldığı bir haksızlık var!
· · ·
EYT’liler; maaşlarına zam, atama, tayin, teşrifat istemiyorlar!
Sadece, alenen uğratıldıkları haksızlığın giderilmesini istiyorlar.
· · ·
Peki, bu abiler mi giderecek bu haksızlığı?
Ne demiş Einstein?
“Bir sisteme, giren maddeyi değiştirmeden, farklı sonuç çıkmasını beklemek aptallıktır!”
Siyasal islamcı yönetimlerin net fotoğrafı
Bir gemi, ne kadar büyük olursa olsun tabanında küçük bir delik varsa, yeterli bir sürede batar.
· · ·
Mürettebat, o deliğe boşverip, geminin başka yerlerinde başka delikler aramaz.
· · ·
2009 yılında, Ergenekon, Balyoz kumpaslarında, Zir Vadisinde, misal on yıl önce toprağa gömüldüğü iddia edilen askeri mühimmatın sarılı olduğu gazetelerin bir hafta öncesinin gazeteleri olduğu görüldüğünde, ya da aynı seri numaralı askeri malzemenin üç ayrı kazıda bulunduğu tutanaklara geçirildiğinde o iş bitmişti.
Olayın siyasal islamcı bir örgüt tarafından hazırlanmış bir kumpas olduğunun anlaşılması için tek bir sahte kanıt yeterliydi.
Memleketin kahir ekseriyesi anlamazdan, görmezden geldi.
· · ·
İran, geçtiğimiz Cumartesi günü, Alireza Akbari isimli, 61 yaşındaki eski bir bürokratını ajanlık suçlamasıyla idam etti.
Aynı zamanda İngiltere vatandaşı olan Akbari’nin idamına İngiltere çok kızdı.
İdamdan sorumlu gördüğü İran Başsavcısı Cafer Montazeri’nin İngiltere’deki malvarlığını dondurduğunu açıkladı.
· · ·
İran’daki siyasal islamcı yönetim ve bürokrasinin resminin nasıl bir resim olduğunu anlamak için İran İslam Cumhuriyeti’nin başsavcısının İngiltere’de, dondurulacak kadar mal varlığı olması dışında bir bilgiye ihtiyaç var mı?
· · ·
Afganistan’ın siyasal islamcı yönetiminin fotoğrafını net görebilmemiz için, ülkedeki kız çocuklarına okumayı yasaklayarak, onları okul kapısından ağlata ağlata geri çeviren Taliban sözcüsünün, kendi kız çocuklarını yurt dışında okuttuğu itirafından başka örneğe ihtiyaç var mı?
· · ·
Suudi Arabistan’daki siyasal islamcı yönetimin fotoğrafını net görmek için, Kraliyet ailesinin, her saat 10 milyon dolar artan servetinin tamamına yakınının ABD banka ve piyasalarında olduğunu görmek yetmez mi?
· · ·
Türkiye’deki siyasal islamcı geçinen yönetimin fotoğrafını net görmemiz için, Halkbank davasında, ABD yaptırımları arasında, bir tehdit mahiyetinde de olsa, “Erdoğan ve ailesinin mal varlığının araştırılması” başlıklı bir maddenin bulunması yetmez mi?
· · ·
Gemiyi, zeminindeki tek bir delik batırır.
Başka delik aramanın manası var mı?
Günün Tweeti
Aklımdaki soru:
14 Mayıs günü yapılacak seçimi Erdoğan kaybederse,
AKP çıkıp;
“Aday olması anayasaya aykırıydı” diye Yüksek Seçim Kurulu’na başvurup seçimi tekrar ettirir mi?
Murat Muratoğlu/Ekonomist