Haldun Solmaztürk
“Macron, Fransa’nın başına beladır.!”
Devlet ve hükümet başkanları, dışişleri bakanları ve elçilerin beyanları, ülkeleri hukuken—ve tarih önünde—bağlar. Bu yüzden ‘diplomatik’, yani dikkatli ve ölçülü konuşmaları beklenir.
Diplomasi ‘kabadayılık’ meydanı değildir; akıl, zeka, birikim, zarafet gerektirir.
Genelde Churchill’e atfedilse de yazar Caskie Stinnett’e ait olan bir söz diplomasi literatürünün klasik referansıdır: “Diplomat, ‘Cehenneme git.!’ lafını sizi bu seyahate—cehenneme giden ‘son tren’ kaçmak üzereymiş gibi—bir an önce çıkmaya can attıracak şekilde söyleyebilen kişidir”.!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu hakkında geçen Salı günkü grup konuşması nedeniyle ‘Hakaret ve iftira’ iddiasıyla mahkemeye müracaat etti ve ‘caydırıcı’ bir tazminat talep etti. ‘Beş yüz bin lira’ gibi bir meblağ—herkes (!) için olmasa da—bir çok kişi için gerçekten güçlü bir caydırıcı. Ama uluslararası ortamdaki ‘yaptırımlar’ daha farklıdır.
Diplomasinin kuralları binlerce yıl öncesinden gelir. Diplomatik dilin ve üslubun yerleşmiş, evrensel normları vardır. Yaptırımı ise dışlanma—size benzeyenlerle kalma, ve mütekabiliyettir.
Örneğin, Başkan Trump 2017’de göreve geldiğinde, İngiltere Parlamentosunda, Obama gibi konuşma yapmak istemişti. Avam Kamarası Başkanı Bercow, Parlamento’da konuşmanın ‘otomatik hak’ değil, ‘kazanılması gereken bir onur’ olduğunu hatırlatarak reddetmiş, Trump’ın söylemleri ve politikaları nedeniyle bu onura layık olmadığını ima etmişti. Trump İngiltere’ye geldi, ama çok istemesine rağmen bu konuşmayı yapamadı—İngiliz Parlamentosu izin vermedi.
ABD’nin Seçilmiş-Başkanı Biden, geçen Ağustos ayında verdiği bir mülakatta “Erdoğan’a karşı farklı bir yaklaşım benimsemeli, muhalefeti destekleyerek, darbeyle değil, ama seçim yoluyla yenilmesini—iktidardan uzaklaşmasını—sağlamalıyız” demişti. O zaman—haklı olarak—birçok kimse “Hiç kimse milli irademize ve demokrasimize saldıramaz, halkın oyuyla seçilmiş Cumhurbaşkanının meşruiyetini sorgulayamaz, darbe iması yapamaz” diye tepki göstermişti.
Malum geçenlerde hem Fransa Senatosu hem de Milli Meclis, Fransız hükümetinin Dağlık Karabağ’ı bağımsız bir devlet olarak tanımasını ‘tavsiye’ kararı aldı.
Nihayet, geçen Cuma—namaz sonrası—Erdoğan CHP Genel Başkanı için “Haddini bilmesi lazım ve bu ülkede Cumhurbaşkanına, Cumhurbaşkanlığı makamına nasıl konuşulur, öğrenmesi lazım” dedi. Haklıdır; hiç kimse hakarete ‘müstehak’ olmadığı gibi hiç kimsenin de hakaret etme ‘muafiyeti’ yoktur. Hele ‘cumhurbaşkanlığı’ gibi devleti, milleti ve ülkeyi, tarih ve dünya önünde temsil eden yüce bir makama saygı herkesin mutlak görevidir.
Herkesten önce de cumhurbaşkanının kendisinin…
Ama Erdoğan orada durmuyor ve dış politikaya da giriyor, “[Cumhurbaşkanı] Macron, Fransa’nın başına beladır. Macron ile Fransa aslında çok çok tehlikeli bir dönemi yaşıyor. Temennim odur ki, bir an önce Macron belasından Fransa kurtulsun. Aksi takdirde, Sarı Yelekliler’den kurtulamayacak. Bu Sarı Yelekliler daha sonra kırmızı yeleklilere dönüşebilir. [Fransa?] Böyle bir bela ile karşı karşıya.!” diyor.
“Minsk Grubu bir arabulucudur. Fransa’nın arabulucu hüviyeti bu saatten sonra kaybolmuştur. [Çünkü] arabuluculuk yaptığın yerle alakalı kendi meclisinde [karar alıyorsun]. Tabi, bu meclisin devlete [hükümete] bir tavsiye kararıdır, …tavsiyede bulunuyorum (Ermenileri) çok seviyorlarsa Marsilya’yı Ermenilere versinler. Olay bu kadar basit.!” diye de ilave ediyor.
HİÇBİR şey bu kadar basit değildir…!
Bu sözler bir başka ülkenin cumhurbaşkanına saygısızlığın da ötesinde açıkça hakarettir—ilk kez de olmuyor. O ülkenin seçilmiş cumhurbaşkanının meşruiyetini sorgulamaktır. Darbe imasıdır. Aynı Biden’a yöneltilen eleştirilerdeki gibi.!
Minsk Grubu on üç üyelidir—Türkiye de üyelerden biridir. TBMM de ‘arabuluculuk yapılan yerle alakalı’ kararlar almıştır, Türkiye hala aktif rol talebindedir—ve halen böyle bir rolü vardır.
Siz, “(Ermenileri) çok seviyorlarsa Marsilya’yı Ermenilere versinler” derseniz başkaları da size—tahmini zor olmayan—hatırlatmalar ve önermeler yapma hakkını kendilerinde bulurlar.
‘Parlamentonun’ tavsiyesine uyma niyeti olmadığını açıklayan Fransız hükümetini, Türkiye’nin gündemde olduğu AB Liderler Zirvesi’nden üç gün önce, tahkir ve tahrik etmenin anlamı yoktur.
Bir ibadet sonrası, cami önünde, ayak üstü, üstelik ülke çok ciddi bir sağlık ve ekonomi krizinin ortasındayken bu tür beyanlar yersizdir.
‘Cehenneme git’ demenin başka yolları da vardır…!
Monşerlere (!) sorun, anlatsınlar, öğretsinler.
Bilmemek ayıp değildir.!