Tayfun Atay
Lûtîlik, diyanet, siyaset
Kur’an’da pek çok sözün asıl hikmetinin ne olduğu hususunda kılı kırk yaran, bazı zor konularda, “Kitap”ın bugüne uyarlanması noktasında bin dereden su getiren “ulemayı rüsum”, konu eşcinsellik olduğunda, hiçbir “tefsiri” (yorumsal) incelik göstermeksizin ağzından alevler saçarak fetvayı kesmekte: “Haramdır, sapıklıktır, lânettir!..”
En sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyerek konuya girelim: Bu memlekette Lûtîliğin izini sürme derdindeyseniz eğer, yöneleceğiniz menzil LGBTİ+ kimlikler, kişiler, oluşumlar değil, din kisvesi ve vakıf adı altında faaliyet yürüten bir kısım yapıların bünyesinde nice oğlan çocuğunun canını yakmış “dini-bütün” tacizcilerdir.
Mevzu malum, Diyanet İşleri Başkanı, önceki hafta Cuma hutbesinde, şu salgın günlerinde hepimize “ne alâka” dedirtircesine Lût kavmine dair kutsal kitapta yazılanları HIV-AIDS köprüsünden aşırtıp amiyane deyişle, “Şu Lûtî eşcinseller yok mu, bu korona melanetinin altında da onlar var” imasında bulunarak lâfın belini kırdı.
Sonrasını da biliyorsunuz: Sivil toplumdan gelen tepkilerin, bazı baroların kamuoyuna yönelik açıklamalarıyla tepe noktasına ulaşması… Buna Diyanet cephesinden yargıyı harekete geçirerek, yani bir anda mağduru oynamaya soyunarak verilen karşılık… Ardından Cumhurbaşkanı’nın millete sesleniş adı altında muhalefete zehir-zemberek yükleniş arz eden konuşmasının bir köşesinde Diyanet Reisi’nin sözlerine destek vermesi… Eleştirenlere had bildirmesi… Ve nihayetinde, Diyanet’e söylenen her sözün devlete söylenmiş anlamına geleceğini kaydederek meseleyi, çözmek ne kelime, alabildiğine kilitlemesi!..
“Dokunmayın Diyanet’ime, yakarım ha!” tavrı yani. “Susun, boyun bükün, ‘râzı’ (rıza gösterenlerden) olun!” mesajı ya da…
Durun bakalım efendiler, o kadar uzun boylu değil!..
• • •
Lût kavmini helâk eden neydi?..
Kur’an’da pek çok sözün asıl hikmetinin ne olduğu hususunda kılı kırk yaran, bazı zor hususlarda, “Kitap”ın bugüne uyarlanması noktasında bin dereden su getiren “ulemayı rüsum”, konu eşcinsellik, daha doğru deyişle heteroseksüalite-dışı cinsel yönelim çeşitliliği, yani lezbiyen, gey, biseksüel, travesti, transseksüel, interseksüel ve diğer kimlikler olduğunda, hiçbir “tefsiri” (yorumsal) incelik göstermeksizin ağzından alevler saçarak fetvayı kesmekte: “Haramdır, sapıklıktır, lânettir!..”
Hâlbuki dikkatle okunduğunda fark edileceği üzere, Lût kavmi erkeklerinin “topluca” eşcinselliğe yönelimi (“sapma”sı) olarak tarif edilen durumun ötesinde helâk olmaya asıl sebep, “zorlama” yani tacizdir.
Lût Peygamber’in kavmi, Allah inancından kopmuş olmanın yanı sıra bir eşcinsel pratiği zorla, buna rızası olmayanlara tacizkâr bir itki ile dayatmaktadır.
Tıpkı yıllardır burada saymakla bitiremeyeceğimiz çoklukta bazı dinî vakıf ve dernekler içinden karşımıza çıkan, öyle ki artık Vikipedia’da bir ansiklopedi maddesi olarak dahi okuduğumuz dehşet verici rezillikte hadiselerde olduğu şekilde.
İnternette arama motorlarına “dini vakıf cinsel taciz” yazın da görün birbiri ardı sıra ve birbirinden tiksindirici şekilde art arda dizilen olayları ve haberleri!..
Dolayısıyla tekrar belirtmek gerekirse, Lût kavminin bugünkü karşılıklarını bulmak istiyorsanız, hiç kimseye kendi yaşam biçimine ilişkin hiçbir dayatmada bulunmaksızın, zaten homofobik nefret yangınına kesmiş şu topraklarda ürkek güvercinler gibi dolaşan ve birazcık boynunu dışarı uzattığında resmi-sivil linçlerin, saldırıların, cinayetlerin kurbanı olan LGBTİ+ çevrelere bakmayın boşuna…
Duaların, tekbirlerin, salât-ı selâm’ların ardına sığınarak, böylece emellerini görünmez kılarak oğlan çocuklarını taciz edip ırzına geçenlere bakın!…
• • •
Kur’an’da 7 sûrede (A’raf, Hûd, Enbiya, Hacc, Şuarâ, Neml, Ankebût) Lût Peygamber ve kavminden, kökeni Eski Ahit’te olan bir anlatıya dayalı olarak bahsedilir.
Mevzubahis sûrelerde tekrar tekrar zikredilen hadiseyi özetlemek gerekirse Lût, kavmine peygamber olarak gönderilmiş ama kavminin kadınları bırakıp kendi hemcinslerine şehvetle yanaşan erkekleri onu dinlemez olmuşlardır. Lût’a Allah tarafından misafir olarak gönderilen erkek suretinde iki meleğe/elçiye “sarkmışlardır”. Lût, onların “azgınlığını” gidermek, onları “taciz”den vazgeçirmek için kendi kızlarını dahi önermiştir. Buna mukabil kapısına “topluca” gelenler, Lût’a, “Sen bizim ne istediğimizi elbette bilirsin” diye “dayatma”da bulunmuşlardır. Lût çaresiz kaldığı noktada iki melek ona Rabbin elçisi olduklarını ve merak etmemesini belirtip o “mütecaviz” topluluğa ceza ve azap geleceğini söylemişlerdir. Neticede Lût’un kavmi, üzerlerine “balçıktan pişirilmiş taşlar”, “müthiş bir yağmur” olarak yağdırılıp helâk edilmiştir. Lût ve ailesi (“geride kalanlardan” olan karısı hariç) kurtarılmıştır.
Yukarıda aktarılanlarda ayırt edilmesi gereken husus, Lût kavminin erkeklerinin belli bir cinsel dayatma doğrultusunda topluca ve mütecavizce davranmasıdır.
Burada “sodomi” (erkek eşcinselliği) olsa olsa “zarf”tır. “Mazruf”, yani helâk olmanın asıl sebebi, tacizdir.
Lût kavmi erkekleri zalimlerden olmuş, Allah’ı inkâr noktasında olmuş, Allah’tan korkmaz ve kendilerine Allah tarafından elçi olarak gönderilen Lût’u da yalanlar olmuştur. Bunların yanı sıra, kadınları bırakıp erkeklere yanaşır, bu bakımdan zorlamada da bulunur olmuştur.
• • •
Bu çerçevede eğer kutsal metni lafzıyla motamot alacak olursanız, sadece gey kategoriyi hedef tahtasına oturtmuş bir anlatıdan hareketle lezbiyen, travesti, trans, interseks ve diğer kategorilere bunu nasıl genelleyebileceğiniz gibi bir soru(n) da kendini gösterecektir tabii ki. Fakat bu soruyu ortaya atarken, “Bakın Kur’an sadece erkek eşcinselliğe yönelik sesleniyor; o yüzden diğerlerini bunun içine sokamazsınız” demeye getirerek adeta geyleri burada feda etme gibi bir motivasyonumuz elbette yok! İşaret etmek istediğimiz, karşımızdaki zihniyetin homoseksüalite, biseksüalite, travesti, transseksüel, interseksüel olarak sıralanan yönelimlerin her birinin farklı-özgül konumlarını dahi ayırt etme noktasından (büyük olasılıkla bilgisinden de) uzak bir vasatlıkla bu çok önemli ve hassas konuya müdahil olduğunun altını çizmektir.
Daha ötede bir başka soru ve sorun, Lût kavminin Allah’a inkâr, resulüne de yalancı diye yaklaşan bu tavrından uzak olan inançlı, dindar ve ibadetin gereklerini yerine getiren Müslüman kadın-erkek eşcinseller, travesti ve trans bireyler karşısında bu zihniyetin ne yapacağıdır.
Soralım, ne yapacaksınız? Karşınıza çıktıklarında onlar “Lâ ilahe…” dedikten sonra, “illallah” dedirtmeden seslerini mi keseceksiniz?!..
• • •
Yukarıdakileri yazarken elbette yüzlerce yıllık İslamiyet geleneğinde eşcinsellik karşısındaki genel-geçer yaklaşımı bilmezden ve görmezden geliyor değiliz. “Sodomi”, sadece Kur’an’da değil, bazı hadislerde de lanetlenir. Fakat bununla birlikte aynı şekilde kimsenin yabana atmaması gereken nüanslar, kayda değer istisnalar da bu hususta karşımızdadır.
Mesela travestilik (Ar. “muhannes”) mevzubahis olduğunda bunun “sodomi” (Ar. “ibne”) ile aynı sınıflanmadığını işaret eden kaynaklar vardır. İslam Peygamberi’nin kendi kabilesi içinde bir “dönme”nin (travestinin) şakalarına, komik sözlerine güldüğü, dolayısıyla bir şekilde hoşgörülü olduğu; hatta bazı “dönme”lerin, kendisinin eşleriyle üstelik onlar örtünmüş halde olmadan aynı odada bulunmasına izin verdiği kaydedilmektedir (bkz. Jim Wafer, “Muhammad and Male Homosexuality”, Islamic Homosexualities: Culture, History, and Literature içinde [Der. Stephen O. Murray – Will Roscoe], New York University Press, 1997, s. 89).
• • •
Burada bu noktada belirtmek boynumun borcu: Ben ilahiyatçı değilim. Kur’an’ı Arapça aslından okuyacak yetkinliğim de kelâm, hadis, tefsir ilimleri üzerine ahkam kesecek birikimim de yok. Bununla birlikte 30 yılı aşkın zamandır İslam’ı dünyada ve Türkiye’de hayatın içinden ve insandan hareketle gözlemleme, anlama, yorumlama çabasında hasbelkader ortaya birtakım çalışmalar koymuş bir insanbilimciyim.
Buna bağlı olarak, İslamiyet’in Hicaz’dan dünyaya yayılma sürecinde “jeo-kültürel” farklılıkları dinen aşma yahut onları yeni inançla sarmaştırma yolunda bir “söylemsel pratik” olarak tefsirin ne kadar hayati rol oynadığını biliyorum.
Gayrı-Müslim halklar için İslam’ı kabule mazhar kılmada olduğu kadar, Müslüman dünyanın zamanla kendi içinde yaşanan değişim ve dönüşümlere bağlı olarak da tefsirin ne kadar nefes ve imkân açıcı olduğunu biliyorum.
Dolayısıyla İslam, çap ve ölçek itibarıyla bir tür “lokal din” olma ötesinde bir dünya dini haline geldiyse onda aslolan “yorum” yani tefsir olduğu için geldi, bunu da biliyorum.
Nihayet, böylesi bir yorum/tefsir ihtiyacının bugünün karmaşık, çok-kültürlü, çok-kimlikli, melez ve kolaj işleyişteki küresel yaşamında, özellikle LGBTİ+ bağlamında nasıl elzem olduğunu ve bu yönde çabaların pek çok yerde gösterildiğini de biliyorum.
Ama bütün bunlardan sonra bakıyorum bu ülkede resmi İslam’ın sözcülüğüne, arkasına siyasi iktidarı da alarak soyunmuş bir dil, değişen Türkiye’de çoktan aşılmış eski-püskü, takır-tukur bir homofobik ataerkillik geleneğini ilahiyat uzmanlığıyla bulamaç ederek kendini dışa vuruyor.
• • •
Kanaatimce şu korona günlerinde fırsat bu fırsat deyip Türkiye’de dindar-muhafazakâr kesimlere yönelik merkezkaç mahiyette başka siyasal seçeneklerin çoğaldığı noktada, o dindar-muhafazakâr kesimlerin iktidar merkezinde konsolide olmasını sağlamaya dönük bir dinbaz siyasi manevra bu.
Ve yine kanaatimce, kendisini iktidar-karşıtı konumlasa da dindar-muhafazakâr siyasetin içinde sayan bütün oluşumlar; bazı mevcut yıllanmış partiler veya AKP’den kopuşla yeni yeni ortaya çıkan partiler, hepsi bu manevra karşısında bocaladı, paralize oldu ve sınıfta kaldılar.
Diyanet Reisi’nin onları tam anlamıyla muhalefet üretemeyecek şekilde köşeye sıkıştırması sonucunu yaratan, Kur’an’a referansla (daha doğrusu kutsal metni araçsallaştırarak) ürettiği, kendi vatandaşlarına dönük homofobik nefreti kışkırtan sözleri karşısında zihnen ve ruhen “sütten kesildiler”.
Hep bir ağızdan papağan gibi tekrarlar oldular: Kur’an’da eşcinsellik haram kılınmıştır. Ailenin kutsallığına, neslin devamlılığına tehlike mevzubahis, vs. vs. vs.
Yahu yukarıda da işaret ettik, hangi LGBTİ+ bireyin kime, nerede, zorla kendi yönelimini teşvik ettiğini, dayattığını gördünüz de aile tehlikede, neslin devamlılığı tehlikede diyorsunuz, Allah’tan korkun efendiler!..
• • •
Gelin sizi “Kitap”ta yazılana güya teolojik ama esas taassubî şekilde takılıp kaldığınız yerden alayım ve hayatın “antropolojik” gerçeğine çıkarayım biraz!..
Karşımızda transseksüel kimliğin bu topraklarda kültürel ve politik mücadelesinde öne çıkmış, aynı zamanda inançlı bir Müslüman olan, başını da örten bir isim var: Öykü Ay.
Bakın, kendisiyle yaptığım görüşmede, Lût kavmi helâkinden başlayarak neler neler söylüyor o:
“Aslında İslam’ı şarlatan gibi kullanan beylere söyleyeceğim, Lût kavminin sebebi onlar… Çünkü neden? Erkeğe zorla zina günahtır! Ben bunu isteyerek yapıyorum. Kimseyi de bu konuda eğilime teşvik etmiyorum. Etmem de. Hiçbir eşcinsel de yapmıyordur. Bu benim kişisel tercihim. (…) Ben Elhamdülillah Müslümanım. 17 yıldır tesettürlüyüm. Pek çok da tesettürlü trans arkadaşımız var. Bakın bizler bir aileye mensubuz. Ailemizin dinî-kültürel bütün manevi duygularını tabii ki evlatlar olarak bizler de yaşıyoruz. Homojen de değiliz. Yahudi’miz var, Ermeni’miz var. Alevi’miz var, yani bütün dinlere mensup arkadaşlarımız var translar olarak, daha doğrusu LGBTİ bireyler olarak. Sultan Ahmet’e gidip akşam orucunu açan da var. Kiliseye gidip mumunu yakan da var. Ateist olup hiçbir şeyi tınlamayanlar da var. (…) Rabbim hiçbir canlıya zarar verilmesini istemiyor. Günah kılıyor. Sense beni ölüme itiyorsun. Benim dinim beni ilgilendirir. Ben kendi mezarıma gireceğim, sen kendi mezarına gireceksin. Kimse kimsenin mezarına giremeyeceği için kimse kimsenin hayatına da dayatmayla, zorbalıkla bunu yapacaksın diyemez. Çünkü ana rahmine düşen bir insanın dini, annesi-babası hangi dine mensupsa öyle belirlenir. Ama cinsiyetine asla karar veremez ne annesi ne de babası. Buna Rabbim karar verir” (Daha fazlası için, kitabım Çin İşi Japon İşi: Cinsiyet ve Cinsellik Üzerine Antropolojik Değiniler [İletişim, 2019, 3. Baskı] içinde “Eşcinsellik” alt bölümünde “‘Rabbim Böyle Yaratmış!’: Bir Trans’ın Dinî Serzenişi”, s. 213-218).
• • •
İşte böyle efendiler!
Siz isteseniz de istemeseniz de cinsellik, yekpare değil “yelpaze”dir efendiler!..
Bir insan, bir vatandaşınız hem eşcinsel hem de iman sahibi, samimi bir Müslümansa ne olacak efendiler?..
“Böyle Müslümanlık olmaz” mı diyeceksiniz efendiler?
Bir gey ya da lezbiyenin, biseksüel veya transseksüelin inancını sorgulamaya, onu “İslam dairesi”nin dışına itmeye hanginiz, hangi hakla yeltenecek, karar verecek efendiler?
Ahrette ilk sorulacak soru, kimle yatılıp kalkıldığı mı yoksa Hakk’a inanılıp inanılmadığı mı efendiler?
Bunların hepsinden geçtim, “Diyanet” olarak 150 bine dayanmış “ordunuz”la birlikte, yediğiniz ekmekte vergisiyle payı var bu insanların; hiç mi rıfk, hiç mi merhamet, hiç mi vicdan yok efendiler?!..
En sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyerek konuya girelim: Bu memlekette Lûtîliğin izini sürme derdindeyseniz eğer, yöneleceğiniz menzil LGBTİ+ kimlikler, kişiler, oluşumlar değil, din kisvesi ve vakıf adı altında faaliyet yürüten bir kısım yapıların bünyesinde nice oğlan çocuğunun canını yakmış “dini-bütün” tacizcilerdir.
Mevzu malum, Diyanet İşleri Başkanı, önceki hafta Cuma hutbesinde, şu salgın günlerinde hepimize “ne alâka” dedirtircesine Lût kavmine dair kutsal kitapta yazılanları HIV-AIDS köprüsünden aşırtıp amiyane deyişle, “Şu Lûtî eşcinseller yok mu, bu korona melanetinin altında da onlar var” imasında bulunarak lâfın belini kırdı.
Sonrasını da biliyorsunuz: Sivil toplumdan gelen tepkilerin, bazı baroların kamuoyuna yönelik açıklamalarıyla tepe noktasına ulaşması… Buna Diyanet cephesinden yargıyı harekete geçirerek, yani bir anda mağduru oynamaya soyunarak verilen karşılık… Ardından Cumhurbaşkanı’nın millete sesleniş adı altında muhalefete zehir-zemberek yükleniş arz eden konuşmasının bir köşesinde Diyanet Reisi’nin sözlerine destek vermesi… Eleştirenlere had bildirmesi… Ve nihayetinde, Diyanet’e söylenen her sözün devlete söylenmiş anlamına geleceğini kaydederek meseleyi, çözmek ne kelime, alabildiğine kilitlemesi!..
“Dokunmayın Diyanet’ime, yakarım ha!” tavrı yani. “Susun, boyun bükün, ‘râzı’ (rıza gösterenlerden) olun!” mesajı ya da…
Durun bakalım efendiler, o kadar uzun boylu değil!..
• • •
Lût kavmini helâk eden neydi?..
Kur’an’da pek çok sözün asıl hikmetinin ne olduğu hususunda kılı kırk yaran, bazı zor hususlarda, “Kitap”ın bugüne uyarlanması noktasında bin dereden su getiren “ulemayı rüsum”, konu eşcinsellik, daha doğru deyişle heteroseksüalite-dışı cinsel yönelim çeşitliliği, yani lezbiyen, gey, biseksüel, travesti, transseksüel, interseksüel ve diğer kimlikler olduğunda, hiçbir “tefsiri” (yorumsal) incelik göstermeksizin ağzından alevler saçarak fetvayı kesmekte: “Haramdır, sapıklıktır, lânettir!..”
Hâlbuki dikkatle okunduğunda fark edileceği üzere, Lût kavmi erkeklerinin “topluca” eşcinselliğe yönelimi (“sapma”sı) olarak tarif edilen durumun ötesinde helâk olmaya asıl sebep, “zorlama” yani tacizdir.
Lût Peygamber’in kavmi, Allah inancından kopmuş olmanın yanı sıra bir eşcinsel pratiği zorla, buna rızası olmayanlara tacizkâr bir itki ile dayatmaktadır.
Tıpkı yıllardır burada saymakla bitiremeyeceğimiz çoklukta bazı dinî vakıf ve dernekler içinden karşımıza çıkan, öyle ki artık Vikipedia’da bir ansiklopedi maddesi olarak dahi okuduğumuz dehşet verici rezillikte hadiselerde olduğu şekilde.
İnternette arama motorlarına “dini vakıf cinsel taciz” yazın da görün birbiri ardı sıra ve birbirinden tiksindirici şekilde art arda dizilen olayları ve haberleri!..
Dolayısıyla tekrar belirtmek gerekirse, Lût kavminin bugünkü karşılıklarını bulmak istiyorsanız, hiç kimseye kendi yaşam biçimine ilişkin hiçbir dayatmada bulunmaksızın, zaten homofobik nefret yangınına kesmiş şu topraklarda ürkek güvercinler gibi dolaşan ve birazcık boynunu dışarı uzattığında resmi-sivil linçlerin, saldırıların, cinayetlerin kurbanı olan LGBTİ+ çevrelere bakmayın boşuna…
Duaların, tekbirlerin, salât-ı selâm’ların ardına sığınarak, böylece emellerini görünmez kılarak oğlan çocuklarını taciz edip ırzına geçenlere bakın!…
• • •
Kur’an’da 7 sûrede (A’raf, Hûd, Enbiya, Hacc, Şuarâ, Neml, Ankebût) Lût Peygamber ve kavminden, kökeni Eski Ahit’te olan bir anlatıya dayalı olarak bahsedilir.
Mevzubahis sûrelerde tekrar tekrar zikredilen hadiseyi özetlemek gerekirse Lût, kavmine peygamber olarak gönderilmiş ama kavminin kadınları bırakıp kendi hemcinslerine şehvetle yanaşan erkekleri onu dinlemez olmuşlardır. Lût’a Allah tarafından misafir olarak gönderilen erkek suretinde iki meleğe/elçiye “sarkmışlardır”. Lût, onların “azgınlığını” gidermek, onları “taciz”den vazgeçirmek için kendi kızlarını dahi önermiştir. Buna mukabil kapısına “topluca” gelenler, Lût’a, “Sen bizim ne istediğimizi elbette bilirsin” diye “dayatma”da bulunmuşlardır. Lût çaresiz kaldığı noktada iki melek ona Rabbin elçisi olduklarını ve merak etmemesini belirtip o “mütecaviz” topluluğa ceza ve azap geleceğini söylemişlerdir. Neticede Lût’un kavmi, üzerlerine “balçıktan pişirilmiş taşlar”, “müthiş bir yağmur” olarak yağdırılıp helâk edilmiştir. Lût ve ailesi (“geride kalanlardan” olan karısı hariç) kurtarılmıştır.
Yukarıda aktarılanlarda ayırt edilmesi gereken husus, Lût kavminin erkeklerinin belli bir cinsel dayatma doğrultusunda topluca ve mütecavizce davranmasıdır.
Burada “sodomi” (erkek eşcinselliği) olsa olsa “zarf”tır. “Mazruf”, yani helâk olmanın asıl sebebi, tacizdir.
Lût kavmi erkekleri zalimlerden olmuş, Allah’ı inkâr noktasında olmuş, Allah’tan korkmaz ve kendilerine Allah tarafından elçi olarak gönderilen Lût’u da yalanlar olmuştur. Bunların yanı sıra, kadınları bırakıp erkeklere yanaşır, bu bakımdan zorlamada da bulunur olmuştur.
• • •
Bu çerçevede eğer kutsal metni lafzıyla motamot alacak olursanız, sadece gey kategoriyi hedef tahtasına oturtmuş bir anlatıdan hareketle lezbiyen, travesti, trans, interseks ve diğer kategorilere bunu nasıl genelleyebileceğiniz gibi bir soru(n) da kendini gösterecektir tabii ki. Fakat bu soruyu ortaya atarken, “Bakın Kur’an sadece erkek eşcinselliğe yönelik sesleniyor; o yüzden diğerlerini bunun içine sokamazsınız” demeye getirerek adeta geyleri burada feda etme gibi bir motivasyonumuz elbette yok! İşaret etmek istediğimiz, karşımızdaki zihniyetin homoseksüalite, biseksüalite, travesti, transseksüel, interseksüel olarak sıralanan yönelimlerin her birinin farklı-özgül konumlarını dahi ayırt etme noktasından (büyük olasılıkla bilgisinden de) uzak bir vasatlıkla bu çok önemli ve hassas konuya müdahil olduğunun altını çizmektir.
Daha ötede bir başka soru ve sorun, Lût kavminin Allah’a inkâr, resulüne de yalancı diye yaklaşan bu tavrından uzak olan inançlı, dindar ve ibadetin gereklerini yerine getiren Müslüman kadın-erkek eşcinseller, travesti ve trans bireyler karşısında bu zihniyetin ne yapacağıdır.
Soralım, ne yapacaksınız? Karşınıza çıktıklarında onlar “Lâ ilahe…” dedikten sonra, “illallah” dedirtmeden seslerini mi keseceksiniz?!..
• • •
Yukarıdakileri yazarken elbette yüzlerce yıllık İslamiyet geleneğinde eşcinsellik karşısındaki genel-geçer yaklaşımı bilmezden ve görmezden geliyor değiliz. “Sodomi”, sadece Kur’an’da değil, bazı hadislerde de lanetlenir. Fakat bununla birlikte aynı şekilde kimsenin yabana atmaması gereken nüanslar, kayda değer istisnalar da bu hususta karşımızdadır.
Mesela travestilik (Ar. “muhannes”) mevzubahis olduğunda bunun “sodomi” (Ar. “ibne”) ile aynı sınıflanmadığını işaret eden kaynaklar vardır. İslam Peygamberi’nin kendi kabilesi içinde bir “dönme”nin (travestinin) şakalarına, komik sözlerine güldüğü, dolayısıyla bir şekilde hoşgörülü olduğu; hatta bazı “dönme”lerin, kendisinin eşleriyle üstelik onlar örtünmüş halde olmadan aynı odada bulunmasına izin verdiği kaydedilmektedir (bkz. Jim Wafer, “Muhammad and Male Homosexuality”, Islamic Homosexualities: Culture, History, and Literature içinde [Der. Stephen O. Murray – Will Roscoe], New York University Press, 1997, s. 89).
• • •
Burada bu noktada belirtmek boynumun borcu: Ben ilahiyatçı değilim. Kur’an’ı Arapça aslından okuyacak yetkinliğim de kelâm, hadis, tefsir ilimleri üzerine ahkam kesecek birikimim de yok. Bununla birlikte 30 yılı aşkın zamandır İslam’ı dünyada ve Türkiye’de hayatın içinden ve insandan hareketle gözlemleme, anlama, yorumlama çabasında hasbelkader ortaya birtakım çalışmalar koymuş bir insanbilimciyim.
Buna bağlı olarak, İslamiyet’in Hicaz’dan dünyaya yayılma sürecinde “jeo-kültürel” farklılıkları dinen aşma yahut onları yeni inançla sarmaştırma yolunda bir “söylemsel pratik” olarak tefsirin ne kadar hayati rol oynadığını biliyorum.
Gayrı-Müslim halklar için İslam’ı kabule mazhar kılmada olduğu kadar, Müslüman dünyanın zamanla kendi içinde yaşanan değişim ve dönüşümlere bağlı olarak da tefsirin ne kadar nefes ve imkân açıcı olduğunu biliyorum.
Dolayısıyla İslam, çap ve ölçek itibarıyla bir tür “lokal din” olma ötesinde bir dünya dini haline geldiyse onda aslolan “yorum” yani tefsir olduğu için geldi, bunu da biliyorum.
Nihayet, böylesi bir yorum/tefsir ihtiyacının bugünün karmaşık, çok-kültürlü, çok-kimlikli, melez ve kolaj işleyişteki küresel yaşamında, özellikle LGBTİ+ bağlamında nasıl elzem olduğunu ve bu yönde çabaların pek çok yerde gösterildiğini de biliyorum.
Ama bütün bunlardan sonra bakıyorum bu ülkede resmi İslam’ın sözcülüğüne, arkasına siyasi iktidarı da alarak soyunmuş bir dil, değişen Türkiye’de çoktan aşılmış eski-püskü, takır-tukur bir homofobik ataerkillik geleneğini ilahiyat uzmanlığıyla bulamaç ederek kendini dışa vuruyor.
• • •
Kanaatimce şu korona günlerinde fırsat bu fırsat deyip Türkiye’de dindar-muhafazakâr kesimlere yönelik merkezkaç mahiyette başka siyasal seçeneklerin çoğaldığı noktada, o dindar-muhafazakâr kesimlerin iktidar merkezinde konsolide olmasını sağlamaya dönük bir dinbaz siyasi manevra bu.
Ve yine kanaatimce, kendisini iktidar-karşıtı konumlasa da dindar-muhafazakâr siyasetin içinde sayan bütün oluşumlar; bazı mevcut yıllanmış partiler veya AKP’den kopuşla yeni yeni ortaya çıkan partiler, hepsi bu manevra karşısında bocaladı, paralize oldu ve sınıfta kaldılar.
Diyanet Reisi’nin onları tam anlamıyla muhalefet üretemeyecek şekilde köşeye sıkıştırması sonucunu yaratan, Kur’an’a referansla (daha doğrusu kutsal metni araçsallaştırarak) ürettiği, kendi vatandaşlarına dönük homofobik nefreti kışkırtan sözleri karşısında zihnen ve ruhen “sütten kesildiler”.
Hep bir ağızdan papağan gibi tekrarlar oldular: Kur’an’da eşcinsellik haram kılınmıştır. Ailenin kutsallığına, neslin devamlılığına tehlike mevzubahis, vs. vs. vs.
Yahu yukarıda da işaret ettik, hangi LGBTİ+ bireyin kime, nerede, zorla kendi yönelimini teşvik ettiğini, dayattığını gördünüz de aile tehlikede, neslin devamlılığı tehlikede diyorsunuz, Allah’tan korkun efendiler!..
• • •
Gelin sizi “Kitap”ta yazılana güya teolojik ama esas taassubî şekilde takılıp kaldığınız yerden alayım ve hayatın “antropolojik” gerçeğine çıkarayım biraz!..
Karşımızda transseksüel kimliğin bu topraklarda kültürel ve politik mücadelesinde öne çıkmış, aynı zamanda inançlı bir Müslüman olan, başını da örten bir isim var: Öykü Ay.
Bakın, kendisiyle yaptığım görüşmede, Lût kavmi helâkinden başlayarak neler neler söylüyor o:
“Aslında İslam’ı şarlatan gibi kullanan beylere söyleyeceğim, Lût kavminin sebebi onlar… Çünkü neden? Erkeğe zorla zina günahtır! Ben bunu isteyerek yapıyorum. Kimseyi de bu konuda eğilime teşvik etmiyorum. Etmem de. Hiçbir eşcinsel de yapmıyordur. Bu benim kişisel tercihim. (…) Ben Elhamdülillah Müslümanım. 17 yıldır tesettürlüyüm. Pek çok da tesettürlü trans arkadaşımız var. Bakın bizler bir aileye mensubuz. Ailemizin dinî-kültürel bütün manevi duygularını tabii ki evlatlar olarak bizler de yaşıyoruz. Homojen de değiliz. Yahudi’miz var, Ermeni’miz var. Alevi’miz var, yani bütün dinlere mensup arkadaşlarımız var translar olarak, daha doğrusu LGBTİ bireyler olarak. Sultan Ahmet’e gidip akşam orucunu açan da var. Kiliseye gidip mumunu yakan da var. Ateist olup hiçbir şeyi tınlamayanlar da var. (…) Rabbim hiçbir canlıya zarar verilmesini istemiyor. Günah kılıyor. Sense beni ölüme itiyorsun. Benim dinim beni ilgilendirir. Ben kendi mezarıma gireceğim, sen kendi mezarına gireceksin. Kimse kimsenin mezarına giremeyeceği için kimse kimsenin hayatına da dayatmayla, zorbalıkla bunu yapacaksın diyemez. Çünkü ana rahmine düşen bir insanın dini, annesi-babası hangi dine mensupsa öyle belirlenir. Ama cinsiyetine asla karar veremez ne annesi ne de babası. Buna Rabbim karar verir” (Daha fazlası için, kitabım Çin İşi Japon İşi: Cinsiyet ve Cinsellik Üzerine Antropolojik Değiniler [İletişim, 2019, 3. Baskı] içinde “Eşcinsellik” alt bölümünde “‘Rabbim Böyle Yaratmış!’: Bir Trans’ın Dinî Serzenişi”, s. 213-218).
• • •
İşte böyle efendiler!
Siz isteseniz de istemeseniz de cinsellik, yekpare değil “yelpaze”dir efendiler!..
Bir insan, bir vatandaşınız hem eşcinsel hem de iman sahibi, samimi bir Müslümansa ne olacak efendiler?..
“Böyle Müslümanlık olmaz” mı diyeceksiniz efendiler?
Bir gey ya da lezbiyenin, biseksüel veya transseksüelin inancını sorgulamaya, onu “İslam dairesi”nin dışına itmeye hanginiz, hangi hakla yeltenecek, karar verecek efendiler?
Ahrette ilk sorulacak soru, kimle yatılıp kalkıldığı mı yoksa Hakk’a inanılıp inanılmadığı mı efendiler?
Bunların hepsinden geçtim, “Diyanet” olarak 150 bine dayanmış “ordunuz”la birlikte, yediğiniz ekmekte vergisiyle payı var bu insanların; hiç mi rıfk, hiç mi merhamet, hiç mi vicdan yok efendiler?!..