İ. Bülent Çelik
Kısır döngü
Biz yazmaktan çizmekten bıktık. Onlar yapmaktan bıkmadı!
Bu satırları yazarken Merkez Bankası faiz kararını henüz açıklamamıştı..
Ama belli ki yine yapacaklar!
(edit: Açıklandı ve yaptılar yine!)
· · ·
Çünkü Reyiz son grup toplantısında Merkez Bankası’na ayarı verdi. “Faizi savunanlarla beraber olamam, olmam!” dedi. Yani faizi yükseltmeye kalkarsanız haritadan yer beğenin demeye getirdi.
· · ·
Yahu yüksek faizi kim sever?
Ama vücut, mikrobu öldürmek için önce ateşi kırka çıkarır.
Ateşin yarattığı havale ile gitmezsen mikroptan kurtulursun!
· · ·
Oysa faizi emirle düşürmenin matematiği belli!
Her seferinde aynı şeyi yapıp farklı sonuç beklemenin bin tane fıkrası var!
· · ·
Özet: Yerli üretime dönmeden, kasayı dövizle doldurmadan, faizi düşürürsen, para daha karlı olan dolara kaçar->
Doların değeri artar, yani senin paranın değeri düşer->
Kullandığımız ürünlerin yarısı yurtdışından geldiği için dolarla birlikte onların da fiyatları artar. Fiyat artışı enflasyonun öteki adıdır.->
Yani enflasyon artar.->
Bankalar hem para toplayabilmek, hem de kar etmek için faizi enflasyonun bir tık üzerine çıkartmak zorunda kalırlar -> ve faiz artar..
· · ·
Yani özetin özeti, faizi emirle 2 puan düşürürsen-> faiz 5 puan artar!
· · ·
Ekonomi değil, azıcıcık mantık, ıhıncık ortaokul düzeyinde matematik bilgisine sahip olsan bunu böyle yapmazsın!
· · ·
Haa!.. hani yoktur ya, cebinde şahsına ait çooooooook doların olursa da böyle yaparsın!..
Bak o zaman işe mantık ve matematik karışmaz!
Hastalık dönemi!
Yönetim dönemleri genel olarak dörde ayrılır!
Çıraklık dönemi,
Kalfalık dönemi,
Ustalık dönemi,
Hastalık dönemi!
· · ·
Şimdi “üçünü anladık da, hastalık dönemi de nedir?” dediğinizi duyar gibi oluyorum!
Efendim, “hastalık dönemi” evlerden ırak, bizim ya da bizim ülkemizde tanıdığımız kimseler için geçerli bir durum değil; genel olarak oryantal yönetim dönemlerinin son aşamasıdır.
Aslında öyle ahım şahım bir hastalık yoktur.
Lakin işler sarpa sarmıştır!
· · ·
Bu durumda yönetici “Rüyamda rabbim Cleveland dedi” der.
Uçağa atladığı gibi Amerika’ya gider!
Misal, bu gidiş tam da seçim dönemine denk gelir aksi gibi…
Sandığa üç beş gün kala bir fenalaşma, bir ayılma bayılma…
Uçağa atladığın gibi acilden Cleveland Hospital!
· · ·
Tabi çoluk çocuk durur mu, onlar da “yaban ellerde, hastane odalarında babamızı yalnız mı bırakacaktık?” diye hoop cümbür cemaat Cleveland!
· · ·
Sonrası allah kerim!
Vicdan tırmalayan bu durum oy akışlarına da yansır mı diye beklenir!
Yansırsa ne ala!
Tedavi hızla tamamlanır, hasta taburcu edilir, olay biter!
· · ·
Ama yansımazsa, ameliyat dediğin şey öyle kolay mı?
Uzar da uzar!
Uzaar da uzar!
Bu iktidarla ekonomi düzelir mi?
Düzelmez!
Çünkü Reyiz, “50+1 dışında bir sorunumuz yok çok şükür. Herkes memnun, Çiftçi memnun, memur memnun, işçi memnun. Ekonomi çok iyi durumda, bildiğin uçuyoruz!” diyor..
“Pencereleri açmayın, cereyan yapmasın!” diyor.
· · ·
Ortalıkta ekonomik bir sorun görmüyor!
Gerçekten de Reyiz’e göre ekonomik bir problem yok!
Sen de, alışverişinde, sadece ‘gofret’ kalemine bin liralık bütçe ayırabilme kabiliyetine sahip olsan sana göre de ekonomik problem olmaz!
· · ·
Hem iktidar hem de ortağı, grup konuşmalarında ekonomiden hiç söz etmiyorlar.
Ortağa göre sadece ekonomi değil, 50+1 problemi de yok!
Sorun olmayınca neyi konuşsunlar?
Durduk yerde icat çıkarmanın alemi var mı?
· · ·
Tuza, beze, otogaz’a neden habire zam geldiğini de izah etmek gibi bir tasaları yok.
Ekonomiden söz etmeyince sorun kalmayacak kafasındalar.
Reyiz’e göre bazı market zincirleri biraz fiyatlarla oynadı, onlara da cezayı bastılar, iş halloldu…
Yani ekonomi tıkırında!
İşte bu yüzden bu iktidarla ekonomi düzelmez!
Düzeltilecek bir şey görmüyorsan neyi düzelteceksin?
Analitik akıl!
Hem muhalefetim diyeceksin, hem de hükümetin günahına sevabına ortağım diyeceksin!
Hacım, sen doktoranı lastik tamircisinde mi yaptın?
Tabi lastik tamirciliğini küçümsediğim sanılmasın..
Alakasızlığından bahisle örnek verdim.
Yoksa lastik tamirciliği en baba iştir. Buna ayrıca değineceğiz!
· · ·
Hükümet ortaklığı, hükümete sadece ‘bakan vermekle’ mi olunuyor?
Emre Kongar hoca, bilene bilmeyene “oksimoron” tanımını Tele1’deki 18 Dakika programında yeniden hatırlattı.
· · ·
Ne demek oksimoron?
“Yaşayan ölü!” mesela..
Ya da “Çürümüş taze!”
Edebiyattan bir örnek: “Sessizce haykırmak!”
Buyrun siyasetten bir örnek: “Gerçek yalanlar!”
· · ·
Yani hem muhalefetsin, hem de hükümetin tüm icraatına, günahına, sevabına ortaksın!
Üstelik bu oksimoron durumu da “siyaseti mertçe yapmak, adam gibi yapmak” olarak tanımlıyor sayın Bahçeli!
· · ·
Dilin kemiği de bir oksimorondur..
Yok ki, neylersin!
Numara!
Peker, Kolombiya’da, Türkiye’ye gönderilmek üzere paketlenmişken yakalanan, 4 ton 900 kilo kokainin kargo numarasını, bir rakamı değiştirerek açıkladı!
Kargo numarası, malın kimden kime gittiğini açıklayan bir kod.
Yani belli ki Sedat Peker, kokainin sahibini azıcık terletmek istiyor!
· · ·
Ama numaraların gerçeği Kolombiya’da yapılan operasyon sırasında çekilen görüntülerde var.
Yani uyuşturucunun Türkiye’deki alıcısının kimliği, herhangi bir savcının bir parmak şıklatmasına bakıyor!
Türkiye tarihinde yakalanan en büyük parti 1,5 ton civarında iken, bu devasa büyüklükteki malın sahibinin kim olduğu, hiç bir savcının, hiç bir yetkilinin merakını celbetmiyor!
· · ·
Çünkü hiçbir savcı parmak şıklatmıyor!
Hiç bir savcı nakliyat şirketine bir resmi yazı ile “Şu şu numaralı konteynırların Türkiye’deki alıcısı olarak kayıtlarınızda kim görülmektedir?” diye sormuyor.
· · ·
Savcılar bu yazıyı neden yazmıyor, bu soruyu neden sormuyor?
Acaba ingilizce bilmedikleri için olabilir mi?
· · ·
Üzerimize öyle bir atalet çökmüş ki…
Valla Sedat Peker’i bile yıldırmak üzereyiz!