Haldun Solmaztürk
"Kılıcımı Getirin, Yeter!”
Osmanlı’nın son döneminde Yemen’de çıkan isyanların sonuncusu İmam Yahya’nınkidir. Devlet çok zor durumdadır. İstanbul’da teşkil edilen takviye alaylar gemilerle Yemen’e gönderilirler.
Alaylardan birine, son güne kadar komutan bulunamaz. Rıhtımda yüklemeye nezaret eden bir miralayın gayreti, heyecanı dikkat çeker, “İşte tam da bu alaya komutan olacak adam” derler.
Yapılan teklifi hemen kabul eder ama ailesiyle vedalaşması söylenince, “Şimdi vedaya zaman yok. Aileme haber versinler, evden kılıcımı getirsinler, yeter” der ve öylece Yemen’e gider.
Saygın—üstelik orduyu birçok askerden daha çok sakınan—bir gazeteci, geçen hafta halen aktif görevlerde bulunan bazı generallerin ‘istifa’ ettiklerini yazdı. Üçünün isimlerini de paylaştı.
Sonra birden meçhul (!) MSB kaynakları “Bu haberlerin gerçeği yansıtmadığını” açıkladılar.
Beş değil ‘iki’ generalin—onlar da ‘sağlık ve ailevi’ nedenlerle—emeklilik talepleri kabul edilmiş. O kadar.! Bunları ‘olağan dışı’ gibi göstermek ‘TSK'yı yıpratmaya yönelik’ çabaymış. Gerçeği yansıtmayan haber, yorumlara karşı ‘hukuki yola’ başvurma hakları da saklıymış.
Dört gündür yalanlanmadı. Belli ki MSB ‘kaynakları’ gerçekten de öyle—MSB’nin.
Bakanlık bünyesinde bir Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği, başında da bir albay var. Bakan Bey’in aynı dönemde Gana, Nijer, Lübnan’dan ‘misafirleri’ olduğunu açıklıyor ama sadece MSB’nin cevap verebileceği soruları cevaplamak yerine ‘kaynakların’ arkasına saklanıyorlar.
Niçin…?
Niçin işinizi yapmayıp bize remil attırıyorsunuz?
Sondan başlayalım…
Bakan Bey Genelkurmay Başkanıyken, 31 Mart 2016 günü—Hilmi Özkök’ün Hükümet’e “Durum iyi değil” demesinden on iki yıl sonra—yapılan böyle bir açıklama vardı. "Bambaşka saiklerle yapıldığı anlaşılan, hiçbir dayanağı olmayan haber ve yorumları yapanlar hakkında hukuki işlem” başlatılmıştı. “Emir-komuta hiyerarşisi dışı hiçbir oluşuma taviz verilmesi söz konusu değil-miş”. Üç ay sonra, 15 Temmuz’du. Asla ‘taviz’ verilmediğini (!) çok iyi gördük.
Şimdi aynı kişinin kefaletine nasıl inanalım?
Öte yandan, TSK’da sıkıntı var mı yok mu en iyi içindekiler bilir, ama Bakanlık söyle(ye)mez.
TSK 2011’den sonra kurumsal ve profesyonel özerkliğini tümüyle yitirirken asker Bakan Bey kendisini ve orduyu—seçimlere müdahil olacak kadar—açıkça iktidar partisinin yanında konumlandırmıştır. TSK personelinin bu durumdan mutlu, müftehir olduğunu mu kabul edelim?
Geçen yıl İdlib’de yaşananlar ve Rusya’yla savaşın eşiğinden dönüldüğü hatırlardadır. ABD’nin Fırat’ın doğusunda—bu siyasi kadronun desteğiyle—kurduğu YPG devletçiği de orada duruyor.!
Ama ‘yürütmenin’ başı, iki gün önce, “Amerika şu anda terör örgütlerine [YPG’ye] çok çok destek veriyor”, iki dakika sonra da “Görüldüğü gibi Amerika Suriye ile de çok ilintili değil” diyordu. Suriye’de İran, Rusya, biz (!) varmışız, “Rusya ile ikili münasebetlerimizi çok daha ileriye taşımanın gayreti içindeymişiz”, zira “Hedefimiz 100 milyar dolarlık ticaret hacmi-ymiş”.
İnanılması güç ama aynen böyle…!
Suriye’de, İdlib Emirliği’nde (!) neler olduğunu—ve neler olabileceğini—hepimizden daha iyi bilen generallerin bütün bunları normal gördüklerini mi varsaymalıyız?
‘Tek karar verici’, açıkça, askeri ve siyasi gerçeklikten bu kadar kopukken nasıl olacak bu.?
Olağan dışı istifa, görevden alma, emekli etme ya da ‘erken’ terfi ettirmeler ilk kez de olmuyor. İrticai örgütlerle iltisaklı olanlara ordunun kapıları açılıyor. İçeride bunlar olurken ‘28 Şubat’ davasında ‘müebbete’ mahkum edilen 80 yaşını aşmış generallerin rütbeleri sökülüyor, bir diğer kumpas davası—olmayan Balyoz—tekrar başlatılıyor. (Belki sırada yeniden ‘Ergenekon’ var.)
Ama orduda hiçbir sıkıntı yok.!
En garip olanı şu: ‘sağlık ve ailevi’ nedenlerle emekli olmak en doğal haklarıymış…
Bunları yazan, okuyan, onaylayanlar mecnun mu?
Zaten kimse onu sorgulamıyor, ama anlamıyorlar…!
‘Gidenin dönmediği’ Yemen’e, ailesine veda etmeden giden ama kılıcını bırakmayan Türk subayı ‘ailevi’ nedenlerle askerini geride bırakmaz, bırakmamıştır. Örneği yoktur.!
Fiilen komuta görevinde olan hiçbir general, ‘Ben hastalandım’ deyip birliğini bırakıp gitmez…! Ayağında bot, kafasında çelik başlıkla ölür, ama yine de muharebe sahasını terketmez.
Ezcümle, bir sıkıntı—belki de ciddi sıkıntılar—var ki bunlar oluyor.
Bunlara bakması, tedbir alması gereken ‘başkomutan’, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Ama ülke bir krizden diğerine savrulurken vekiller bir türlü yaz tatilinden (!) dönemediler.
Biz de ‘TSK’da bir sıkıntı varmış gibi’ olumsuz algı yaratmayalım, susalım.!
Susalım da, daha ne kadar, nereye kadar.?
‘Basra harab olduktan sonra’ konuşmanın kime, ne yararı olacak.?