Burak Soyer
“Kaliteli müzikler, gerçek hikayelerden olur”
Tolga Eren henüz 23 yaşında, yolun başında genç bir sanatçı. Uzun süre yeşil sahalarda top peşinde koşmuş. Hocası futbol oynamaya küstürünce o da işin eğitimini almaya karar verip Marmara Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Futbol Antrenörlüğü bölümüne girmiş. Hala da okuyor. Ancak izlediği bir videodan sonra şiir yazmayı başlayıp bunu da gitarla desteklemiş. Pandemi döneminde de 50’ye yakın şarkı yazmış. İlk teklisi Güzel Sevenler Bilirler’i Jeremy Production etiketiyle yayınlayan Tolga Eren, içinden geçenleri akıttığı notaları ve sözleri bir süredir çok denk gelmediğimiz farklı vokaliyle birleştirdiği şarkısıyla şimdiden geleceğe göz kırpan isimler arasına girmiş gibi. Detayları Tolga Eren’e bırakalım…
Futbolculuk geçmişin var. Bunun üzerine eğitim de alıyorsun. Müzik mi futbol mu desem? Ve neden?
Açıkçası hem spor hem müzik, yapmaktan çok keyif aldığım hobiler benim için. Ama iki arasında bir seçim yapmam gerekirse müziği seçerim. Müzik benim hayatımda olmazsa olmaz diyebileceğim bir şey. Çünkü bana bütün duygularımı daha yoğun yaşama fırsatı veriyor ve ben duygusal biriyim. Bundan haz alıyorum. Keza futboldan da çok keyif alıyorum ancak orada ilerleyebilmek ülkemizde gerçekten çok zor. Beni de oynamaya küstüren bir antrenörüm oldu 17 yaşındayken. O günden beri oynamak yerine oynatmak üzerine yoğunlaştım. Ancak müzik yapmak, mutlu olmakla eşdeğer benim için. Kendimi özgürce ifade etmek ve kalplere dokunabilme imkanı. Paha biçilemez bir duygu. O yüzden müziği seçerim.
Normalde ‘futbolculuk’ gibi hayli parlak ve geleceği ‘hazır’ bir kariyerin varken müzik nereden çıktı?
Şöyle ki; aslında futbola zaten 18 yaşımdan sonra oyuncu olarak değil, antrenör olarak devam etmeye karar vermiştim. Müzik ise hiç hesapta yoktu, açıkçası benim içinde sürpriz oldu. Karantina zamanlarının başında duygusal olarak yıpratıcı zamanlardaydım ve izlediğim bir videodan etkilenip, başımdan geçenleri şiir olarak yazmaya karar verdim. Yazdıklarımı birazcık hayallerimle ve hislerimle süsledim. İki şiir çıktı. Ardından bu şiirlere gitarımla eşlik edecek basit melodiler uydurdum. Kulağa hoş geldiğine inanıp yakın çevreme fikirlerini sordum. Hemen hemen hepsi demeyeceğim, gerçekten hepsi sözlerimi çok beğendiklerini, sesimi ve enstrüman becerimi yetersiz bulduklarını söylediler. Hatta nerdeyse hepsi bu işi yapmamamı ama sözlerimi satmamın bir yolunu bulmamı önerdiler. Ben de bu duyguları hissettim, bu hayallere ben düştüm, kendimi biraz geliştirip ben söylerim dedim ve çalışmalarımı arttırdım. Bir gün Ufuk Beydemir canlı yayında sohbet etmek için rastgele insanları yayına alırken, beni yayına aldı. Birkaç soru sordu ve benzer hayatlarımız olduğunu söyledi. Müziklerimi merak etti ve bir tane şarkımı çalmamı ısrarla istedi. Ben de biraz gururlandım biraz da utandım ama onu kırmadım ve çaldım. Şarkıyı çok beğendiğini, dile dolandığını, bizim insanlarımızın bu tarz şarkılar seveceğini ve yayınlarsan yürüyebileceğini söyledi. Her şey böyle başladı.
Gitar dersleri alırken izlediğin bir videoyla şiir yazmaya başlamışsın. Neydi o video? Neden bu kadar etkiledi seni? Ne üzerineydi şiir?
Ben küçükken gitar dersi aldım ve belli bir seviyeden sonra yerimde saydığımı fark ettim ve kendi kendime devam etmeye karar verdim. Ama şarkı yazmaya bir video izlerken başladığım doğru. Ben her zaman Gökhan Türkmen ve Yalın dinlemekten büyük keyif alırım. Zaten bu iki güzel insanın her duyguma tercüman bir şarkısı var. Yani benim ilham kaynaklarım diyebilirim. O gün de Gökhan Türkmen’in bir canlı yayınını izliyordum ve şuna benzer bir şey söyledi: “Çok kötü bir gün geçirmiş olabilirsiniz, eğer o çok kötü günü yazarsanız, o çok kötü gün belki de çok güzel bir gün olur günün birinde.” Gerçekten dediğim gibi yıprandığım bir dönemdeydim ve yazmaya karar verdim. Zaten kendisi de görüşleri de benim için kıymetli biri olduğu için, sanki bizzat bana bir yol göstermiş gibi hissettim. O şarkıyı henüz yayınlamayı düşünmediğim için saklıyorum. Çünkü benim mentalitemi anlayan insanlar oluştuktan sonra daha anlamlı olacağını düşünüyorum. Daha başlamadan bitmiş bir hikayeye, bir şans tanımasını istediğim bir kadına yazmıştım.
Öncesinde edebiyata merakın var mıydı? Neler okuyordun? Kimlerden besleniyordun?
Edebiyata ortalama bir insandan birazcık daha fazla ilgim var. Öyle çok ilgili değilim. Kendi duygularımdan besleniyorum. Ama spesifik olarak Cemal Süreyya ve Özdemir Asaf okurum ve çok ilham alırım. Bazı şarkılarımda kendilerine teşekkür etmek anlamında andığım bile oldu.
Pandemi döneminde sen de birçok sanatçı gibi üretimi canlı tutmuşsun. Ancak o dönemde çıkan parçalar hepimizin yaşadığı ruhsal buhranlarla ilgiliydi. Aşka bulaşan pek yoktu diyeyim. Güzel Sevenler Bilir nasıl ortaya çıktı?
Pandemi döneminde bir sürü aşk, ayrılık, umut, sitem gibi temalarla şarkılar yazdım. Şu an 50’ye yakın şarkım var. Ancak Güzel Sevenler Bilirler onlardan biri değil. Güzel Sevenler Bilirler’i çok yakın bir zamanda, çok ani bir şekilde hayatıma giren ve fazla kalamayan bir kadına yazdım. Yazdığım en hızlı şarkılardan biri oldu. Çünkü bütün yazdıklarımı zaten hissediyordum. Ona söylemek istediklerimdi o kelimeler. Ve sanki onu ilk gördüğümde bu sözler bir anda içime geldi. Be nde yazdım, besteledim ve bitti.
“Kadere emanet etmezsen seni bulmaz hisli şeyler” der büyükler” diyorsun. Aşkı da kadere ‘emanet’ etmişsin. Tersi olmaz mı sence?
Aslında oradaki ‘kader’e emanet etmekten kastım, tevvekül etmek. Yani elinden gelenin hepsini yapmak ve Allah’a emanet etmek. Zira ben de kaderin, gayrete aşık olduğunu düşünen biriyim ve elimden gelen ne varsa yaptım. Ama zaman uygun değildi belki de. Belki de ben yaşadığım yoğun duygudan dolayı yeterli empatiyi yapamadım hızlı davrandım. Bilmiyorum. Allah’a emanet etmek en doğru olan dedim en sonunda. Sonuçta bana özgürce gelmeyen, nasıl benim olabilir ki?
Şarkıyı dinlerken sesin (vokalin diyelim) –kötü anlamda söylemiyorum- çok ‘farklı’ geldi. Genelde aynı tonda seslerle karşılaşıyoruz. Özel bir çalışma yapıyor musun vokalle ilgili?
Teşekkür ederim. Açıkçası benim şahsi düşüncem sesin tonu Allah vergisi bir şey. Kendi sesimin tonundan memnunum ama öyle çok öne çıkan bir ses tonum olduğunu düşünmüyorum. Sesimi, kendi müzik tarzıma uygun karakterize etmeye çalışıyorum. Benim amacım şarkıyı doğru tonda söylemek, detone olmamak ve sözlerdeki duyguları karşı tarafa geçirebilmek. Bu sebeple şu an vokal çalışmalarımı video izleyerek yapıyorum. Ama ilerleyen zamanlarda bir vokal koçu ile çalışmayı da planlıyorum.
Yaşın henüz çok genç. Yolun başındasın. Neler bekliyor sence bu yolda? Ve kocaman bir denizdesin. Farkını nasıl ortaya koymayı düşünüyorsun?
Yaşımın genç olduğunu biliyorum ama yaşıma göre fazla yaşanmışlığım ve gerçekten güvendiğim bir gözlem yeteneğim var. Benim şahsi düşüncem kaliteli müzikler, gerçek hikayelerden olur. Benim de şarkılarımda gerçek hikayeler ağırlıklı. Bu yüzden zor olacağını düşünmüyorum. En başından beri kendime ve şarkılarıma güveniyorum. Onlar benim günlüğüm gibiler. Zaten yaparken mutlu hissettiğim bir işi yapıyorum ve kendimden parçalar kattığımı bilmek bütün kaygımı yok ediyor. Bir şarkıda sanatçının sesi ve müziğin melodisi çok önemli olsa da, ben şarkının farkını ortaya koyması için seçilen kelimelerin ve kelimelerin yerleştirildiği dizaynın çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden sözlerimi yazarken oldukça titiz davrandım. “Cımbızla tuttum, teraziye koydum” diyebilirim. Hiçbir şarkımı laf olsun diye yazmadım. Hepsine aynı disiplin ve özeni gösterdim. Hatta bazı şarkılarımda, başka bir şarkımdaki konuya farkı bakış açıları ile devam ettim. Orada sorduğum soruya başka bir şarkımda cevap verdim. Şarkılarımı tatlı tatlı, ince ve mecaz anlamlarla birbirine bağladım. Bazen de bir kelimeye özellikle vurgu yaparak yaptım bu bağı. Kısacası yaşanmışlıkların, hayallerimin ve hislerimin şarkıları olduğu için, küçük küçük senaryolar oluşturdum kendi içlerinde. Hepsi tek başına bir şeyi anlattığı gibi, birleşince de başka bir şeyi anlatıyor aslında. Bence işte bu beni farklı bir yere getirecek olan şey. Ne olduğunu açıklamayı düşünmüyorum ama yakalayan dinleyicilerin hoşuna gideceğine eminim.