İ. Bülent Çelik
Jelibon ve Gülnaz Şırınga
Olayı biliyorsunuzdur ama bilmeyenler için özetleyelim!
Hani seçime doğru hep maden rezervleri bulunur ya!
Ülkemizin “en manyak” ama en kafa ekonomisti, Murat Muratoğlu “İktidar erken seçime gidiyor” sinyalini bir espri ile vermek için, twitter hesabından “6 Milyar dolarlık jelibon rezervi bulundu” diye bir makara yapmış!
···
Melih Gökçek de, allahı var, jelibonun ne demek olduğunu bilmediğini söylese de bu makarayı, “Gülnaz Şırınga” olayında olduğu gibi gerçek sanmış! Ya da yüreğinde, şelale gibi akan “allaam allaam lütfen gerçek olsun!” arzusuna yenik düşmüş!
···
Şimdi, Fatih Atik’in konuğu olduğu, televizyon programında geçen şu diyaloğu önce bir okuyun!
···
“-Şu şey vardır.. Onun adı var.. Jee.. Hani çocuklar yer ya!
-Jelibon!
-Ha! Jelibon bulunmuş!.. Ne demek jelibon, bilmiyorum yani! Yer altında altı milyar dolarlık jelibon bulunmuş!
-Feyk filan olmasın sayın başkanım!
-Feyk değil, hayı.. hayı Resmi şey, doğru!.. Bulunuyo, arka arkaya bulunuyo! Sayın Cumhurbaşkanı yeni açıkladı dikkat ediyosan!.
-Adana’yı açıkladı…
-Hayır Adana’dan sonra yeni bişey daha açıkladı. Hemen Polatlı’nın arka tarafında…”
···
Değerli okurlar, şuraya dikkat edin!
Bu diyalogda sunucu Gökçek’i uyarıyor “Feyk olmasın!” diyor!
Gökçek, bilginin resmi olduğunu belirterek sunucuyu susturuyor!
···
Olayın ertesi günü Melih Gökçek kendi twitter hesabından “demek ki daha dikkatli olmak lazım!” dediği bir özeleştiri yanıtı veriyor ve yukarıda okuduğunuz diyaloğun videosunu da bu yanıta ekliyor!
···
Ama ne yapıyor bilin bakalım!..
Evet bildiniz!
Fatih Atik’in “Feyk filan olmasın sayın başkanım?” uyarısını ve ona verdiği, “Feyk değil, hayı.. hayı Resmi şey, doğru!” cevabının olduğu bölümü “kırt’ diye olduğu gibi makaslıyor!
···
Konu ile ilgili bir sonraki mesajında, kendisi ile dalga geçen “solculara” ‘Gülnaz Şırınga’ olayını hatırlatıyor!
“Şşşt Murat Ağırel, Özlem Gürses ablanla hiç dalga geçtin mi? Bugün Halk Tv’de ağzın kulaklarına varıyordu!” diye sitemlerini dile getiriyor!
···
Oysa Gülnaz Şırınga olayında, Özlem Gürses de, bu köşede yayınladığımız bir mizah haberi gerçek sanmıştı ama karşısında onu ne uyaran vardı, ne de sonrasında video kırpma gibi ucuzluklar yaşanmıştı.
“Dalgınlığıma geldi, hata yaptım özür dilerim!” demesine rağmen, yandaş televizyonlarda, günlerce bunun basit bir hata olmadığı, arkasında Amerikan planlarının olduğu, olayın büyük resmin bir parçası olduğu, dış güçlerin planlı bir provası olduğu iddiaları bile konuşulup durmuştu.
Buna rağmen Özlem Gürses’in Armağan Çağlayan söyleşisinde, “kariyerindeki en büyük başarısızlığı” olarak değerlendirdiği bu basit hata onu kendi ifadesine göre, televizyon ekranından eden major faktörlerden biri olmuştu..
···
Sözde özründe bile “kırpık” yapma uyanıklığını karşısındakilere yedireceğini düşünen Gökçek nireee, “Kariyerimdeki en büyük başarısızlığım” deme yürekliliğini gösteren Özlem Gürses nire?
···
Şimdi bu kızarma hassasiyetini kaybetmiş soğuk yüzün, kendisini savunmak üzere kullanmaya çalıştığı bu karşılaştırmayı görünce diyorum ki, “hay elim kırılaydı da Gülnaz Şırınga’yı yazmayaydım!..
Bir “aneliz” de biz kasalım!
“Penaltı yaparsan gol mukadderdir!” ara başlığı ile giriş yapalım ki niyetimiz baştan belli olsun!
···
Geçtiğimiz hafta gündem, iki “tape” vakası ile çalkalandı!
Birisi İhlas Holding CEO’sunun baş rolünü oynadığı “erkekler arası triatlon müsabakası” diğeri de CHP’nin sevilen portrelerinden Aykut Erdoğdu’nun yaşadığı bin yıllık insanlık klasiği “eski eşin yürek soğutma intikamı” olayı.
···
Tabii iki olayın birbiri ile kıyaslanabilir yanı yok!
Tek ortak yan, aynı haftaya denk gelmeleri!
Birincisi her ne kadar hard-core olsa da ve her ne kadar üç kişi arasında gerçekleşmiş olsa da gayet ferdi bir hadise!
Filmin esas oğlanı, an itibariyle sosyal bir figür olmadığından, kendisi, şirketi ve yakın çevresi ister müeyyide uygular ister uygulamaz!.. Bizi alakadar etmez!
···
İkincisi aslında daha ciddi!
Aşk ve intikam tarafı olağan ama, diğer pencerede ülkeyi yönetmeye talip bir kurumda, -iktidarda her gün onlarca örneği ile müşerref olduğumuz, artık o cenaha yakışan ama bu cenaha bir teki bile yakışmayan- “torpil, kayırma” yani nepotizm vurgusu var.
···
Ancak hemen altını çizelim ki, her iki olay da, akıl sağlığı normal insanlar tarafından, içeriğine bakılmaksızın şiddetle reddedilmesi gereken, özel hayata müdahale çerçevesinde değerlendirilmesi icabeden birer hak ihlali olayı.
Ancak gel gör ki işin sosyolojik boyutu, daima bu gerçeği silindir gibi ezip geçiyor!
···
Elbette bu tür ifşaatlar, kamuyu ilgilendiriyor ise savcılar hikayeyi ciddiye alabilir, araştırma soruşturma yapabilir, hukuku harekete geçirebilir ama bu ses ve görüntülerin hukukta da bir delil olarak asla karşılığı bulunmaz.
···
Buna karşın bu “yakalanmalar” üstte belirttiğimiz gibi, toplumda “etik karşılığı” bulunan sosyolojik vakalar haline gelir.
···
Yani aslında bir tür ‘penaltı’ durumu söz konusudur..
Toplumsal figürlerin, özellikle de açık beyanlarında şiddetle karşı çıktıkları şeyleri bizzat yaparken yakalandıklarında, yani istemeyerek de olsa penaltıya sebebiyet vermeleri durumunda, kırmızı kart görmeleri de, kalelerinde gol görmeleri de mukadderdir.
Oyunun kuralı, ceza sahasında dikkatli olmak ve penaltıya sebebiyet verecek hareketlerden kaçınmaktır.
···
Ama bir kere penaltı meydana gelmiş ise hakem düdüğü çalar!
Kırmızı kart cepten çıkar ve penaltıyı yapanın yüzüne çakılır!
Oyunun kuralı budur.
Darılmaca gücenmece yok!
Bay Kemal’e kripto mesaj!
Bizim ortağın yani Bahçeli’nin,
“Sayın Kılıçdaroğlu! sen orman yangınını çıkacağını nereden biliyorsun? Kim sana kripto mesajlar veriyor!” şeklinde ifadelerde bulunmasını biraz tuhaf buldum!
Biz biliyoruz ki tüm diğer afetler gibi bu orman yangını afeti de Allah Celle Celâlehû’dan gelir. Yani Allahın işidir.
Şimdi Devlet Bey, farkında olmadan Bay Kemal’i fevkalade mukaddes ve muazzez bir makama oturtup, haşa huzurdan kimden kripto mesaj alma noktasına getiriyor?
İnsan biraz söylediğine dikkat edecek!
Biz adamı yerin yedi kat dibine afedersin gömmeye çalışırken sen tutup neredeyse arşı alaya çıkartıyorsun!
Bunu da bilmeden yapıyorsun!
Ne diyeyim ben şimdi?
Al sana dokuz gün tatil!
Şimdi bayram önü, bu CEHAPE’li belediyeler; vatandaşı memleketine götürüp getirmek için de kampanyalı, bağışlı otobüs seferleri düzenlemeye kalkışarak, beni dokuz gün tatil verdiğime pişman ederlerse hiç şaşmam!
Neymiş?
Bilet fiyatları çok yüksek olduğundan millet bayramda memleketine gidemiyormuş!
Kardeşim, biz bayram tatilini tam dokuz gün yapmadık mı? Yaptık!
Koskoca dokuz gün!
Madem bilet pahalı, yürüyerek git gel!
Vakit mi, aha sana vakit! Yarısını yürü, yarısını eğlen!
Biz vereceğimizi verdik.
Biraz vatandaş da ayağını taştan sakınmayacak!
Bu fikrimi bizim başdanışmanlardan Mustafa’ya sordum.
“Vallahi doğru diyorsunuz.. Yürüsünler efendim! Ben de çok severim yürümeyi, arasıra trekking filan yaparım!” dedi..
Tersini söylerler ama İstikşafi görüşmeler yapmayı severim.. Bununla birlikte çevremdekilerin fikirlerinin benim fikirlerimle çatışmasından nefret ederim. Hepsi de bunu böyle bilir!
Jelibon bulduk de gitsin!
Bu bizim Melih de bi garip!
Madem kazara “6 milyar dolarlık jelibon rezervi bulundu” diye bir mavraya dolaşmışsın!
Ne dönüp kendi twitter hesabında “hata ettim, dikkat etmek lazım!” diyorsun.
Bir kere söz ağızdan çıkmış! Kaptır git ordan!
Hayır, benim garip gurebam, daha geçen yıl “Tekirdağ’da bin metrede zengin ayçiçek yağı yatakları bulundu!” mavrasına inanmadı mı?
Jelibona niye inanmasın?
Buyur, sen inanmışsın işte!